Mesele Trump değil, sen hala anlamadın mı?

ABD’de bütün dünyayı hayrette bırakan olayları burada yeniden yazıp, tekrarlamayacağım. Herkes okudu veya izledi. Ardından yapılan yorumları da tekrarlamayacağım. Yeterince dinlediniz, okudunuz. İçimizdeki Amerikancıların Trump’a veryansın ederken, göz yaşartan demokrasi havariliklerine de şahit oldunuz. Aynı kişilerin ABD kaynaklı diğer ülkelerdeki darbelerde veya darbe girişimlerinde aldıkları tavırları da hatırladınız. Buraya kadar tamam. 

Trump ABD başkanlığına seçildiğinden beri gerek dünyaya, gerek bizzat kendi halkına bir şey anlatmaya çalıştı. Monroe Doktrinini andıran bir politikaya sarılmak istedi (büyük destek de gördü seçmeninden), diğer ülkelerin iç işlerine karışmaktan uzak durmaya çalıştı (politika icabı çeşitli açıklamalar yapsa da fiili manada uzak durmaya çalıştı), son seçimlerde de “Make America Great Again” (Monroe doktrinini andıran bir diğer ifade) sloganını benimsedi, karşılık da buldu. Fakat bunlarla birlikte, bunların da ötesinde anlatmaya çalıştığı başka şeyler de vardı. Bana göre işte, o anlatmaya çalıştığı şeyleri gitmeden önce büyük bir gösteri halinde dünyaya sundu. Çünkü bir daha fırsatı olmayacağını veya kendisine fırsat verilmeyeceğini biliyordu. Trump diğer her şeyin ötesinde, eğer Demokratlarının iddia ettiği gibi mesela Ortodoks Rusya ile bir ilişki içine girdiyse bu sebepten girdi. Zira konu iki devletin görünürdeki çekişmelerinden daha büyük bir konu olmalıydı. Siyaset üstü, daha temel bir konu. 

Trump salgına inanmadı. DSÖ’ye inanmadı. O inanmadıkça salgının boyutları arttı. Maskeye meydan okudu. O meydan okudukça maskenin önemi arttı. Zira salgından dolayı en çok ölümler ABD’de görülmeye başlandı. Sonra Trump bu ölümler karşısında tutunamayınca ya da tutunamaz hale getirilince salgın gerçeğiyle de maske gerçeğiyle de yüzleşmek zorunda kaldı. Kendisi de takmaya başladı. Tüm bunların neticesinde Trump lafı gerek ima yoluyla, gerek açıktan Küreselcilere getirdi. Bununla tüm dünyaya, kimlerle mücadele ettiğini anlatmaya çalışıyordu. Amerika’yı yeniden büyük yapmak için yola çıkarken, asıl mücadelesinin bunlarla olduğunu seçmenine anlatmaya çalışıyordu. Bu bakımdan hiç diyemeyiz ama çoğunlukla dışarıyla mücadele etmedi Trump, mücadelesi genelde içe dönüktü. Amerika’yı yeniden büyük yapmanın yolunun önce bu iç mihraklara karşı mücadelenin kazanılmasından geçtiğine inanıyordu. Nitekim başkanlığı döneminde bunda da bir tutarsızlık göstermedi. Bu bakımdan Trump’a çılgın, deli fişek, hoppa vs diyebilirsiniz ama tutarsız diyemezsiniz. Hele aptal hiç diyemezsiniz. Trump çok zeki bir adam. Şu son gösterisi de zekice kurgulanmış bir girişimdir. Trump’ın tutarlılığı çerçevesindedir. “Amerika’yı yeniden büyük yap” diyen adam, tüm dünyaya Amerika’nın ne kadar küçük olabildiğini göstermiş ve sloganında ne kadar haklı olduğunu ispatlamıştır. (Bir puro bazen sadece bir purodur yaklaşımıyla, komplo teorilerinden uzak bir saptamaya gidersek, 11 Eylül de bunu göstermiştir.) Gösteri amacına ulaştıktan sonra, göstericilere yaptığı “eve dönün” çağrısı bu yüzdendir. Yoksa durum, “eee o zaman biz bu haltı neden yedik ağam” hikâyesinden öte gitmeyecektir. Ki bu tarihi olay bu kadar basite indirilemez. 

Farkındaysanız göstericiler de Trump’ın bu seçimde “hırsızlık yaptılar, hakkımızı çaldılar” şeklindeki beyanlarına paralel bir açıklama yerine bambaşka açıklamaları dünyaya duyurdular. Yani gösterilerin amacı bir açıdan ne Trump ne de seçim sonuçlarıydı. Bunun Trump da farkındaydı. O sadece kameralar karşısında en uygun cümleleri kurdu. Gösterinin ve göstericilerin içinde en ön plana çıkan adam da bu amacı şu sözlerle özetledi ve bütün dünyaya duyurdu zaten: “Başkan Trump, şeytana karşı kozmik bir savaş yürütüyor, eğer seçimi kaybedersek, devlet ve medyayı şeytana tapan pedofililer yönetecek, ülkemizi komünistlerden ve küreselcilerden korumalıyız.” 

Görüldüğü gibi Trump gibi göstericileri de tutarlı. Son ifade bu anlamda çok kayda değer. “Ülkemizi küreselcilerden korumalıyız.” ABD’deki küreselcilerden. Dünyada uzantıları yok mu? İşte oradaki komünistlerden korumalıyız ifadesi de Çin’e gidiyor. Başından beri, virüse “Çin virüsü” diyen Trump, salgının başlarında bir komplo teorisi olarak ifade edilen, Küreselciler Çin bağlantısına da bu şekilde son kez dikkat çektirmiş oluyor. Trump’ın göstericilere “eve dönün” çağrısı yaparken, satır aralarına sıkıştırdığı ifadeleri de göstericinin bu sözleriyle örtüşüyordu. Trump, “eşi benzeri olmayan bir dönemden geçiyoruz” dedi. Sizce seçim sonuçlarını mı ya da oylarının çalınmasını mı kastetti? Sanmam. Trump, “o kadar şeytani ki”, dedi. Oy çalınmasına mı dedi bunu? Sanmam. Dünyada benzer örnekler her zaman vakadan. Yani seçtiği ifadeler ve kelimeler daha çok bir şifre niteliğindeydi, asıl bağlamından kopuktu. 

Bu minvalde, mesele Trump ve seçim sonuçlarının çok ötesinde gibi görünüyor. Öyleyse ABD bu mücadeleye sahne olmaya devam edecektir. Hatta dünyaya da yayılması bir ihtimaldir. Trump’ın ırkçılık, göçmen düşmanlığı gibi ifadelerle sınırlandırılmayacak bir diğer politikası da ulusallaşma politikası idi. Bu politika da ırkçılıktan çok küreselcilerin temel hedefi olan dünya vatandaşlığına bir protesto mahiyetindeydi sanki. Trump’ın buradaki esas muhatabı da siyahiler veya göçmenler değil, küreselcilerdi. Küreselciler dünyada da ulusallaşan ülkelere ve artan milliyetçiliğe endişeyle bakıyor. Bu sebepten, bu mücadele (Küreselciler ve en özet ifadeyle milliyetçiler mücadelesi) ABD ile sınırlı kalmayabilir dedim. 

Elbette bunların hepsi bir varsayım. Sadece gözlemlerimi aktardım. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar