Deprem İstanbul’u Yakaladı! Bilim ihmal edildi, Uyarı gerçek oldu
İstanbul’un batı kesimlerinde, özellikle Silivri ve Kumburgaz açıklarında meydana gelen ve kamuoyunda büyük yankı uyandıran depremlerle ilgili önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, daha önce yaptığı uyarılarda belirttiği bölgelerde...
İstanbul’un batı kesimlerinde, özellikle Silivri ve Kumburgaz açıklarında meydana gelen ve kamuoyunda büyük yankı uyandıran depremlerle ilgili önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, daha önce yaptığı uyarılarda belirttiği bölgelerde yaşanan sarsıntılar sonrası yeni bir değerlendirme paylaştı.
Geçmişteki deprem kayıtlarını da dikkate alarak açıklamalarını sürdüren Üşümezsoy, bu son gelişmelerin İstanbul’un merkezi için ciddi bir tehlike teşkil etmediğini ifade etti. Vatandaşlara umut veren açıklaması, şehirde endişe içinde bekleyen birçok kişiye rahat bir nefes aldırdı.
Günler Öncesinden Uyarı Gelmişti
Depremin yaşandığı bölgeyi önceden işaret eden Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, Marmara Denizi’nin batı kesiminde, özellikle Silivri ve Kumburgaz arasında kalan fay hattının 6.0 ile 6.5 büyüklüğünde bir deprem üretme potansiyeline sahip olduğunu daha önceki açıklamalarında belirtmişti.
Bu bölgenin tarihsel depremler açısından da dikkatle izlenmesi gerektiğini vurgulayan Üşümezsoy, yer bilimciler arasında farklı görüşlerin olması nedeniyle kamuoyunun da sıklıkla çelişkili bilgilerle karşılaştığını ifade etti.
Depremin ardından yaptığı yeni açıklamada, daha önce uyarısını yaptığı bölgede gerçekleşen sarsıntının sürpriz olmadığını belirten Üşümezsoy, "Bu tür yerel depremler, büyük İstanbul depreminin habercisi olarak yorumlanmamalı" şeklinde konuştu.
Ona göre bu bölgedeki hareketlilik, enerjisini yüzeye aktaran ve büyük ölçüde rahatlama sağlayan nitelikte sarsıntılar.
Bu Faylar Ana Marmara Fayı Değil
Üşümezsoy, kamuoyunda sıklıkla dile getirilen "Marmara'da büyük deprem kapıda" söylemlerine karşı temkinli yaklaşılması gerektiğini vurguladı.
Silivri-Kumburgaz hattında gerçekleşen depremin, Ana Marmara Fayı olarak bilinen hattın bir uzantısı olmadığını, dolayısıyla bu sarsıntının doğrudan İstanbul’un merkezini tehdit etmediğini ifade etti.
“Depremin meydana geldiği alan, kuzey yönünde bulunan aktif ana faydan farklı bir alt segmenttir. Bu segmentte oluşan depremler lokal kalır ve bölgesel bir rahatlama sağlar. İstanbul’un merkezinden geçen kırılmamış ana fay üzerinde biriken enerjiden farklıdır,” diyen Üşümezsoy, bu ayırımın doğru anlaşılmasının büyük önem taşıdığını söyledi.
Geçmiş Depremlerle Paralele Dikkat
Açıklamalarında geçmiş Marmara depremlerini de hatırlatan Üşümezsoy, tarihsel verilerin ışığında bu tür yerel sarsıntıların sık yaşandığını belirtti.
1912 Şarköy-Mürefte depremi, 1935 ve 1963 yıllarındaki Marmara açıklarında yaşanan depremler gibi olayların da benzer fay segmentlerinde meydana geldiğini ve İstanbul’un merkezini doğrudan etkilemediğini belirtti.
“Bu tür depremler, Marmara Denizi'nin batı yarısında sık sık gözlemlenmiştir. Ancak bugüne dek İstanbul’un merkezine yönelik doğrudan bir tehdit oluşturmamıştır,” diyen Üşümezsoy, özellikle sosyal medya üzerinden yayılan korkutucu senaryoların, bilimsel verilerle desteklenmediğini dile getirdi.
İstanbullulara Moralsizliğe Gerek Yok Mesajı
Şener Üşümezsoy’un açıklamaları, son dönemde art arda gelen sarsıntılarla birlikte endişeye kapılan İstanbullular için adeta bir moral kaynağı oldu.
Şehir genelinde tedirginlik yaratan “büyük deprem yaklaşıyor” söylemlerine karşın, uzman ismin değerlendirmesi hem teknik hem de psikolojik açıdan önemli bir denge sağladı.
"Elbette deprem kuşağındayız ve dikkatli olmalıyız. Ancak bu, sürekli panik içinde yaşamamız gerektiği anlamına gelmez. Yerel depremler doğal bir sürecin parçasıdır ve çoğu zaman büyük felaketlerin habercisi değildir," diyen Üşümezsoy, alınacak önlemlerin paniğe değil, bilinçli hazırlığa dayanması gerektiğinin altını çizdi.
Bilimsel Perspektiften Soğukkanlı Yaklaşım
Deprem gibi karmaşık doğal olayların değerlendirilmesinde popüler söylemlerden ziyade bilimsel yaklaşımın önemine vurgu yapan Üşümezsoy, fay hatlarının davranışlarını anlamak için uzun dönemli analizlerin şart olduğunu belirtti.
Sadece büyüklüğe değil, fay segmentlerinin geçmiş kırılma örüntülerine, sismik boşluklara ve jeolojik yapıya dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
"Depremleri değerlendirirken sadece bir büyüklük verisine odaklanmak yanıltıcı olabilir. Önemli olan, bu depremlerin hangi fay segmentinde, hangi tarihsel arka planla, nasıl bir enerji boşalmasıyla meydana geldiğidir," diye konuşan Üşümezsoy, medya organlarının da kamuoyunu bilinçlendirici yayınlar yapmasının önemine değindi.
Deprem Gerçeği ile Yaşamayı Öğrenmeliyiz
Şener Üşümezsoy’un bu son açıklamaları, sadece mevcut durumu değerlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda deprem gerçeğiyle barışık bir yaşam anlayışının da altını çiziyor.
Ona göre, İstanbul gibi sismik riski yüksek bir şehirde yaşamak, daima hazırlıklı olmayı ama gereksiz korku üretmemeyi gerektiriyor.
“Deprem, doğanın kaçınılmaz bir gerçeği. Onunla yaşamayı öğrenmek, dayanıklı yapılar inşa etmek, doğru yerleşim planları oluşturmak ve bilinçli toplumlar yaratmak en etkili önlem olacaktır,” diyen Üşümezsoy, sadece deprem sonrası değil, deprem öncesi bilincin geliştirilmesinin de altını çizdi.
İstanbul bugün saat 12.49’da Silivri açıklarında meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremle sarsıldı. Sarsıntının etkisiyle kentte büyük bir panik yaşandı.
Özellikle depremi yoğun hisseden ilçelerde vatandaşlar hızla evlerinden çıkarak sokaklara döküldü.
Depremin hemen ardından birçok kişi yaşadığı korku dolu anları cep telefonlarıyla kaydederken, sosyal medyada hızla yayılan görüntüler, depremin etkisini gözler önüne serdi.
Kimi vatandaşlar aile bireylerini kontrol etmek için birbirine koşarken, bazıları ise artçı sarsıntılardan korktukları için dışarda beklemeyi tercih etti.
Bahçelievler ilçesinde yaşanan bir olay ise yürekleri ağza getirdi. Deprem sırasında panikleyen bir kişi, yaşadığı apartmanın balkonundan atladı. Olayda yaralanan kişi, ambulansla hastaneye kaldırıldı. Sağlık durumunun stabil olduğu bildirildi.
Artçı Depremler de Korkuttu
Ana depremin ardından bölgede zaman zaman artçı sarsıntılar meydana geldi. Bu artçılar, paniğin uzun süre devam etmesine neden oldu.
Özellikle Silivri, Avcılar, Büyükçekmece ve çevre ilçelerde halk, geceyi dışarda geçirme kararı aldı. Parklar ve boş arazilerde toplanan vatandaşlar, battaniyeler ve araçlarında bekleyerek güvenli bir ortam oluşturmaya çalıştı.
Uzmanlar Uyarıyordu: Uyarılar Gerçek Oldu
Depremler konusunda sık sık uyarılarda bulunan uzman isimler, İstanbul için hazırlıklı olunması gerektiğini defalarca dile getirmişti.
Bu isimlerden biri olan Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, daha önce yaptığı açıklamalarda özellikle Kumburgaz ve Silivri hattında bir sarsıntı yaşanabileceğine dikkat çekmişti.
Yaklaşık bir ay önce Ege Denizi'ndeki art arda gerçekleşen depremleri yorumlayan Üşümezsoy, İstanbul için de değerlendirmelerde bulunmuş ve dikkat çeken açıklamalarda bulunmuştu.
2 Nisan’da bir televizyon programında sorulan “İstanbullular yakın zamanda büyük bir deprem beklemeli mi?” sorusuna verdiği yanıt şu şekilde olmuştu:
“Kumburgaz ve Silivri hattında 6.0 ile 6.5 büyüklüğünde bir deprem meydana gelebilir. Bu bölgeler heyelan açısından da risk taşıyor. İstanbul’un en yoğun nüfuslu yerleşim alanları buralarda yer alıyor. Bu nedenle dikkatli olunmalı. Ancak genel anlamda büyük, yani 7’nin üzerinde bir deprem öngörmüyorum.”
21 Gün Sonra Tahmini Gerçekleşti
Üşümezsoy’un bu değerlendirmesinden yalnızca 21 gün sonra, tahmin ettiği bölgede 6.2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
Bu gelişme üzerine yeniden gündeme gelen Üşümezsoy, deprem sonrası bir televizyon programına katılarak konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
“Ben, depremler olduktan sonra yorum yapanlardan değilim. Aylar öncesinden söyledim. O bölgede 6.5 şiddetinde bir deprem beklediğimi dile getirdim. Bu tür büyüklükteki depremler, yapı temellerinde ciddi sorunlara yol açabilir. Silivri ve Kumburgaz hattında meydana gelen 6.5’lik bir deprem, yerel koşullara bağlı olarak 7.5 büyüklüğünde bir etki yaratabilir,” ifadelerini kullandı.
Üşümezsoy, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bölgedeki heyelan alanları da bu sarsıntılarla birlikte aktif hale gelebilir. Bu yüzden sadece depremin büyüklüğüne değil, etkilediği zemin özelliklerine de bakmak gerekiyor. Silivri ve çevresi bu anlamda hassas bölgeler. Ancak Marmara genelinde yeni bir büyük deprem riski görmüyorum. 1894’te Doğu Marmara’daki büyük kırılma tamamlandı. 1912’de Tekirdağ ve Silivri arasında kalan segment kırıldı. Bugün yaşanan deprem ise bu fayın kırılmamış uç kısmında meydana geldi. Marmara’daki büyük enerji boşalmış durumda.”
Uzmanlar Ne Diyor?
Şener Üşümezsoy’un açıklamaları kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, diğer deprem bilimciler de İstanbul’un farklı bölgelerinde kırılmamış fay hatlarına dikkat çekiyor. Özellikle Marmara Denizi'nin batısı ve ortasındaki segmentlerde hâlâ enerji birikimi olduğu düşünülüyor.
Bazı uzmanlar, İstanbul’da olası bir büyük depremin yalnızca zaman meselesi olduğunu belirtirken, bu konuda hazırlıkların ve kentsel dönüşüm çalışmalarının hız kesmeden devam etmesi gerektiğini vurguluyor.
Depremle Birlikte Gündeme Gelen Sorular
Silivri açıklarında meydana gelen deprem, İstanbul’da yaşayan milyonlarca kişinin kafasında birçok soru işareti oluşturdu. En çok merak edilen konular ise şöyle:
Bu deprem daha büyük bir sarsıntının habercisi mi?
Artçı sarsıntılar ne kadar sürecek?
İstanbul’da farklı bölgelerde benzer riskler var mı?
Kentsel dönüşüm yeterince hızlı mı ilerliyor?
Uzmanlar bu sorulara net bir yanıt verebilmek için depremin merkez üssü, derinliği ve fay hattının karakteristik yapısını detaylı biçimde incelemeye devam ediyor.
Her ne kadar Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, Marmara’daki büyük depremlerin sona erdiğini ve yeni bir büyük deprem riski olmadığını söylese de, bu tür sarsıntılar, depreme karşı hazırlıklı olunmasının önemini bir kez daha ortaya koydu.
İstanbul gibi milyonlarca insanın yaşadığı, tarihi ve ekonomik açıdan kritik öneme sahip bir şehirde, depreme dayanıklı binaların inşası, mevcut yapı stoğunun yenilenmesi ve halkın bilinçlendirilmesi hayati bir öncelik olarak öne çıkıyor.
Yaşanan son gelişmeler, bilim insanlarının uyarılarını dikkate almanın ve toplumsal olarak deprem gerçeğiyle yüzleşmenin ne kadar hayati olduğunu gösterdi.