İNANÇ YILAN
Darbeder… Irak, Saddam, Colin Powell
Dün kendime diyaloglar diye bir bölüm yazmıştım, okuyanlar saolsun devam dedi bende 2. Bölümü yazmağa karar verdim. İlgili ve bilgili kişilerle operasyonel gücümüzü tartıştık, işte özeti;
- Ne işmiz var Suriye’de?
- Sınırlarımızı korumak zorundayız!
- Olsun, yine de başka bir ülkeye girmemiz doğru değil...
- Abi Suriye’ye girmeyen mi kaldı! Ortada Suriye kaldı mı o bile belli değil...
- Yok sende abartma, koskoca ülke savaşıyor bak Halep’i bile aldılar...
- Yarın kaybetmiyecekeleri ne malum. Irak kaça bölündü, kaos ve boşluktan faydalanan PKK sınırımızın ötesine karargah kurdu. Şimdi aynı süreci Işid/Daeş ile mi yaşayalım.
- Onu da kendi başımıza bela ettik! Bak bizim silahlarımızı kullanıyorlarmış!
- Biz M16 tüfeklerini üretmeğe başlamış mıyız? Bir de yerli sanayi yok derlerdi, bırak yerlisini amerikan silahını korsan üretiyormuşuz.
- Dalga geçme, bizim silahlarımızı kullandıklarını dünya söylüyor...
- İyi tamam da bize ait hangi silahları kullanıyorlarmış, Altay tanklarını mı, fırtına obüslerini mi yoksa Milli Piyade Tüfeğimizi mi!
- Hiçbirini, başka şeyler varmış...
- Yok ya! Devlet ordusundan gizli silah üretip bunu Daeş’e mi veriyormuş. Veyahut vazgeçtim madem Daeş’i biz besliyoruz niye şimdi vuruyoruz!
- Besle kargayı oysun gözünü, önce büyüttük şimdi bize saldırldılar ... Bak Amerikalılar her gün yazıyor, Odatv’den okumuyor musun, Daeş’in elinde Türk silahları var diye...
- Aynı Amerika’nın Başkanı ve Dış işleri bakanı 2003 yılında Birleşmiş Milletler genel kurulunda dünyanın gözünün içine bakarak Irak’ta kitle imha silahları var ve hatta tırlarla gezidiriliyor diyerek utanmadan arlanmadan yalan söyleyerek işgal için alt yapı oluşturdu. (Garson’a bir çay bırakır mısın şeklinde kısa bir manevradan sonra) Nerde kalmıştık?
- Amerikan Dış İşleri Bakanı, Irak’ta kimyasal silah var diyerek yalan söylüyor diyordun...
- Ha-a. Ama dur hikayeyi en baştan anlatayım trajikomedi daha renkli hale gelsin ki kan lekeleri belirginleşsin.
- Abartma lütfen...
- Peki anlatayım sen karar ver... Her şey aslında bir fantaziden ibaretti.
- Ne fantaziden ibaretti!
- Hikayemiz Almanya’da başlıyor, pek tabi ki Alman gizli servisi BND’nin kontolünde... Iraklı kimya mühendisi “Refid Ahmed Elvan el Cenabi” sığınma başvurusunun kabulü karşılığında çok önemli sırlar paylaşacağını söylediğinde BND bu teklifi es geçmeyip hemen onaylar. Sonra ona çok iyi bir kod adı verirler “Curveball”...
- Şaka mı bu?
- Curveball lakaplı el Cenabi kendisiyle tanıştırılan Dr.Paul lakaplı BND ajanıyla kanka moduna geçip fantazilerini paylaşır
- Nasıl olur böyle bir şey!
- Dr.Paul’ün konuya giriş cümlesi efsanedir. “Irak’ın bir diktatörü var ve sana ihtiyacımız var”... İşte bu cümleden sonra sazı eline alan Curveball, başlar diktatörün elinde ki sözde kitle imha silahları hakkında fantezilerini anlatmağa... Yıllar sonra da Guardian’a günah çıkarırken kendini şöyle savunur; “Bana bir yalan söyleyerek Irak rejimini devirme şansı verilmişti. Ben ve oğullarım Irak’a bir parça da olsa demokrasinin gelmesine neden olduğuımuz için gururluyuz”
- Biz bunları neden duymadık!
- Çünkü siz o dönemde Erdoğan’ı diktatör gibi görmek için heves ediyordunuz bu esnada da gerçekleri kaçırdınız.
- Dur şimdi işe güncel siyaset sokma...
- Aklıma gelmişken es geçmiyim istedim...
- İnanç kaldığın yerden devam et, propaganda yapma...
- Eyvallah. Hani bizde bir deyim vardır; Köyün başında bir yalan söyledim sonuna geldiğimde bende inandım diye... İşte bu yalancının fantezilerini derleyen BND ve CIA ortaya öyle bir rapor çıkarır ki Colin Powell de resimlerle destekleyerek anlatır Birleşmiş Genel kurulunda bütün dünyayı ikna için. “Curveball” bile şaşırır izlerken.
- Ne diyorsun?
- Dur daha bitmedi. Colin Powell’in konuşmasında anlattığı masalın dayanağı olarak yine bu yalancıyı işaret edip “Hareketli biyolojik silah fabrikalarına dair ilk elden kanıtlarımız var. Kaynağımız bir tanık ve kendisi bu tesislerden birini denetleyen Iraklı kimya mühendisi. Biyolojik madde üretimini denemelerinde oradaydı...”
- Peki Alman, İngiliz ya da Amerikan basını neden ortalığı ayağa kaldırmadı! Sonuçta yüz binden fazla kişi öldü bugüne kadar ve ölmeğe de devam ediyor.
- Çünkü oralarda Can Dündar, Arzu Yıldız, Ahmet Şık, Ahmet Altan ve bilumum araştırmacı ile zaman, taraf, odatv ve bugün türü gazeteler yok.
- Can Dündar şimdi Almanya’da ama...
- İnş’ALLAH Almanların kendi tarihleri ile kan-irin dolu gelecek planlarıyla yüzleşmelerine yardımcı olur, temennimiz bu...
- Şimdilik bir şey demiyorum, önce araştırıcam bu anlattıklarını. Çünkü gerçekten inanması çok zor!
- Sana asıl bombayı söylemedim dimi...
- Yeter içim bayıldı!
- Bütün bu yalanlara destek olan da dönemin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Muhammed el-Baradey. 2005’te bu yavşaklığından ötürü Nobel Barış Ödülü aldı. 2013’te de darbe sonrası Mısır’ın cumta yönetiminde Cumhur Başkanı Yardımcısı seçildi. Öyküsünü de kendisi anlattı New York Times’a. Mısır’da demokratik seçimle iktidara gelen Mursi’yi devirmeleri gerektiğine ikna edene kadar göbeği çatlamış.
- Bir cümle daha yok, hesabı iste?
- Curveball ne demekmiş sordum, “Tutulması Zor Top” manasına geliyormuş. Ve Iraklılar onun asla ülkeye girmesini istemiyorlarmış. Şimdi kendi cumhurbaşkanına, dış işleri bakanına inanmayanların yalancılıkları ayyuka çıkmış yabancıları referans alması sana ilginç gelmiyor mu?
- Dedim ya, önce araştıracağım!
- Birde herkes yedi içti kaçtı yine, hesap bize girdi bari ortak ödeyelim...
Kendime Diyaloglar 2