Arakanlı mültecilerin yüzde 60'ı çocuk
Arakanlı Müslümanlar, Myanmar'daki etnik temizlikten kaçmak için Bangladeş ile sınırı oluşturan Naf Nehri'ni geçip Burmese sahiline varıyor. Burada günlerce Bangladeş'in kendilerini ülkeye kabul etmesi.
25 Ağustos’tan bu yana 600 binin üzerinde Arakanlı Müslüman Bangladeş‘e sığındı.
Naf Nehri’nin Burmese sahilinden Bangladeş‘e varanlar sadece birkaç metre genişliğindeki bir kara parçasının üzerinde mülteci kamplarına gidebilmek için bekliyor. Myanmar’lı azınlığın göçünün sonu yok. Bu Anjuman Para sınırına gelen 4. mülteci akını. Myanmar ordusunun 25 Ağustos’ta başlayan müdahalesinden bu yana Anjuman Para sınırından binlerce kişi Bangladeş‘e geçti. Sadece ekim ortasındaki toplu göçte 35 binin üzerinde kişinin Bagladeş‘e sığınmak için bu sınırı kullandığı biliniyor.
Buraya kaçanlar Myanmar’daki dehşeti şu ifadelerle anlatıyor:
“Askerler evimizi yaktılar. Ve bunu yaptıklarında annem ve babam evin içindeydi. Onları canlı canlı yaktılar. Askerler her şeyimizi aldı.”
“Her şeye yasak getirdiler. Akşam 6’dan sonra dışarı çıkamıyorduk. Çalışabilmek için izne ihtiyacımız vardı. İlk başta hayvanlarımızı ve her şeyimizi aldılar.”
“Son iki üç yılda işkencelerin şiddeti arttı. Hapishanede gibiydik. Hareket edemiyorduk. Kadınlara işkence ve tecavüz ediyor, çocukları öldürüyorlardı, kendi gözlerimle gördüm. Hiçbir özgürlüğüm yoktu. Bangladeş‘e gelme sebebim bu. Buraya huzur bulmak için geldim.”
Sivil toplum örgütleri, göç eden kalabalık gruplara en etkili şekilde yardım edebilmek için stratejilerini kusursuzlaştırıyor. Mülteci gruplarına Bangladeş hükümeti tarafından ülkeye giriş izninin verilmesi günler sürüyor. Bu süreçte temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için yardım ekipleri doktorlar, su ve yiyecek ile imdada yetişiyor.
Yeni gelenlerle kendiliğinden kamplar oluşuyor, var olan Kutupalong Kampı her geçen gün genişliyor. Bugün Kutupalong’da 460 bin mülteci yaşıyor. Kamp, adeta fazla kalabalık bir çamur, bambu ve muşamba kenti.
Avrupa Birliği İnsani Yardım Komiseri Christos Stylianides, duruma acil olarak siyasi bir çözüm bulunması gerektiğini belirtiyor ve ekliyor:
“Myanmar hükümetini insan hakları üzerinde konuşmaya ikna etmeliyiz. Bu dini bir çatışma değil. Dini bir mesele değil. Bu insan hakları ile ilgili bir mesele. Her insanın sahip olduğu temel haklar… Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’le hem fikirim: burada yaşanan şeyin tek bir tanımlaması var: etnik temizlik.”
Rafika, Kutupalong Kampı’na 2 ay önce vardı. Anne ve babası köylerinden kaçarken vurularak öldürülmüş. Şimdi ona anneannesi bakıyor. Onlarla Action Against Hunger Örgütü’nün merkezinde buluşuyoruz. Rafika, kampa varmadan önce 7 gün boyunca sınırda beklediğini ve bu süreçte hiçbir şey yemediğini söylüypr.
Merkez ilk açıldığında sadece 800 tabak yemek çıkarıyor, hamile ve emziren kadınlarla ilgileniyordu. Ancak Ağustos ayından bu yana ihtiyacı olan herkese yemek veriyorlar. Bugün merkezin mutfağında günde 50 bin tabak yemek çıkarılıyor. Yaklaşık 7 bini bu merkezde dağıtılıyor. Geri kalan 43 bini ise kampa ve kampın etrafındaki yerleşim birimlerine gönderiliyor. 15 aşçı büyük bir gönüllü ekibiyle birlikte sabahın erken saatlerinden itibaren hiç durmadan çalışıyor.
Kamplardaki en büyük sorunlardan biri de su. Action Against Hunger Örgütü’nün merkezi her gün 70 bin litre su dağıtıyor.
Unicef’in verdiği bilgilere göre Bangladeş‘e sığınan Arankanlı Müslümanların %21’ini 5 yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor. Ve tüm insani yardımlara rağmen, bu çocuklar geçtiğimiz yıla göre çok daha kötü besleniyor.
Bu çocukların büyük çoğunluğu fiziksel rahatsızlıklarının yanı sıra travmalarla boğuşuyor ve yeni hayatlarına adapte olmaya çalışıyorlar. Merkezin psikolojik destek bölümünde oynamak ve konuşmak için bir alan buluyorlar. Piskolog Farhana Rahman, burada yaklaşık 100 çocuğu takip ettiklerini belirtiyor. Rahman, “Onlarla bire bir seanslar ve grup seansları yapıyoruz ki iyi bir başa çıkma mekanizması geliştirebilsinler.” diyor.
Arakanlı Müslümanların yaşadığı Myanmar’ın kuzey bölgesi sivil toplum örgütlerinin ulaşabildikleri bir yer değil. Mayıs ayında bölgeyi ziyaret eden Christos Stylianides, oraya giden ilk Avrupa Birliği komiseriydi. Ona izlenimlerini sorduk:
“Oraya gidip durum değerlendirmesi yapmak, bir şeylerin kesinlikle yolunda gitmediğini görmek kesinlikle acı veren bir deneyim. Her şeyin parçalanmış olduğuna tanıklık ettim. Topluluklar arasında hiçbir iletişim yok ve bu barış sürecinin önündeki en büyük engel.”
Arakanlı Müslümanların dünyanın en fakir ülkelerinden Bangladeş‘e kaçmalarına bir son vermek için Myanmar ve Bangladeş bir anlaşmaya vardı. Bu, Avrupa Birliği tarafından da dikkatle yaklaşılan ama desteklenen bir politika. Stylianides Birliğin bakışını şu şekilde özetliyor:
“Açık konuşmak gerekirse Arakanlı mültecilerin kendi ülkelerine iadesinde birçok engel mevcut. Ancak Avrupa Birliği olarak biz bu süreci önemsiyoruz. Çünkü Arakan’a barışın gelmesinin tek yolu bu.”
Birleşmiş Milletler de geri iadeyi destekliyor ama, Arakanlı Müslümanların geri döndüklerinde evlerine gitmek yerine esir kamplarında tutulmaları endişesini taşıyor.