ZİHNİ ÇAKIR
Dua edin Kemal Bey 'ADALET' için yürümüyor!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “ADALET” için yürümediği konusunda kahir ekseriyetle hemfikirim.
Bu yürüyüşün aylar önce planlandığı konusunda hiç şüphem yok.
Hiç çekinmeden, Kemal Bey’in “ADALET” kılıfı altında düne kadar adaletin ırzına geçen;
- FETÖ yargısının kamikaze hakimleri ve savcıları için yürüdüğünü,
- Hukuk dışı dinlemeler ve birbirinden farklı seslerden kasetler oluşturarak sergiledikleri itibar suikastını rutin bir göreve dönüştüren emniyet müdür, amir ve polisleri için yolları aşındırdığını,
- Kamu gücünü kullanarak oluşturulan kumpaslarla hayat karartan yüksek bürokrasi mensupları için asfalt arşınladığını,
- 15 Temmuz gecesi ülkeye ve millete kasteden asker üniformalı teröristler için ADALET ve demokrasi nutukları atarak yürüdüğünü,
- Başta şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz olmak üzere yüzlerce cana kıyan DHKP-C’li teröristler için yürüdüğünü,
- Yarım yüzyıla yakın zamandır ülkenin her yanında ocaklara ateşler düşüren, ülkenin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne kast eden PKK’nın siyasi temsilcileri ve teröristleri için adım attığını ifade edebilirim.
Ancak bu yazımdaki maksat bunlar değil. Kemal Bey’in ne için yürüdüğü bu kadar alenileşmişken, yürüyüşün, 9. Gününde CHP milletvekili Barış Yarkadaş tarafından kitabı çıkarılacak kadar planlanmışken, bunları tartışmak sadece vakit israfı olur.
Bizim asıl konuşmamız gereken, ülkeyi sırasıyla ayrıştırma ve çatıştırmayı amaçlayan planın parçası olan Adalet yürüyüşüne, bürokratik oligarşi ve adaleti tesis etmekle mükellef olan yargı mekanizmasının nasıl taban konsolide ettiği.
Sonra söyleyeceğimi şimdiden söyleyeyim ki; eğer bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sevgi ve güven faktörü olmasa, Kılıçdaroğlu, o adeta bir ihanetin ana omurgası sayılabilecek Adalet yürüyüşünü güzergah üzerindeki illerden on binlerin katılımıyla sürdürüyor olurdu. İstanbul’da, değil onların planladığı 1-2 milyon, Türkiye’nin dört bir yanından akın edecek on milyonu aşkın ADALET arayışındaki insanca karşılanırdı.
Belki kimilerini rahatsız edecek, belki bana saldıracaklar ama gerçek bu…
2013’ten bu yana, bürokratik oligarşi içindeki bir mekanizma, iktidar partisi içindeki uzantıları ve muhalefetteki siyasi bağlantılarından aldığı cesaretle, sistematik bir “mağdur kitle yaratma” stratejisi izledi, 15 Temmuz’dan sonra ise bu stratejiye ağırlık verdi.
Oysa bu toplumda, adalet mekanizması CHP tarafından marjinal sol terör örgütlerinin arka bahçesine dönüştürülmeden akabinde de Fetullahçı Terör Örgütü mensuplarının egemenliğine terk edilmeden önce yargı ve adalete öyle büyük bir güven vardı ki; insanımız bu güvenle, ‘şeriatın kestiği parmak acımaz’ özdeyişini kendine şiar edinmişti.
Hiç şüphesiz bu güvenin herhangi bir şekilde kaybolup, adaletin de haysiyetini ve onurunu yitirmesi durumunda, toplumu bir arada tutan sosyal bağ kopar, toplumda, ‘kanunlar değil, insanlar insanları cezalandırıyor’ düşüncesi egemen olur. Bu da adaletin kestiği parmakların acımaya başladığı anlamına gelir. Haliyle, toplumda kaos yaygınlaşır ve tüm bunların sonucunda da hiç kuşkusuz devletin temeli çöker. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki; Kemal beyin planlı yürüyüşünü bir kenara bırakırsak, bugün bu tehditle karşı karşıyayız.
Toplumun kahir ekseriyeti, adaleti tesis etme yükümlülüğüne sahip yargı mekanizmasının adaletsiz uygulamaları ile mağdur.
FETÖ yargısının, bizzat AK Parti tarafından 2005’ten itibaren güçlendirilerek sistemin bir parçası haline getirilen “vicdani kanaat ya da hakimin taktir hakkı” örgütle ilişki ya da iltisakı olmayan sıradan vatandaşların bile hayatını kararttı.
Halen cezaevinde hükümlü bulunan binlerce adli mahkum, kader mahkumu var FETÖ yargısının taktir yetkisinden muzdarip. Bunların sayısı aileleri ile birlikte yüzbinlerle ifade ediliyor.
Sadece bunlar mı? Kamu kaynaklarının dağılımından kamuya istihdama her alanda ADALETSİZLİK diz boyu.
İşte son örneği Öğretmen alımında mülakat yöntemi…
Bu yöntemle 80 bini aşkın mağdur kitle sisteme sokulacak. Bunları ortalama 5’er 6’şar kişilik aileleri ile birlikte hesapladığımızda karşımıza çıkan rakam yarım milyona dayanıyor.
15 Temmuz’dan sonra Fetullahçı Terör Örgütü ile mücadele kapsamında sistemli bir şekilde yaratılan mağdurlar konusuna girmiyorum bile. Zira en mayınlı alan burası. Bunun tasnifi ve tespiti hükümet eden ve bütün istihbarat birimlerinden data elde edebilme imkanı olan siyasi iradenin sorumluluğunda.
Ancak; ticari rakiplerini önce FETÖcü ilan edip akabinde 15 Temmuz’un bulanık atmosferi içinde cezaevine tıktırıp şirketine kayyım atattırdıktan sonra bugün de Kayyım marifetiyle satın alan bir sisteme müdahale için tasnife gerek bile yok, her şey ayan beyan ortada.
Aklı başında her siyasi otorite de bu tasnifi güvenli bir ekip kurarak şimdiye kadar yapmış olurdu, AK Parti’nin de yapmış olduğu kanaatindeyim.
Özetle; bugün Kemal beyin bir ihanet planının parçası olan ADALET kamuflajlı kaos yürüyüşüne, maalesef oligarşik bürokrasi ve siyasilerce korunup kollanan kamudaki kripto FETÖ mensuplarının işbirliği yaparak izledikleri “mağdur kitleler yaratma stratejisine” engel olunamayışın zemininde meşruiyet kazandırılmaya çalışılıyor.
Başta siyasi otorite olmak üzere devlet aklı dua etsin ki bu stratejinin sonucu olan ADALETSİZLİKTEN muzdarip bu asıl kitle o yürüyüşe destek vermiyor ya da yürüyüş başlatmıyor.
Kahir ekseriyeti Erdoğan’a olan sevgi ve güvenle devlete olan sadakatından dolayı sabreden bu kitleyi Kemal bey gibilerin kucağına iten sisteme bir an evvel müdahale edilmez ve ADALETİN tecellisinin önündeki bariyerler kaldırılmazsa bu sabır da bir yerde çatlar.