ZİHNİ ÇAKIR
26 Nisan, FETÖ'nün GARSON'la servis edip, 'Kılıç Artıkları'yla hayata geçirdiği intikam operasyonu mu?
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün İçişleri Bakanlığı kararıyla 26 Nisan 2017 günü açığa aldığı ve içerisinde FETÖ’cülerin de bulunduğu 9103 kişilik listeye dair yaptığımız yayınlar ve kendi yazdığım köşe yazıları belli çevreleri fazlasıyla rahatsız etti, gelen tehdit kokan örtülü mesajlardan bunun fark edebiliyorum.
FETÖ’cü Gizli Tanık GARSON’un, 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişiminden neredeyse 1 yıl sonra 18 Nisan 2017 günü Ankara Cumhuriyet savcılığına müracaat edip, “FETÖ ile ilgili önemli bilgiler vereceğini” söyledikten sonra teslim ettiği iki adet SD karttaki 200 bini aşkın Emniyet mensubunun çeşitli renk ve harf gruplarıyla FİŞLENDİĞİ listelerden yola çıkılarak açığa alınan 9103 kişilik listedeki hatırı sayılır sayıda mağdurun sesinin duyurulmasından hele bir seçim atmosferine girilmişken kim(ler) neden rahatsız olur bunun taktirini kamuoyuna bırakıyorum.
GARSON’un “teslim oluşundan” Savcılığa teslim ettiği dijitallerdeki FİŞLEME listelerinin kombinasyonuna kadar bir çok gri alan, yaptığım araştırmalar ve ulaştığım bilgi ve belgelerle aydınlanmaya devam ediyor.
GARSON’un dijitallerdeki listeleme yöntemi ve kodlamalara yönelik ifadesinin, açığa alma kararından bir gün sonra alınmasından, FİŞLEMEDE kullanılan formatın Emniyet Genel Müdürlüğüne ait POL-NET sistemindeki Personel Bilgi Sistemi formlarıyla neredeyse birebir örtüştüğüne ve bu FİŞLEME formlarında FETÖ ile ilişkili gösterildiği için açığa alınan bir çok emniyet mensubu ile ilgili tutulan FİŞLEMELERDE özlük bilgilerinin çeliştiğini belgeleriyle ortaya koymuştum.
İlginçtir; AVAZTÜRK’te gerek haber gerekse köşe yazılarımda belgeleriyle ortaya koyduğum bu gerçeklerden sonra iktidara yakınlığıyla bilinen medya da kullanılarak yeni hamleler sergilendi. Bu durum sadece kamuoyunun değil Emniyet üst düzey bürokrasisi ile teşkilat mensuplarının da dikkatinden kaçmamış.
Şimdi yeni ulaştığım kimi bilgileri ve bu bilgileri doğrulayan somut bir örneği aktarmak istiyorum.
Liste üzerinde yapılan analiz çalışmasında, 9103 kişinin arasına, FETÖ ile ilişkisi herkesçe malum olan ve hatta içerisinde ByLock kullandığı da tespit edilen 2 bin civarında ismin eklendiği görülür. Bunlar dışında olanların bir kısmının, 17/25 Aralık sonrasında örgüte açık ve net tavır koyanlardan oluştuğu gözlenir. Bu arada listede yer alıp hakkında başkaca hiçbir somut veri olmayan emniyet mensupları ile ilgili en az bir itirafçının, “17/25 öncesinde sohbette görmüştüm” mealinde ifadesinin olduğu, bu ifadelerin de çoğunlukla açığa alma kararı sonrasında verildiği tespit edilir.
Daha ilginci ise; 9103 kişilik açığa alma listesi içerisinde Ankara, İstanbul gibi iller başta olmak üzere büyük bölümünün, 15 Temmuz gecesi FETÖ’ye karşı sıralı amirlerinin engellemelerine karşın canı pahasına direnenlerin hatırı sayılır bir orana tekabül ettiği de görülür.
Emniyet’te bugüne kadar hiçbir şekilde örgütle yolu kesişmemiş ve dahi örgütle hep savaş etmiş önemli isimler, 9103 kişilik listede örgütle ilişkisi olmayanların bulunmasını örgütün intikam mekanizmasının hala işlevsel olmasına bağlıyor. Görüştüğüm yüzlerce ismin hikayesine bakılırsa bu tespit hiç de yabana atılacak tespit değil.
Bu düğümü çözmenin tek yolu var; GARSON’un servis ettiği dijitallerdeki listelerde olmasına karşın, hatta o 9103 kişi ile benzer şekilde kodlanmalarına karşın bugün Bakan Korumalığı yapanların, Emniyetin çok önemli birimlerinde “üst düzey” görev almaya devam edenlerin ayrıcalığının ne olduğu sorusunun cevabını bulmak…
Hele Akademi mezuniyetinden bugüne kadar çalıştığı bütün birimler örgütün egemenliğindeki birimler olmasına, çalıştığı hemen tüm amirlerinin FETÖ’nün emniyetteki kilit isimleri çıkmasına karşın, bunların hem listede olup hem de bugün en kritik birimlerde “üst düzey” görevde olmasının bir izahı olmalı elbette.
Dedim ya; EGM’de önemli isimler, “GARSON’un servis ettiği dijitallerdeki FİŞLEMELERİN, örgütün bir kumpası olduğu, daha çok 17/25’den sonra örgüte net tavır koyanlarla, 15 Temmuz’da örgüte karşı canı pahasına direnenlerden intikam operasyonuna dönüştüğü” fikrini yüksek sesle dillendiriyorlar artık.
Daha önceki yazılarımda 15 Temmuz gecesi FETÖ darbesine karşı canını ortaya koyan örneklerden sonra şimdi de bu fikri destekleyen önemli bir hikayeyi özetleyerek aktarmak istiyorum sizlere…
Emniyet mensubu D.K., 15 Temmuz gecesi çalıştığı şubenin nöbetçi komiseridir. Ayrıca Trafik Şube Müdürü izinde olduğundan, vekaleten onun yerine de bakmaktadır.
O gece 24’e kadar mesaisi olduğundan, akşam saat 20 sularında yemek ve muhtelif ihtiyaçlar için evine uğrar. O esnada darbe teşebbüsünü televizyondan öğrenir ve hemen Şubesinin WhatsApp grubundan personele hitaben “çabuk bir şekilde istirahatliler dahil herkesin şubeye gelmesi” yönünde mesaj atar.
Kendisi de yedek şarjörü dahil tam teçhizat kuşanarak hazırlanır. Tam kapıdan çıkacakken 8 yaşındaki çocuğu bacağına sarılarak, “Baba gitme” diye ağlayıp yalvarmaya başlar. Çocuğunu kollarından tutup “oğlum söz veriyorum sabah geri geleceğim” diyerek kenara itip kendisi sokağa fırlar.
Evine 150 metre civarı mesafedeki Şubeye doğru yürürken İdari Büroda görevli arkadaşını arayarak, “çok acele şubeye geçmesi, gelen personeli yedekte bekleyen araçlara yerleştirerek ekipler oluşturması, oluşturduğu ekipler telsiz ve kod tahsis etmesi, ayrıca ekibe yerleşen personelin acele bir şekilde yakıt takviyesi yaparak göreve çıkmaya hazır olunması” talimatı verir.
Şubeye vardığında talimatı alan personelin de yavaş yavaş gelmeye başladığını görür. Yaklaşık 10 dakika sonra İdari Bürodaki arkadaşına “ekipler göreve hazır mı” diye sorduğunda, “ekiplerin hazır olduğu fakat Şube Müdür Yardımcısının Emniyet Binasına 200 metre mesafede olan yakıt istasyonundan ekiplerin yakıt ikmali yapmasına müsaade etmediği” cevabını alır.
Bunun üzerine Müdürün makamına çıkıp, “ikmal yapmaları gerektiğini, araçların yakıtı çok az olduğunu” söyler.
Hiç istifini bozmayan Müdür, “gerek yok, abartmayın bu kadar, korkacak bir şey yok” der.
D.K. aldığı bu cevap üzerine arkadaşlarının yanına geçer. Dayanamayıp tekrar Müdür’ün makama çıkarak, “Müdürüm bakın yakıt almamız lazım, zaman geçiyor, birazdan buna imkanımız olamayabilir” dediğinde, aldığı cevap yine aynı olur: “Ya kardeşim korkmayın bu kadar, sorun yok.”
Bu cevapla yine dışarı arkadaşlarının yanına çıkar D.K. Fakat içi içini yemektedir, tekrar girer Müdür’ün makamına ve “Müdürüm yapmayın, bakın askerin kışlasında ikmal yeri vardır, onlar oradan doldurup doldurup çıkar, bizim yakıt alacak yerlerimizi tutsalar problem yaşarız. Hareket edemeyiz bir yere, sıkışıp kalırız burada” diyerek biraz da yüksek sesle sitem eder. Bu tavır karşısında öfkelenen Müdür, “Müdür sen misin ben miyim kardeşim, çık dışarıya” diye bağırıp odasından kovar.
Müdürün tavrı karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen D.K tekrar makamı terk eder.
Yaklaşık yarım saat sonra EKKM şubeden bir memur ve İdari Bürodaki arkadaşı yanına gelerek, “Polis merkezlerinden birine şubeden 5 kişilik bir takviye kuvvet gitmesi gerektiğini” söyler. Müdürün tavrını bildiği için ona tekrar çıkmak yerine, kendi şubesinin dışından, tescil birimine bağlı 5 personeli, söylenen Polis Merkezine sevk eder.
Yaklaşık 10 dakika sonra bu kez Müdür D.K.’yı cepten arayarak, “neden oraya buraya adam gönderiyorsun, sen kimsin” gibisinden ifadelerle ses tonunu yükselterek fırça atar.
D.K.’da, “Müdürüm kafama göre kimseyi bir yere göndermiyorum. EKKM den arkadaş geldi söyledi, ona da muhtemelen yukarıdan talimat gelmiştir” diye cevap verir.
Bu cevap karşısında Müdür ses tonunu yükselterek, “Göndermeyeceksin kardeşim, işi olan beni arasın” der ve telefonu yüzüne kapatır.
FETÖ darbesinin dozu artarken vatandaşlar da Emniyet binasına yaklaşık 2 kilometre mesafede olan şehir meydanına toplanmaya başlar. Bunun üzerine yine Müdür’e giderek, “Ekiplerle alana çıkmaları gerektiğini, vatandaşların meydanı doldurduğunu, yolların kapandığını” söyler. Darbenin şiddetinin arttığı ekranlarda aktarılmasına rağmen Müdür tavrını hiçbir şekilde değiştirmeyerek, “Hiçbir yere gitmeyip şubede kalması, kesinlikle dışarı çıkmaması” talimatı verir.
Bu kavga sabahın ilk ışıklarına kadar sürse de D.K., Müdüre rağmen darbeye direnişten ve emri altındaki ekipleri bu yönde sevk ve idareden geri durmaz.
Darbe teşebbüsünden sonra Emniyet içerisinde ve dışarıda konuşulanlardan, Müdürün darbeden bilgisi olduğuna ve kendilerini görev konusunda engellemeye çalıştığına kanaat getirdikten sonra, o gece yaşadıklarını yıllık izinden dönmüş olan Şube Müdürü’ne anlattır. O da Terör ve İstihbarat Müdürüyle D.K.’yı görüştürür. İstihbarat Müdürü o gece yaşananlarla ilgili tanık olarak ifade vermek isteyip istemediğini sorunca, kabul ederek, Müdürün dosyasına konmak üzere tanık sıfatıyla ifade verir.
Bu arada söz konusu Müdür de darbe teşebbüsünden bir gün sonra gözaltına alınıp 4 gün sonra da tutuklanmıştır.
Yapılan yargılama sonucu 12 yıl hapis cezasına çarptırılır ancak; D.K.’nın 15 Temmuz gecesi Müdür’ün ihanetini anlattığı ifadeyi alan Terör ve İstihbarat müdürleri Doğu’da bir ile tayin edilir, D.K. ise 26 Nisan’da FETÖ’cü ilan edilerek açığa alınır.
Üstelik açığa alma gerekçesi gösterilen GARSON'un servis ettiği FİŞLEMELERDE, yine emniyet mensubu olan eşi için tutulan FİŞLEMENİN kendisiyle ilgili bölümünde FETÖ ile ilgisi olmadığına dair kodlama dikkat çekerken, kendisi için hazırlanan FİŞLEMEDE ise FETÖ ile ilişkili şeklinde kodlanmıştır.
İşin daha ilginci, D.K, Müdür’ün yargılandığı davaya tanık olarak gittiğinde, tutuklu olan Müdür, mahkeme heyetine dönerek, D.K.’nın 26 Nisan’da FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle açığa alındığını tanıklığına itibar edilmemesi gerektiğini savunmasına ekler.
Cezaevindeki birinin, D.K.’nın 9103 kişilik listede olduğunu nasıl öğrendiğini bilmiyoruz, lakin cezaevindeki FETÖ’cülerin avukatlarının halen internet sitelerinde T.C Kimlik numaralarıyla birlikte yayınlanan listeden seçmece isimler üzerinden müvekillerini itirafçılığa sevk ettiğini ve bu yönde çokça örnek olduğunu biliyor duyuyoruz.
Bizi şaşırtan FETÖ’nün bu kirli oyunu değil ama; bizi asıl şaşırtan ve öfkelendiren, FETÖ’nün bu alçakça oyununu sergilemesine göz yumulması, GARSON’la servis ettiği “KUMPAS”ın devlet nezdinde hala itibar görmesi ve bu KUMPAS kuşkusunun içerdeki ellerinin hala her tarafa uzanabilmesi…