ZİHNİ ÇAKIR
28 Şubat mesajlarına bakınca gel de "iktidar AK Parti iken muktedir kim" diye sorma?
Dün, bir neslin geleceğinin gasp edildiği, hayallerinin çalındığı, binlerce insanın özgürlüklerinin ellerinden alındığı 28 Şubat’ın sene-i devriyesiydi.
Sırf muhafazakar yaşam biçimini tercih ettiği için potansiyel terörist ilan edilen milyonlara reva görülen insanlık dışı uygulamaların yıldönümüydü dün.
Darbecilerin kendi elleriyle eğittikleri aktörlerin fuhuş dahil her türlü ahlaksızlığı sergilediği tiyatrolarla, muhafazakar yaşam biçimine en ölçüsüz hakaretlerin, en fütursuz saldırıların cunta medyasının manşetlerini “süsleyişinin” yıldönümüydü…
Üzerinden geçen 21 yılın sonunda, 254’ü müebbet hapis olmak üzere bir çok kişinin çeşitli oranlarda hapis cezalarına çarptırıldığı kararların kahir ekseriyetinde, FETÖ’cü hâkim ve savcıların imzasının yer aldığı ortaya çıktı.
Yine; 28 Şubat cunta iradesine teslim olan yargıçların mahkum ettiği insanların, o dönem haklarında karar veren FETÖ'cü hakim ve savcılarla bugün aynı cezaevinde yattığı gerçeğiyle yüzleştik.
FETÖ Yargısının militanları Hasan Hüseyin Özese, Zekeriya Öz, Metin Özçelik, Mehmet Ekinci ve Birol Bilen’in 28 Şubat mahkumiyet kararlarında imzalarının bulunduğu belgeleriyle ortaya çıktı…
28 Şubat’ın, muhafazakar kesim üzerindeki baskıcı uygulamalarını meşrulaştırmak için üretilen sözde “Hizb-ut Tahrir Örgütü” yargılamalarına bakan Hakim, Savcı ve Yargıtay Üyelerinden 61’inin FETÖ ile ilişkilisinin bulunduğu, bunlardan 49’unun da FETÖ’den tutuklu olduğu anlaşıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve bir çok ismi hedef alan sözde “Selam-Tevhid ve Kudüs Ordusu” yargılamasını yapan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Dündar Örsdemir’in FETÖ üyesi olduğu ve yurtdışına firar ettiği, Savcı Mehmet Özgür'ün ByLock kullandığı, davayı onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı Ekrem Ertuğrul ve üyeler Hamza Yaman, Abdurrahman Kavu, Ahmet Toker de FETÖ'den tutuklandığı yansıdı medyaya.
21 yıl sonra ortaya çıkan bu gerçeklere rağmen 28 Şubat cuntasından emir ve talimat alan yargıçların verdiği kararlarla hala mahkumiyeti devam edenlerin sayısı 500’ü aşkın.
Daha acısı ise; o geride kalan 21 yılın son 16 yılının, en önemli siyasi söylemi 28 Şubat mağduriyetleri olan AK Parti iktidarıyla geçtiği gerçeği.
Bu 15 yıllık dönemde AK Parti kimliğiyle kısa bir dönem Başbakanlık, 2007-2014 arası 7 yıl da Cumhurbaşkanlığı yapan Abdullah Gül, 28 Şubat’ın yıldönümünde şu açıklamayı yaptı dün: “Bugün 28 Şubat’ın üzerinden yirmi yıl geçti. O zamanki olağanüstü dönemde brifinglerle yönlendirilen ve adil yargılama ilkesinden uzaklaşan mahkemeler birçok kişiye çok ölçüsüz cezalar verdiler. Bunlardan 600’e yakını hala mahkum. Mahkemeler yeniden yargılanma yolunu bu kişilere açarsa haksızlıkların geç de olsa telafisine imkan vermiş olurlar.”
Peki bu ifadelerin sahibi olarak Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde “Mahkemelerin 28 Şubat mağdurları için yeniden yargılanma yolunu açması, haksızlıkların geç de olsa telafisi için” bir girişimde bulunmuş mu? Hayır. Üstelik Cumhurbaşkanı iken 30 kişi için af yetkisini kullanmış ve bunlardan sadece biri 28 Şubat mağduru Salih Mirzabeyoğlu diye basında bilgiler yer almış ancak sonradan bunun da doğru olmadığı, Mirzabeyoğlu'nun yeniden yargılama talebiyle tahliye edildiği ortaya çıkmıştı… Oysa kendisinden önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, görev süresince 270 mahkumu affederken, sadece 2002 yılında 100'ü aşkın mahkumu affettiği, mahkumların büyük çoğunluğunun hastalığının açlık grevleri nedeniyle yaşanan “Wernicke Korsakoff” olduğu biliniyor. Sezer’in, sol terör örgütlerinin açlık grevlerinden hastalanan militanlarının yanında, DHKP-C, TKP-ML TİKKO, TİKB, THKP, TKİH, DHP, PKK, TKEP, TDKP gibi marjinal örgüt militanlarını da affettiği resmi kayıtlara geçti.
Kendisi bizzat 28 Şubat mağduru olarak Pınarhisar Cezaevinde yatan ve halkın oylarıyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan da 28 Şubat’ın 21. sene-i devriyesinde sosyal medya hesabından yayınladığı mesajda, “Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat, Allah'ın yardımı, milletimizin basireti sayesinde kısa sürede tarihin derinliklerinde kaybolup gitti. Türkiye, önceki anti-demokratik müdahalelerde olduğu gibi 28 Şubat’ın da üstesinden gelmeyi başardı” ifadelerini kullandı.
Başbakan Binali Yıldırım da, “28 Şubat döneminde yaşanan hak ihlalleri, AK Parti iktidarıyla gündemden çıktı. Bin yıl süreceği söylenen darbeleri milletten güç alarak tarihin çöplüğüne attık. Toplumsal düzen; özgürlükler ve demokrasi üzerine değil korku, baskı ve tehdit üzerine inşa edildi. Siyaset yapmaları engellenmek istenen kadrolar şimdi iktidarda ve darbecilerden hesap soruyor” mesajlarını paylaştı sosyal medya üzerinden.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün mesajı daha dikkat çekiciydi. Bakan Gül, 500’ü aşkın kişinin, bugün FETÖ’cü olduğu da ortaya çıkan 28 Şubat cunta yargısının verdiği kararlarla hala mahkumiyetinin devam ettiği gerçeği ortadayken, o kararları kınamakla yetinip, “Siyasi, sosyolojik ve ekonomik bir post modern darbe olan 28 Şubat sürecindeki tüm hukuksuzlukları kınıyor, onurlu bir şekilde hak ve hukukun yanında duran herkesi selamlıyorum” paylaşımında bulundu.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü, bir önceki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da, Adalet Bakanlığı yaptığını unuturcasına, “28 Şubat post modern darbesi, siyasi, demokrasi, hukuk, hak ve özgürlük, adalet, millet ve devlet tarihimizin ortak utancıdır; kara bir lekesidir; karanlık bir dönemidir” şeklinde mesaj yayınladı. Hem de 28 Şubat mağdurlarının halen cezaevinde olduğu utancı en çok kendi seçmenini en derinden yaraladığı bir dönemde.
28 Şubat mağduriyetlerini en önemli siyasi argüman olarak kullanan AK Parti’nin Sözcüsü Mahir Ünal’a gelince… Kendisi de bir hukukçu olan Mahir Ünal, yayınladığı mesajda, “Birçok insanın hayatını zindana çeviren 28 Şubat, bir insan hakları ihlaliydi” ifadelerini öne çıkardı, hala o insanların hayatlarının zindana mahkum edildiğini, insan hakları ihlalinin 600’e yakın kişi için kesintisiz sürdüğünü bile bile…
AK Parti’nin 28 Şubat’tan belki de hiç etkilenmeyen, muhafazakar camiaya ait tüm kurum ve kuruluşlar her türlü baskı ve ötekileştirmeye maruz kalırken başında olduğu Bilim Sanat Vakfı’na hiç ilişilmeyen üyesi, eski Başbakan, Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu da, “28 Şubat döneminde gerçekleştirilen tüm hukuksuz uygulamalarla yüzleşmek ve bu sürecin oluşturduğu mağduriyetleri gidermek şüphesiz en önemli önceliklerdendir. O dönem mahkemelerin verdiği kararlar da mutlaka gözden geçirilmelidir” ifadelerini kullandı yayınladığı yazılı mesajda. Peki 2 yıla yakın Başbakanlık yapan Davutoğlu, “kendi hükümeti döneminde bırakın herhangi bir yasa çalışması yapmayı, bunu tartışmaya açtı mı” derseniz, cevabı koca bir Hayır…
Hemen her seçimde en önemli politik söylemini, “28 Şubat cuntası ve o zihniyetin ürettiği mağduriyetler” üzerine kuran AK Parti’nin en önemli isimlerinin, 16’ncı iktidar yılında 28 Şubat ile ilgili verdiği mesajlar gerçekten insanın aklına deli sorular getiriyor. Hele çoğunluğu FETÖ militanlarından oluştuğu ortaya çıkan 28 Şubat yargısının verdiği kararlarla 600’e yakın insanın mahkumiyeti halen devam eder, yeniden yargılanmaları yönünde bir irade ortaya konmazken, aynı isimlerin, yani 28 Şubat cuntasına da tetikçilik yaptığı anlaşılan FETÖ’nün yargı teröristlerinin 2007-2011 arasındaki Ergenekon, Balyoz ve Şike Davalarında verdikleri kararlar bozulup “yeniden yargılama” süreci devam ediyorsa, insan ister istemez en hafif ifadeyle “iktidar kim” sorusunu soruyor.
Hadi bu soru, 28 Şubat’ın bir çok izini silme noktasında sergilediği tutum nedeniyle biraz ağır kaçacak, haksızlık olacak diyelim; peki “AK Parti iktidarı”nda, 28 Şubat cuntacıları ellerini kollarını sallayıp aramızda gezinirken, bu partinin beslendiği mağduriyetlerin bedelini ödemeye devam eden 600’e yakın kişi ve bunların ailelerinin çığlığına iktidarın kulaklarını tıkatan, vicdanını körelten “muktedir kim”?