'Amirallere kurulan tuzak': NATO/FETÖ muhtırası
Türkiye 104 Emekli Amiralin muhtıra niteliğindeki metnini tartışırken, AVAZTÜRK sürecin arka planını ve muhtıra niteliğindeki metnin 'içerdeki' ayak izlerinden medyadaki 'tetikçilerine' kadar hepsinin izini sürmeye devam ediyor.
Mütareke basını olma özlemi çekenler (Sözcü, Halk TV, Odatv, Tele1, Cumhuriyet ve türevleri) üzerinden yürütülen algı çalışmaları gerekli sonucu vermediği için “bildirinin” sorumluluğu AVAZTÜRK üzerine yıkılmaya çalışılıyor.
İlk günler, söz konusu yayın gruplarının, içine düştükleri projeyi anlamakta sorun yaşadıklarını düşünüyorduk. Lakin gördüklerimizi ve duyduklarımızı birleştirdiğimizde, çok tehlikeli bir bölgede konuşlanmış yayın gruplarının niyetini daha iyi anladık.
Öncelikle; biz bu bildiriyi doğrulama, teyit etme telaşı yaşarken VeryansınTV’nin zaten yayınlamış olduğunu öğrendik.
Önce şaka sandığımız -henüz 6 yıl önce darbe travması yaşamış bir ülkede bu tür şeyleri aklı selim insanların yazmayacağını düşündüğümüz- bu bildiriden ibaret belgenin doğrulamasını yaptıktan sonra haklı olarak “muhtıra niteliğinde bildiri” manşetiyle yayına aldık. O dakikadan sonra da söz konusu yayın gruplarının hedefi haline geldik.
İlk başta algıda problemleri olduğunu, onların da tıpkı bizim gibi metni yayına ilk bizim girdiğimizi sandıklarını düşündük. Ancak öncesinde ve sonrasındaki diğer olayları birleştirdiğimizde algılarının problemli olması bir yana, olası bir algı testinde bizi yerle yeksan edecek kadar uyanık olduklarını anladık.
Biraz geriye gidelim, her şeyin başladığı yere…
Habertürk TV’nin 28 Mart 2021 tarihli yayınında Meclis Başkanı ile röportajı sırasında Muharrem Sarıkaya’nın “Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü”?* zamanlamasındaki Montrö sorusuyla birlikte fırtınanın kokusu yayılmaya başladı. Mütareke basını olma özlemi çekenler (Sözcü, Halk TV, Odatv, Tele 1, Cumhuriyet ve türevleri) konuyu köpürttükçe köpürttüler.
Meclis Başkanı Mustafa Şentop, “Ben her hangi bir anlaşmanın ismini zikretmedim, sözlerim çarpıtıldı”dese de Mütareke Dönemi hasretiyle yanıp tutuşanlara fayda etmedi.
Ve bize gelen duyumlara göre; medyadaki yoldaşlarının faaliyetlerden yeterince randıman aldıklarını düşünen 3 emekli amiral (bir iddia 4 kişi oldukları üzerine) bu metni yazmaya başladı.
Elbette medyadaki çalışmalar aralıksız sürüyor. Çünkü yaratılan kamuoyunu algısının dağılmaması lazım.
Bu algıyı güçlendirmek içinde bildiriyi imzalayacak ve dillendirecek kişilerin Atatürkçü kimliğinden şüphe edilmemesi amacıyla Emekli Amiraller hedef alınıyor. Emekli Amiraller içinde belgenin yaratacağı travmayı veya arka planını “Erdoğan öfkesinden” göremeyecek kadar körleşenlerin sayısı da oldukça fazla.
Emekli Amirallerin Atatürkçü kimliği ile bazılarının Ergenekon ve Balyoz sürecinde “mağdur olması”birleştirildiğinde kamuoyunun bildiriyi bir kumpastan çok tepki gibi görmesi hedefleniyor.
Bildirinin kaynağı ve hedefinden habersiz olan bazı amiraller (profesyonel körlük neticesinde) görünen şeklini (Montrö ve tarikat yapılanmaları) imzalıyor.
Altını çizelim; Amirallerin bir kısmının haberi olmasa dahi bu bir NATO-FETÖ operasyonu kıvamında görünüyor. Şimdilik ismi bizde saklı olan “üç emekli Amiral” bu operasyonu baştan sona yönetirken, bu Emekli Amirallerin karanlık bağlantıları daha önce medyada yaşanan bir tasfiye (sözde transfer) ile dikkatimizi çekmiş ancak haberleştirecek kadar önemsememiştik.
Bildirinin altındaki “derinliği” fark eden Millet İttifakı Liderleri, en baştan ön alarak bu karanlık operasyonun partilerine sirayetini önlemeyi büyük oranda başardılar denilebilir. Ancak kendilerine yakın pozisyondaki medya kuruluşları (mütareke dönemi basını olma özlemi içindekiler) projenin içeriğini hangi odağın hazırladığını bilmelerine rağmen (Cumhurbaşkanı Erdoğan’a) duydukları nefretle, belki de Emekli Amirallerin içine düştüğü/düşürüldüğü Atlantik Ötesi Aklın ürünü olan “tuzağı” sahiplendiler.
Müdafilerin içinde algı operasyonunu yürütme sorumluluğunu üstlenen Avukat Celal Ülgen bizi AVAZTÜRK’ü hedef gösterirken bir diğeri tehdit edildiğini ancak gereğini -artık her nedense- daha sonra yapacağını açıklayarak amaçlarının savunma değil pozisyon alarak, seçili hedef AVAZTÜRK ve Genel Yayın Yönetmenimiz Zihni Çakır’ı düşmanlaştırma üzerinden ilgi dağıtıp, algı yaratma olduğunu gösterdiler.
Asıl ilginç olanı ise Amirallerin “suçsuzluğunu” savunmak (çok önemli bir kısmının darbe histerisinden ziyade Cumhurbaşkanı Erdoğan nefretiyle imzacı olduğu düşünülüyor) yerine sağlık sorunlarına dem vuran basın bültenleriydi.
***
Herkesin malumu olan; mağdur ailelerin trajedisi üzerinden kamuoyu oluşturma çabasının klasik bir FETÖ taktiği olduğunu bir kez daha hatırlatmakta yarar var.
***
Giriş, gelişme bitip de sonuca geldiğimizde işin özeti şudur; FETÖ yeni bir taktik geliştirmiş, Atatürkçü kimliği ile meşhur “Gazeteci” ve Emekli Amiraller üzerinden muhtıra niteliğinde bir bildiri ile karanlık bir saldırı planlamış. Eldeki bütün ipuçları bize bunu gösteriyor. Ülkemizi kaos dönemine sokmaya meraklıların Emekli Amirallere kurdukları bu büyük “tuzağın” her ayak izini takip ederek sorumluları kamuoyu önünde ifşa edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.
Akın Atalay ve Aydın Engin gibilerin yarım bıraktığı operasyonlara Atatürkçülük maskesi arkasına sığınarak devam etmeye çalışan Barışlar odaklı Cumhuriyet’e de ticari namı herkesçe malum Halk TV’ye de okuyucu kitlesini Erdoğan nefretinde buluşturan Sözcü’ye ve elbette karanlık odakların müdafisi Odatv’ye de söyleyeceğimiz şey basit ve nettir: Ne Atatürkçülük ne de vatanseverlik kimsenin tekelinde olmadığı gibi yüzlerindeki maskeler, üstlerindeki süveterlerle bu kavramlarının altını oymalarına asla izin vermeyeceğiz.
Artık şanlı ordumuzu ve onun şerefli subaylarını hükümet karşıtı darbe odaklısı gibi gösterecek operasyonlarınızı, onları fitne ile provoke etme çabalarınızı kimlerle planladığınızı açık ve net bir şekilde yayınlamaya kaldığımız yerden, bütün saldırı ve iftiralarınıza rağmen inatla devam edeceğiz.
Bu arada aklımıza takılmışken soracaklarımızı sıralayalım;
- Barışlar biricik yuvaları Odatv’yi terk mi ettiler yoksa kovuldular mı? Her iki durumda da sebeplerini kamuoyuyla neden paylaşmadılar? Yetiştirdiği biricik gazetecilerinin yuvayı terki hususunda Soner Yalçın neden sus pus? Yoksa Omerta yemini mi ettiniz, kirli ilişkileri karşılıklı dökmeyelim diye? Gerçi kendisi hakikat yazacak birisi olsaydı önce Aydın Doğan dönemi operasyonlarındaki rolü hakkında açıklama yapardı.
- Uğur Mucu’nun çizgisinden Akın Atalay, Aydın Engin, Zeynep Oral ve türevlerinin çizgisine savrulan Cumhuriyet Gazetesi, okuyucularına “Kumpas Davalarındaki” tavrı ile alakalı bir öz eleştiri sundu mu?
- HDP-PKK çizgisindeki tavrı herkesçe malum Barış Pehlivan ile yollarını birleştiren Cumhuriyet yönetimi ve programcısı haline getiren Halk TV’nin hedefi Millet İttifakı’ndan İYİ Parti’yi çıkarıp HDP’yi sokacak şekilde kamuoyu hazırlığı mı?
Şimdilik üç sorunun cevabını bekleyelim, sonra asıl etkileyici soruyu soracağız…
AVAZTÜRK
*