Bebek üzerinden vurgun: Yenidoğan çetesi davasında skandallar zinciri
Kamuoyunda “Yenidoğan Çetesi” olarak bilinen ve büyük yankı uyandıran davada yeni bir gelişme yaşandı.
Sanıkların savunmalarının alındığı duruşmada, tutuklu sanıklardan biri olan Hakan Doğukan Taşçı'nın verdiği ifade dikkatleri üzerine çekti.
Taşçı, yargılama sürecinde yaptığı savunmada, Opara adlı bebeğe zarar vermek amacıyla değil, yaşamasını sağlamak için ilaç verdiğini iddia etti.
Dava Süreci ve Arka Plan
Söz konusu dava, bazı özel hastanelerin yeni doğan yoğun bakım ünitelerinde yaşanan şüpheli bebek ölümleri ve usulsüz uygulamaların gündeme gelmesiyle başlatıldı.
Sağlık sektöründe derin yaralar açan ve kamu vicdanını sarsan olay, “Yenidoğan Çetesi” adı altında organize bir yapı iddiasıyla soruşturulmaya başlanmıştı.
İddialara göre, söz konusu yapı, hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde kasıtlı olarak bazı işlemler yaparak bebekleri hayati tehlikeye sokuyor, ardından tıbbi müdahalelerle ebeveynlerden yüksek meblağlarda para talep ediyordu.
Savcılık iddianamesinde yer alan bilgilere göre, bu sistematik eylemler hem hasta bebeklerin hayatını riske atıyor hem de aileleri maddi ve manevi olarak büyük bir çöküşe sürüklüyordu.
Mahkeme Salonundaki Gelişmeler
Son yapılan duruşmada tutuklu sanık Hakan Doğukan Taşçı'nın savunması damga vurdu. Taşçı, hakkındaki suçlamaları reddettiğini ifade ederek, “Ben bir sağlık çalışanı olarak, hayat kurtarmayı görev edinmiş biriyim. Opara bebeğe zarar vermek şöyle dursun, yaşaması için elimden geleni yaptım. Ona ilaç vermemin nedeni de hayatta kalabilmesi içindi. Hiçbir zaman kötü niyetle hareket etmedim,” dedi.
Savunmasında oldukça duygusal bir dil kullanan Taşçı, meslek hayatı boyunca pek çok zorlu durumla karşılaştığını, ancak hiçbir zaman etik dışı bir davranışta bulunmadığını savundu. Mahkeme heyeti, Taşçı’nın bu ifadesini tutanaklara geçirdi.
Sanıkların Tutumları ve Diğer Gelişmeler
Duruşma boyunca diğer sanıklar da söz alarak kendilerine yöneltilen suçlamaları reddettiler. Sanık avukatları ise müvekkillerinin masum olduklarını, yapılan uygulamaların tıbbi protokollere uygun olduğunu belirterek beraat talebinde bulundular.
Özellikle olayın medyaya yansımasıyla kamuoyunda oluşan önyargının, yargı sürecini olumsuz etkilediği yönünde itirazlar da dile getirildi.
Savcılık makamı ise mevcut delillerin sanıkların organize bir yapı içerisinde hareket ettiğini açıkça ortaya koyduğunu vurguladı.
Savcı, “Sanıkların yalnızca bireysel hatalarla değil, sistematik ve planlı eylemlerle suç işlediğine dair kuvvetli şüpheler mevcuttur,” şeklinde beyanda bulundu.
Mağdur Aileler Duruşmadaydı
Duruşmayı takip edenler arasında olaydan doğrudan etkilenen bazı aileler de yer aldı. Özellikle Opara bebeğin ailesi, duruşma boyunca gözyaşlarını tutamadı.
Dışarıda basına konuşan aile yakınları, adaletin bir an önce tecelli etmesini beklediklerini, yaşadıkları travmanın telafisinin mümkün olmadığını dile getirdi.
Bir mağdur anne ise, “Bebeğimizi kurtaracağını sandığımız insanlar meğer onu daha da tehlikeye atmış. Biz onlara güvendik, ama güvenimiz suistimal edildi,” diyerek yaşadığı hayal kırıklığını gözyaşları içinde ifade etti.
Mahkeme Erteleme Kararı Aldı
Tüm bu gelişmelerin ardından mahkeme heyeti, delillerin değerlendirilmesi ve savunmaların tamamlanabilmesi için duruşmayı ileri bir tarihe erteledi.
Bir sonraki duruşmanın 28 Nisan Pazartesi günü yapılmasına karar verildi. Bu süre zarfında, bilirkişi raporları ile ek delil dosyalarının mahkemeye sunulması bekleniyor.
Mahkeme heyeti ayrıca, bazı sanıkların tutukluluk hallerinin devamına, bazıları içinse tutuksuz yargılanma talebinin değerlendirilmesine hükmetti. Bu karar, davaya yönelik kamuoyundaki ilgiyi daha da artırdı.
Uzmanlar Ne Diyor?
Olayın yankıları yalnızca yargı salonuyla sınırlı kalmadı. Tıbbi etik uzmanları ve sağlık hukukçuları da süreci yakından takip ediyor.
Uzmanlar, bu tür davaların sağlık sektöründe güven duygusunu zedelediğini, ancak aynı zamanda denetim mekanizmalarının ne kadar önemli olduğunu da gözler önüne serdiğini belirtiyor.
Bir sağlık hukuku uzmanı, “Eğer iddialar doğruysa, bu tür olayların tekrar yaşanmaması için sistemsel reformlar şart. Ancak masumiyet karinesi de göz ardı edilmemeli,” yorumunu yaptı.
Toplumda Oluşan Etki
Yenidoğan Çetesi davası, sağlık sistemine yönelik güvensizliği artırırken, aynı zamanda denetim eksikliklerinin ne gibi sonuçlara yol açabileceğini de bir kez daha gözler önüne serdi.
Sosyal medya üzerinden yapılan yorumlarda halk, olayın tüm yönleriyle aydınlatılmasını ve sorumluların en ağır şekilde cezalandırılmasını talep ediyor.
Çok sayıda kullanıcı, “Bir bebeğe bile gözlerini kırpmadan zarar veren bir zihniyetin sağlık sisteminde yeri olmamalı,” diyerek tepkilerini dile getirdi.
28 Nisan’daki duruşma, davanın seyrini belirleyecek kritik bir aşama olarak görülüyor. Kamuoyunun merakla beklediği bu duruşmada, sanıkların kaderi bir adım daha netleşecek.
Gerek ailelerin adalet arayışı, gerekse kamuoyunun duyarlılığı, bu davayı sadece bir hukuk süreci olmaktan çıkararak toplumsal bir meseleye dönüştürmüş durumda.
Bebek hastaların, önceden anlaşmaya varılan özel hastanelerin yenidoğan yoğun bakım servislerine sevk edilerek ölümlerine yol açıldığı ve bu süreçte haksız kazanç elde edildiği iddiasıyla başlatılan davada, 29’u tutuklu olmak üzere toplam 58 sanığın yargılandığı dosyada dördüncü duruşma görüldü.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden duruşmada hem sanıkların hem de tanıkların ifadeleri alınmaya devam edildi.
Benim çocuğum var, bu suçu nasıl işlerim
Tutuklu sanık Senanur Ünlü, duruşma salonunda yaptığı savunmada gözyaşlarına hakim olamayarak, yeni doğum yaptığını ve beş aydır tutuklu olduğunu ifade etti.
“Beni örgüt üyeliğiyle suçluyorlar, ama ben bu örgütün ne olduğunu bile burada öğrendim” diyen Ünlü, maddi bir çıkar elde etmediğini savunarak, evinin kiralık olduğunu, 1.5 yaşında bir çocuğu olduğunu ve hiçbir annenin böyle bir acıyı başka bir anneye yaşatamayacağını belirtti. “Beraatimi istiyorum. Gerekirse ev hapsine razıyım, yeter ki çocuğum yanımda olsun” sözleri dikkat çekti.
Savcılıktan tutukluluğun devamı yönünde talep
Duruşmada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu’nun vekilleri hazır bulundu. Bu kurumlara yönelik tanık ifadeleri mahkeme tarafından geçerli sayılmadı. Cumhuriyet savcısı, sanıkların tutukluluk halinin devamını talep etti.
Yaşasın diye ilaç verdim
Sanıklardan Hakan Doğukan Taşçı, kendisine 11 hastanenin sorumluluğunun yüklendiğini ancak bu hastanelerle doğrudan hiçbir bağlantısı olmadığını savundu.
“Ben bu kadar hastaneye nasıl koordinasyon sağlayabilirim?” diyen Taşçı, “Opara bebeğe yaşasın diye ilaç verdim. Vermeseydim bu kez de ‘niye müdahale etmedin’ diye suçlanacaktım. Bilirkişi raporunun hatalı olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Kalp masajı yaptığını dün öğrendim
Tanık olarak dinlenen Yaren Sena ise Opara bebek olayına ilişkin olarak, “Bebek yaşıyordu dedi ama ben kabul etmiyorum. Önemli olan bebeğin ölümünün fark edilmemesiydi. Saatler geçmişti, kendisine ‘nasıl anlamazsın’ dedim, o da ‘ben sana söyledim’ dedi. Ancak bana kalp masajı yaptığını hiç söylemedi, bunu ilk kez dün burada duyuyorum” dedi.
Kendi suçu olduğunu kabul eden Sena, “Çöpe gidecek ilaçları sattım. Bu suçumun farkındayım ve pişmanım.
Ama bunun dışında hiçbir yasadışı iş yapmadım. Fırat Sarı ile de hiçbir bağım yoktur” diyerek savunmasını tamamladı.
Hastaneden aylar önce ayrılmıştım
Sanık Hüseyin Günerhan, olayların yaşandığı tarihte hastanede çalışmadığını belirterek savunmasında şu sözlere yer verdi: “Kaya bebek öldüğünde ben çoktan hastaneden ayrılmıştım. İnsanlar bize düşman oldu. Cezaevinde bile hayatımız tehlikede. En beter katil muamelesi görüyoruz. Belki bu son görüşmemiz, hakkınızı helal edin. Artık bu psikolojik baskıya daha fazla dayanmak istemiyorum.”
Fırat Sarı’dan sadece maaş aldım
Tutuklu sanıklardan Mehmet Gürül, sadece maaş aldığı için suçlandığını öne sürdü. “Ben 100 bin lira hastaneden, 25 bin lirayı da Fırat Sarı’dan alıyordum.
Bu, hastane yönetiminin kararıydı. Benim suçum yok. Beni örgüt üyeliğiyle itham ediyorlar ama kabul etmiyorum.
Zaten hastane yönetimi beni Fırat Sarı’ya şikayet etti” diyerek örgütsel herhangi bir bağlantısının olmadığını savundu.
Devlet terbiyesiyle büyüdüm, yurtdışından çağrılınca geldim
Murat Mantuş ise yurt dışında yaşadığını, hakkında çıkan tebligatı alır almaz Türkiye’ye döndüğünü belirtti. “Kaçma şüphem yok. Ömrüm örgütlerle mücadele ederek geçti. Şimdi beni örgüt üyesi olmakla suçluyorlar. Bu çok ağır bir itham. Hiçbir menfaat sağlamadım. Üstelik dolandırıcılık dışında kasten ölüme sebebiyet verme suçlamasıyla da soruşturuluyorum. Hayatım boyunca bu tür yapılara karşı oldum” dedi.
Davanın Arka Planı
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 1399 sayfalık iddianamede, sanık doktor Fırat Sarı’nın suç örgütünün elebaşı olduğu, İlker Gönen ve 112 Acil Çağrı Merkezi çalışanı Gıyasettin Mert Özdemir’in ise örgütün yöneticileri olduğu ifade ediliyor.
İddianamede örgütün, SGK’den en yüksek meblağları alabilmek için bebeklerin hastalık seviyelerinin olduğundan daha ağır gösterildiği, hastaların gereksiz yere uzun süre yatışta tutulduğu ve böylelikle yüksek ödemeler alındığı yer alıyor. Ayrıca, hasta yakınlarından da fazladan ücret talep edildiği aktarılıyor.
Hastanelerin ruhsatları iptal edilmişti
Soruşturma kapsamında İstanbul’da faaliyet gösteren 9, Tekirdağ Çorlu’da ise 1 özel hastanenin ruhsatı iptal edilmişti. Bu hastanelerde tedavi gören yenidoğan bebekler, kamu hastanelerine sevk edilmişti.
Öte yandan, davayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Yavuz Engin’in de tehdit edildiği ortaya çıkmış, savcıyı tehdit eden kişiler tutuklanmıştı.
Ölüm ve intihar: Gelişmeler davayı derinleştirdi
Sanıklardan İlker Gönen, Antalya’da tutuklu bulunduğu cezaevinde 1 Şubat tarihinde yaşamına son verdi. Bu gelişme, dava sürecine dair kamuoyundaki endişeleri artırdı.
Ek dosyalar ana dava ile birleştirildi
Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 57 sayfalık ek iddianamede 13 kişi “şüpheli” sıfatıyla yer aldı.
SGK bu dosyada “suçtan zarar gören” olarak belirtildi. Firari hemşire Serenay Şenkalaycı’nın da her iki dosyada şüpheli olarak geçtiği bu yeni iddianame, Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ana dava dosyasıyla birleştirildi.
Ağır ceza talepleri
Başsavcılık, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen hakkında 10 bebeğin ölümü nedeniyle “ihmali davranışla kasten öldürme”, “nitelikli dolandırıcılık” ve “örgüt kurma” suçlarından ayrı ayrı 10 kez olmak üzere toplamda 582 yıl 9 aya kadar hapis cezası talep etti. Gıyasettin Mert Özdemir için ise toplamda 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi.
Bir sonraki duruşma tarihi belli oldu
Mahkeme heyeti, sanık avukatlarının savunmalarını alabilmek amacıyla duruşmayı 28 Nisan Pazartesi gününe erteledi.
Kamuoyunun dikkatle takip ettiği dava, Türk yargı tarihinin en çarpıcı sağlık skandallarından biri olarak gündemdeki yerini koruyor.