Yargıtay Başkanı'nın pas geçtiği 'kurumsal adaletsizlik' ve kararttığı hayatlar!

Türkiye’nin bir yandan yarım yüzyıla yaklaşan ayrılıkçı PKK terörüyle diğer taraftan da yarım yüzyıllık bir temeli olan Fetullahçı Terör Örgütü ile mücadele ederken gündemi belirleyen en önemli başlığın “Adalet” olması kadar doğal bir şey yok. Ayrıca sadece Türkiye’de değil; bütün dünyayı kasıp kavuran kaos ve çatışmalar, kan ve gözyaşı, soykırım ve savaşlar da “Adalet”i istisnasız her coğrafyanın temel gündem maddesi haline getirmiş durumda.

Bugün Türkiye’yi mazlum coğrafyaların yükselen sesi yapan da “Adaletsizlik” karşısında uluslararası kamuoyunun takındığı üç maymun tavrına karşı yükselen çığlığı değil mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, en sıcak gündem olan Myanmar’daki katliama dair bu ülke liderini aramasının bütün dünyada heyecana, mazlum coğrafyalarda yeşeren bir umuda dönüşmesinin başka nasıl bir izahı olabilir?

Erdoğan’ın Myanmar özelinde tüm mazlum coğrafyalar için üstelik dünyayı yöneten 5’li çetenin gözünün içine baka baka haykırdığı o “Adalet” hiç kuşku yok ki Türkiye’de 2019’da şekillenecek siyasi fotoğrafı da domime edecek en önemli unsur olacak. Daha ötesi; Türkiye’de siyaseti dizayn etmek isteyen küresel aklın en etkili mühendislik aracı da “Adalet” olacak.

2019’un belirleyici argümanlarından birinin, Türkiye’nin egemenliği için bir tehdit olan “Bağımsız Kürdistan” hamlesine karşı sergilenecek tavır olacağını tabii ki es geçmiyorum. Aynı şekilde sınır hattımızdan Akdeniz’e inecek bir koridorun başıbozuk çeteler eliyle kurulacak bir paravan devlete teslim edilme planına gösterilecek refleksi de göz ardı etmiyorum. Lakin bunlar iç dinamikleri harekete geçirecek, seçmen iradesinin dış etkilere gerek kalmaksızın belirginleşmesine sebep olacak başlıklar.

Halbuki dış “müdahalelerle” siyaseti dizayn etmek isteyenlerin en önemli argümanı olacağını öngördüğüm “Adalet”le ilgili Yüksek Yargıdan bugün gelen “itiraf”, olacakların da habercisi gibi…

Yargıtay Başkanı İsmail Hakkı Cirit’in, Adli Yıl Açılış töreninde yaptığı konuşmadaki, “Tamamen bir güven mesleği olan hakimlik ve savcılık mesleğini icra edenlerin yaklaşık 1/3'ünün terörist faaliyetlerin odağında yer alması, halkın gözünde yargıya olan güveni elbette sarsacak bir durumdur” sözleri kastettiğim bu itiraf.

Bu sözler öyle geçiştirilecek sözler değil.

Kuşkusuz Cirit’in kastettiği “terörist faaliyetlerin odağında yer alan” o 1/3’lük kesim, yani FETÖ’cüler, düne kadar yargının en etkili konumunda yer alıyordu. Yargısal faaliyetlerin belirleyici unsuruydu. En etkili mahkemeler, o 1/3’lük kesimin kontrolü altındaydı. Ben deyim yüzbinler siz deyin milyonlarca vatandaş, o “terörist faaliyetlerin odağındaki yargı mensuplarının” verdiği kararlarla hüküm giydi ya da adli sicil kayıtları lekelendi.

Üstelik, Cirit’in satır aralarına gizlediği bu garabet yüzünden “Adaletsizlik” bireysel bir eylemin ötesine geçip kurumsallaştırıldı. Mesela Yargıtay başkanının, anlamlandıramadığımız şekilde ismini telaffuz etmekten kaçındığı o terörist faaliyetlerin odağı olan FETÖ’ye biat etmeyen ya da maddi ya da manevi olarak örgütün çıkarları doğrultusunda hareket etmeyenler, soruşturmadan yerel mahkemelere ve yüksek yargıya kadar tüm evrelerde kurumsal bir adaletsizlikle karşı karşıya kaldılar. Aynı şekilde örgütün amaç ve hedeflerine karşı çıkanlar, örgütün faaliyetlerini deşifre edenler de yargının kurumsal linçine uğrayıp cezaevlerine atılarak adli sicil kayıtları kirletilerek “yok edildiler”.

FETÖ’nün, kendi mensuplarına alan açmak için Emniyet başta olmak üzere stratejik kurumlardan idari soruşturmalarla ihraç ettiği binler hatta on binlerce insanın geleceği de kurumsal adaletsizlik çarkı içerisinde imha edildi.

Öyle ki; yargının kurumsal olarak yaptığı bu adaletsizlikler, bu organların, hukuk kurallarındaki belirsiz kavramları hukuksal düzenlemelerin ve mahkeme kararlarının içine derinlemesine nüfuz ettirip yarattıkları hukuksuzluğun oluşturduğu kaos, insanları hukuk dışına bile çıkardı.

Gönül isterdi ki; Yeni Yargı Yılı Açılış töreninde konuşan Yargıtay Başkanı Cirit, o itiraf ettiği “terörist faaliyetlerin odağında yer alan mensuplarının” yarattığı bu çarpıklıklara da işaret etsin.

Ne var ki; o 1/3’ün egemen olduğu yargı mekanizması içerisinde görev yaparken elle tutulur hiçbir itirazına rastlamadığımız Yargıtay Başkanı, kendi tanıklığında yaşanan “kurumsal adaletsizliği” görmezden geldiği gibi bu adaletsizliğin mağduru yüzbinleri belki de milyonları görmedi, dilinin ucuyla bile anmadı.

Oysa dediğim gibi 2019’u domine edecek olan “Adalet” kavramı, işte o yüzbinler belki de milyonları konsolide edecek siyasi mühendislik materyali olarak kullanılacak.

Keşke, Yargıtay Başkanı Cirit kısık sesle dillendirdiği odağın, ismini telaffuz bile etmeden ima ettiği FETÖ’nün kurumsallaştırdığı adaletsizliğin yani “kurumsal adaletsizliklerin” hukuk yoluyla düzeltilmesinin mümkün olmadığını, siyasette ve yargıda devrim niteliğinde çok büyük değişmelere ihtiyaç olduğunu, aksi halde bu kurumsal adaletsizliğin kalıcı hale geleceğini dile getirseydi.

Hatta keşke FETÖ’cüleri kastederek gösterdiği, “Bu kişilerin, adil bir şekilde yargılanması, hukukumuzda öngörülen cezalara çarptırılması” temennisindeki hassasiyeti, onların kararttığı yüzbinler belki de milyonların hayatı için de gösterse, onlar için de aynı kaygıyı hissetseydi.

Ama olmadı!

En iyi ihtimalle sessiz kalarak ortak olduğu bu kurumsal adaletsizliğin mahcubiyetiyle, o yüzbinler ve belki milyonların hukukunu hatırlamadı bile.

Umarım siyaset kurumu da aynı mahcubiyetin esaretine düşmez ve Yargıtay Başkanının telaffuz edemediği kurumsal adaletsizliğin hukuk yoluyla düzeltilmesinin mümkün olmadığını, devrim niteliğinde çok büyük değişmelere ihtiyaç olduğunu görür.

Aksi halde küresel aklın 2019’u domine etmek için elindeki en büyük malzeme olan “Adalet” ve bu bağlamda toplumun tüm katmanlarında derinden hissedilen FETÖ’nün eseri olan Kurumsal Adaletsizlik, siyaset kurumunu kökten tasfiye edecek bir aparata dönüşebilir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar