'Demokrasi Köpekleri' ya da 'Köpekler Demokrasisi'

AK Parti Trabzon Milletvekili Muhammet Balta’nın “Genel Kurula inmiş bir it” tarafından ısırılmasına hiç şaşırmayın…

CHP’liler, neden ısırdıklarını tabii ki doğrudan söyleyecek değiller.

O ısırma eylemini perdeleyen “barikatı” ölümüne savunuyorlar, savunmaya da devam edecekler.

Mesela o barikatı ve çıkardıkları arbede sırasında kürsüyü parçalamayı, “milletin kürsüsüne sahip çıkmak” diye niteliyorlar.

Tabi o “sahip çıkış” dedikleri barikatın halkalarından birinin, daha dün, “Türkiye ile İran savaşırsa İran saflarında olacağını” ilan eden bir vatan haini namussuz olduğunu millet görmedi duymadı zannediyorlar.

Parlamenter vandalizme dönüşen ve kendilerince “direniş” olan eylemlerini, demokrasiye sahip çıkmak olarak da nitelendiriyorlar tabi.

Dünyada, demokratik fonksiyonların işleyişini, vandalizme ve iç savaş çığırtkanlığına varan söylem ve eylemlerle engellemeye çalışmanın, “demokrasiye sahip çıkmak” diye tanımlanacağı başka bir ülke var mı bilmiyorum, lakin bu iş, demokrasiye sahip çıkmak değil; demokrasinin ırzına geçmenin dik alası.

Gelelim ısırma eylemine.

Yani köpekleşmeye…

Bu yöntemle korunmak ya da tesis edilmek istenen demokrasi için “köpekler demokrasisi” demenin hiçbir mahsuru yok bence. Veya gerçekten o ısırma eylemi, demokrasiyi korumak adına sergilenmişse, o eylem sahiplerine “demokrasi köpekleri” demekte de bir sakınca görmüyorum.

Burada tek tek olay kronolojisi yazacak değilim; lakin parlamenter vandalizmin “ısırmaya” evrilişiyle ilk kez karşı karşıya da kalmıyoruz hani.

Demokrasi köpeklerinin ilk ısırışı değil bu.

“Köpekler demokrasisi” kavramının altını dolduracak yüzlerce, binlerce eylemi burada sıralamak mümkün; ancak en önemli olanları aktaracağım sizlere…

Mesela demokrasiyi koruma adına “açık oy gizli tasnif” metodu, millet iradesinin “demokrasi köpekleri” tarafından en derin yaralar bırakılan ısırılışıydı.

Meşruiyetini borçlu olduğu parlamento çatısı altında, sandık yoluyla deviremediği Demokrat Parti iktidarı için askeri oligarşiye darbe çağrısında bulunmak ve bunu da “demokrasinin tesisi için bir devrim” diye nitelendirmek de tam anlamıyla “köpekler demokrasisiydi”. O askeri darbe ile millet iradesinin darağacına çekilmesini alkışlamak da demokrasi köpeklerinin bir başka derin ısırmasıydı.

12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 gibi dönemler de, “demokrasinin yeniden tesisi” sloganlarıyla meşrulaştırılmıştı. Oysa tesis ettikleri tam anlamıyla “köpekler demokrasisiydi”.

28 Şubat’ta bir kuşağın hayatını karartan kararlar alınırken, bunu alkışlayan zihniyetle bugün demokrasi adına milletvekili ısıran zihniyetin de birbirinden farkı yoktu.

O gün, milletin parlamentoya gönderdiği Merve Kavakçı’nın başındaki örtüye tahammül edemeyip ağzından salyalar akıtırcasına “bu hanıma haddini bildiriniz” diyerek milletin iradesini derinden ısıran zihniyetle, üniversitelerde kurdukları ikna odalarıyla gencecik kızları bir köpekten daha acımasızca ısıran zihniyet aynıydı ve güya bunu demokrasi adına yapıyorlardı.

O demokrasiye “köpekler demokrasisi” demeyelim de ne diyelim?

O ısıranlara bu “demokrasinin köpekleri” dememizde ne gibi bir sakınca olabilir?

Dedim ya! Örnekleri alt alta sıralamak mümkün, zira demokrasi adına milleti ısırmaların, demokrasi köpeklerinin bugünkü ısırmalarından daha derin izlerinin yüzlerce, binlerce örneğiyle karşılaşmak mümkün 80 yıllık bir parantezi açtığımızda.

Onca şehit ve gaziyi görmezden gelip, 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişimi için “kontrollü darbe” tanımlaması yapmak da az bir ısırma eylemi değil hatta.

Böyle bir zihniyetin hedeflediği demokrasi için “köpekler demokrasisi”, bu demokrasiyi tesis etmek için milleti ısıranları da “demokrasi köpekleri” diye nitelemeyelim de ne diye niteleyelim Allah aşkına siz söyleyin.

Önceki ve Sonraki Yazılar