80 yaşındaki usta oyuncu Kartal Tibet: Elbet yaşlanacağız, Ajda Pekkan değiliz ki!
Yeşilçam’ın efsane yönetmeni ve oyuncusu Kartal Tibet yıllar sonra Posta’dan Alev Gürsoy Cimin’e konuştu.
80 yaşındaki usta yönetmen, kendisi için “Çok yaşlandı, artık yok” diyenlere ve asılsız ölüm haberlerine kızıyor. Rahmetli Münir Ağabey için kaç kere ‘öldü’ diye haber çıkardılar. Bir insan bunu neden, hangi amaçla yapar? Hayat kötü olmak için o kadar kısa ki!
Yıllar geçse de güzel bakışlarınız hiç değişmemiş…
Teşekkür ederim, yaşlanmak hayatın bir parçası. Kabul edelim ki herkesin yapısı farklı, herkes bir Ajda Pekkan gibi yaş almıyor. Beni tanıdığınız filmlerde ben 20’li, 30’lu yaşlardayım; bugünse Allah’a şükür 80! İnşallah herkes sağlıkla benim gördüğüm bu yaşları da görür.
Şimdilerde neler yapıyorsunuz?
Uzun yıllar yoğun bir tempoda, büyük özveriyle çalıştım. İnsanın yaşı ilerliyor malum. Bir noktada yavaşlamak gerekiyor; sağlığınız için, kendiniz için, aileniz için... Ben de öyle yaptım ve kararımdan memnunum.
Sigarayı bıraktığınızı duydum.
Herkese örnek olmasını diliyorum... Olumlu etkilerini birkaç gün içinde bile hissetmeye başladım. İlk adımı atmak kadar sürekliliği sağlamak da önemli…
Alkolü de yakın arkadaşınız Adile Naşit’in vefatıyla bıraktığınıza dair bir rivayet var. Çok mu severdiniz rahmetli Adile Hanım’ı?
Otuz sene önce kapadığım bir defterdi alkol. Sevgili Adile’nin zamansız gidişiyle aynı yıla denk gelmişti. Ama kendisini bu konuyla bağlantılı hatırlamak, anısına haksızlık olur. Adile benim canımdı. Alkolü bıraktıktan sonra geriye dönüp bakmadım bir daha. Ama bazı ayrıntıları siz unutsanız da sevenleriniz unutmuyor. Ne çok kötü alışkanlığım varmış yahu!
ZAMAN BAZI KAYIPLARI UNUTTURMUYOR
Son dönemdeki kayıplarımız içimizi yaktı. Eminim siz bizden daha çok üzüldünüz. Kemal Sunal, Tarık Akan, Münir Özkul ve nicesi...
Düşünüyorum da, onlar birer isim değil ayrı birer dünyaydı sanki. Ortaya koydukları eserler, duruşları, mesleklerine olan saygı ve sevgileri... Ve dostlukları tabii... Hepsi nur içinde yatsın. Zaman bazı kayıpları unutturmuyor. Bir Yılmaz Güney unutulur mu mesela?
Hababam Sınıfı’ bugün bile kahkahaları ve eğitim sistemine dair verdiği mesajlarla yüreklerde. Tekrar Beyazperde’ye taşımak fazla cesurca değil miydi?
Sinema, deneme üzerine kurgulanmış bir sanat. Eskiyi günümüze uyarlamak da bir seçim. Ama o eski Hababam Sınıfları’nın büyüsü hâlâ izleyenleri sarmalıyor. Çünkü bazı değerler insanların hamurunda vardır. Sevgi saygı, vicdan, dostluk, vefa gibi…
KEMAL KOCA FİLMİ BİR BAKIŞINA SIĞDIRIRDI
Bugün bile izlenmeye doyulmayan Kemal Sunal filmlerinin de yaratıcısısınız...
Söylediğiniz güzel sözlerin muhatabı sadece ben değilim, koca bir ekip. Ve tabii Kemal... Kemal, dünya çapında bir sanatçıydı. Koca filmi bir bakışına sığdırırdı, var mı ötesi?
Kemal Sunal’ın gerçek hayatta çok da komik olmadığı söylenir. Siz nasıl bilirdiniz kendisini?
Beyazperde onun mesleğiydi. Elbette filmlerindeki karakter değildi, bu da çok normal. Yönetmen “stop” der, gerçek hayata dönülür. Gerçek hayatta zeki, gözlemci, ince espri anlayışına sahip bir insandı. Hani insan çok yakınlarıyla konuşmadan anlaşabilir ya bazen, biz de öyleydik… Yokluğuna hâlâ alışamadım…
Rol aldığınız 120 filmden sonra kamera arkasına geçip yönetmen koltuğuna oturdunuz. Neden böyle bir karar verdiniz?
Tiyatroda yönetmenlik de yapıyordum. Sinemada da gerçek yaratıcılığın yönetmenlik olduğunu gördüm. Arzu Film ve Ertem Eğilmez ile çalışıyordum. Ertem Ağabey’in mesleğini icra edişinden etkilenmemek imkânsızdı. Asistanlığını yaptım, her boş vaktimi onu gözlemleyerek geçirmeye başladım. Her işte şans kadar istek, başarı ve yetenek de önemli. 60 civarında sinema filmi yönettim. Diziler ve televizyon filmleri de cabası…
Yönetmenliğe ‘Tosun Paşa’ ile başladınız. Kimsenin unutamadığı ‘Süper Baba’ gibi bir diziye imza attınız. Başarınızın sırrı neydi?
İçinde yer aldığım her işi ciddiye almış ve sahiplenmişimdir. Bazen senaryonun tek bir satırı üzerine bile saatlerce, günlerce düşündüğüm olmuştur. Kolay değil, bir dünya koyuyorsunuz ortaya.
1963'TEN BERİ AYNI YASTIĞA BAŞ KOYUYORUZ
Yeniden dünyaya gelseniz “Yine Kartal Tibet olmak isterim” der misiniz?
Elbette! Kendimden memnunum. Her şeyden önce hayat arkadaşıma ve iki çocuğuma yine sahip olmak için soruya cevabım her zaman evet.
Milyonların hayran olduğu bir jöndünüz. Çapkın mıydınız?
1963’te eşim Gündüz Hanım’la evlendik. 1965’te sinema oyunculuğuna başladım. Sene 2018… Eşimle hâlâ aynı yastığa baş koyuyoruz. Bilmem sorunuza cevap oldu mu? Filmlerde görülen jönlük, benim işimdi. Gerçek ben değildi.
Şimdilerde insanların özel yaşamları çok konuşulur oldu. Sizin döneminizde ünlülerin hayatı bu kadar ortada mıydı?
Elbette değildi. O zamanlar da merak edilirdi ünlülerin hayatı ama sosyal medya var artık. Her şey ortada.
Sosyal medyada var mısınız?
Çok sevmiyorum ama arada göz atıyorum. Bu konuda da olumluyu olumsuza çevirmeyi başarıyoruz. Eskiden mahallede tanımadığımız biri vefat etse de, kendi evimizde fısıldayarak konuşur, ölüme saygı gösterirdik. Ama şimdi öyle mi? İnsanlar biri için “İyi ki öldü” yazabiliyorlar ya da ölenlerin yakınlarına saygı göstermek yerine acısını dağlayabiliyorlar! Bunu kabullenmek zor, çok üzücü…
Klavye insanı değiştiriyor
Doğru. Klavye karşısına geçince bizi tutabilene aşk olsun! Rahmetli Münir Ağabey için kaç kere “öldü” diye haber çıkardılar. Bir insan bunu neden, hangi amaçla yapar? Kendini o kişinin yakınları yerine koymaz mı? Hayat kötü olmak için o kadar kısa ki!
Yeni projeleriniz var mı?
Sanki inzivaya çekilmişim gibi bir izlenim var bazı kişilerde. Kulağıma geldikçe gülüyorum. Sağ olsunlar, özlüyor sevenler de. Ama buradayım, bir yere kaçmadım. Teklifler geliyor, sadece artık kendimi fiziksel olarak yoracak çalışmalara girmek istemiyorum. Kızımla beraber yazıya dökmek istediğimiz bazı projeler var. Onun kalemine, zekasına, duygularına güveniyorum.