SİZ 'KUTUPLAŞMAYALIM' DERKEN ONLAR 568 YILLIK İNTİKAM İÇİN BAŞ(LARINI) KALDIRDILAR

Bir milleti kenetleyen, ayakta tutan, geleceğe emin adımlarla ilerleme azmine güç veren muhakkak ki dil, tarih ve kültür birliğidir.

Türk’ün yedi düvele hükmettiği döneme baktığınızda, Osmanlı İmparatorluğu’na gelen sürece kadarki Osmanlı dahil tüm Türk devletlerinde, dile kültüre ve tarihe sahip çıkan bir anlayışın egemen olduğunu görürüz.

Bu yüzdendir ki cenk meydanlarında yenemedikleri Türkleri, dilinden, kültüründen ve tarihinde uzaklaştırarak alaşağı etmeyi denediler. Bu yönde Jön Türkler eliyle yürüttükleri kimliksizleştirme ve kültürsüzleştirme faaliyetlerine karşı en büyük direnci gösteren Sultan Abdülhamid Han’ı da “Kızıl Sultan”, “Diktatör”, “despot” gibi söylemlerle itibarsızlaştırma yolunu seçtiler.

Osmanlı Devleti yıkılıp yerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken de cumhuriyeti kuran “koalisyonun” paydaşları, “inkılap” adı altında milletin geçmişi ile bağını koparıp tarih şuurunu yok etmek için dilini hedef aldılar.

Aynı “inkılaplar” doğrultusunda yürüttükleri sözde modernleşme adı altında da Türk milletini kültürel soykırıma tabi tutup kimliksiz ve kültürsüz bir toplum inşa etme yolunu seçtiler.

Şüphesiz her milletin tarih birliğini oluşturan ortak bir geçmişi vardır. Daha ilkokuldan başlayarak bize öğretilen bu düsturla, geçmişiyle bağlarını koparan milletlerin geleceğe yön vermesinin mümkün olmadığını söyler dururuz.

Pratiğe gelince ise; bu milletin ortak geçmişini oluşturan tarih birliğinin, yine bizzat devlet eliyle sözüm ona “Harf İnkılabıyla” silinmek istendiği gerçeğiyle yüzleşiriz. Üstelik bu sadece silmek değil geçmişiyle, tarih birliğiyle çatışan nesiller gerçeği suratımıza çarpılır.

Mesela; Cumhuriyet’in onuncu yılına özel, bugünkü adıyla Milli Eğitim Bakanlığı olan Maarif Vekaleti tarafından Burhan Asaf ve Vedat Nedim Tör’e hazırlatılıp İstanbul Devlet Matbaası’nda 1933 yılında basılmış “Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine: Nasıldı, Nasıl Oldu?” isimli kitap buna bir örnektir.

Söz konusu kitapta, Sultan Abdülhamid Han’a ait fotoğrafın alt yazısı şöyledir:

“Uyanık gençliği boğan, zindanlarda çürüten Yıldız Baykuşu Kızıl Sultan Abdülhamit”

Son Sultan Vahdeddin’in fotoğrafının altında ise;

“Tahtını kurtarmak için memleketini satan Sevr simsarı vatan haini Vahdettin” ifadelerine yer verilir.

Dahası söz konusu kitapta, Osmanlı Padişahları kastedilerek, “Sultanlar, sarayların dört duvarı içinde soysuzlaşmış zulüm ve sefahat mirasyedileridir…

…Kana susamış diktatörler” ifadelerine yer verilir.

Verdiğim örnek 1933 ama o zihniyet hala başkaldıracak cüreti bulduğu için günümüz Türkiyesi 87 yıl öncesinden farklı değil!

Bakın Kırmızı Beyaz Yayıncılık tarafından 3’üncü sınıf öğrencileri için hazırlanan Türkçe dersi test kitabında İsmail Hakkı Talas’ın yazdığı bir şiirin dizelerine yer veriliyor. Bu dizeleri aynen aktarıyorum:

“Bir zamanlar yurdumda, bir başka devlet varmış.

Başındaki padişah, ne isterse yaparmış.

Atatürk, padişaha, düşmana karşı durmuş.

Yurdumuzu kurtarmış. Cumhuriyeti kurmuş”

Cumhuriyeti kuran koalisyonun paydaşları dahil Türk milletinin ortak tarih, kültür ve dil şuurunu yok etmeye yönelik hamleleri, tarihiyle düşman nesiller yetiştirme çabalarını dönemsel refleksler olarak okuduğumuz sürece doğru çıkarımalarda bulunamayız.

Doğru çıkarımalara ulaşamadığımız sürece de o zihniyetin bugünkü temsilcilerinin saldırılarıyla uğraşmaktan başka bir iş yapamayız.

Mesela Türkiye belki de ilk defa tarihiyle kucaklaşır, ceddine yönelik düşmanlık üstelik yine devlet eliyle ceddinin mirasına sahip çıkmaya dönüşürken baş(ını) kaldırıp bu dönüşümü sekteye uğratmaya çalışanları sadece siyasi muhalefet olarak görmemiz büyük yanılgı olur.

Hiç lafı eğip bükmeyeceğim.

Bütün bu bir bir baş(ını) kaldırılar, Türk milletini Anadolu’dan silmeyi hedefleyen Haçlı zihniyetiyle Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u Fethiyle bozguna uğrayan Bizans’ın her daim diri tuttuğu “intikam” refleksleridir.

Bu refleksin, “Zulüm 1453’te başladı” pankartlarıyla dışa vurduğunu unutmayalım.

Bu refleksin, Fatih Sultan Mehmed Han’ın türbesini tekmeleme pervasızlığıyla kendini gösterdiğini zihinlerimize kazıyalım.

Bu refleksin, PKK’dan FETÖ’ye bilumum terör örgütlerini bir siyasi ittifak etrafında kümelendirdiğini görelim.

Görelim ki; bu topraklara bırakılan Haçlı zihniyeti ve Bizans kalıntılarıyla kucaklaşma çağrılarını elimizin tersiyle itelim.

Görelim ki; bu kalıntılar ve siyasi müttefikleriyle sonuna kadar kutuplaşalım, sonuna kadar mücadele edelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar