ZİHNİ ÇAKIR
Herkes kendi FETÖ'cüsüne sahip çıkarken MAĞDURLARA kulak tıkayanın kalbi kurusun
Fetullahçı Terör Örgütü ile ilgili mücadele sürecinde kurumlardan gelen peş peşe açıklamalar, iktidar partisinin il ve ilçe kongrelerindeki tercihleri, siyasi kimlik sahibi FETÖ şüphelileri ve sanıkların birer birer salıverilip BERAAT ettirilmesi toplumda derin bir endişeyi de beraberinde getirdi.
FETÖ’nün sermaye ayağıyla mücadele kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan iş adamlarının da birer birer salıverildiği tartışmaları bu endişeyi öfkeye dönüştürdü.
İktidar milletvekilleri bile “FETÖ Borsasından” söz ederken, Türkiye’nin hemen her köşesinden gelen bu iddialara dair yargının Gaziantep dışında bir işlem başlatıp başlatmadığı bilinmiyor.
Toplumsal endişenin kaynağı sadece bunlar da değil…
Mesela iktidara yakın sendikaların merkez ya da taşra temsilciliklerinde etkin konumda olanlar, FETÖ ilişkilerinin miladına bakmaksızın ya hesap vermiyor ya da ayrıcalıklı hukuk uygulanarak yüzeysel bir adli sürece tabi tutuluyor.
Taşeron düzenlemesi kapsamında kadroya geçirilecek işçilerin güvenlik tahkikatlarında, yakınlarından birinin FETÖ kapsamında adli işlem görmesi, kadro için engel teşkil ederken, Yüksek Yargının en etkin isimlerinin kardeşleri 15 Temmuz gecesi doğrudan darbeye iştirakten, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal’ı mensubu olduğu MAK Timiyle derdest etmekten tutuklu olmasına rağmen bir anlam ifade etmiyor. Evet suçun şahsiliği ilkesi evrensel bir normdur, lakin bu normun halktan birilerine neden uygulanmadığını kimse soramıyor.
FETÖ kapsamında adli işlem görenler ve FETÖ davalarında yargılaması devam edenlerin SGK kayıtlarına notlar düşüldüğü, özel sektörde çalışmalarının bile imkansız olduğu bir süreçte, FETÖ Çatı davalarında yargılananlar iktidar partisinin merkezinde görevlendirilebiliyor. Dahası bu görevlendirme sonrasındaki ikinci duruşmalarında BERAAT alarak Aklanabiliyor. Bu şekilde yönetim kademesine seçildikten sonra devam eden FETÖ soruşturmasından TEKİPSİZLİK kararı alan(lar) bile var. Kimseyi peşin hükümle suçlamak niyetinde değilim elbette, lakin yargı süreci tamamlanmadan bu görevlendirmeler yapılıyor ve bu görevlendirmelerden sonra bu insanlarla ilgili adli süreç TAKİPSİZLİK ya da BERAATLE sonuçlanıyorsa, herkesin kafasına bir kuşku düşmekle birlikte, bu insanların AKLANMASINA da bilerek ya da bilmeyerek gölge düşürülüyor.
Bu arada iktidar partisinin il ve ilçe yöneticilerinin, FETÖ davalarında avukatlık yaptığı tartışıladursun, 2015 yılı Ağustos’una kadar FETÖ’ye müzahir Bank Asya’nın avukatlığını yaptığı mahkeme tutanaklarında sabit olan biri Genel Merkez iradesiyle yeniden İl Başkanlığına seçilebiliyor. O tutanaklarda imzası bulunan mahkeme başkanının ise, o belgelerin sızmasından ötürü başına gelmedik hadisenin kalmadığı öne sürülüyor.
Böyle bir tablo içerisinde, bilhassa bizler için, kaderi(!) güç sahiplerinin iki dudağı arasında olan bizler için FETÖ ile mücadele “yel değirmenlerine kılıç sallamaktan” öte bir macera değil.
Bu demek değil ki bu mücadeleden geri adım atıyor, elimizdeki imkanları bu mücadeleye karınca kararınca katkı sağlamaktan geri çekiyoruz…
Öncelikle; kimseyi kendine rağmen savunacak halimiz yok.
İkincisi; insanları sevdikleriyle haşorlamkan geri bırakmaya çalışacak da değiliz.
Üçüncüsü; bizim için aslolan devlettir, siyasetin sefası için devletin bekasından vazgeçecek halimiz hiç yok.
Bu bağlamda; devletin bekası, toplumsal barışın inşası için 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’nün uyuyan hücreleri marifetiyle at izinin it izine karıştırıldığı süreçte kurgulanmış bir sistemin ürettiği mağdurların sesi olmak, FETÖ ile mücadele açısından hayati önem taşımaktadır.
Birilerinin “mağdur” kelimesini duymaktan hazzetmediğini, sırf bu sebeple üzerimize çamur atmaya çalışacağını biliyorum elbette, lakin nafile…
Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da itibarsızlaştırma girişimlerine ne de çeşitli vasıtalarla gönderilen tehdit mesajlarına da boyun eğecek değiliz.
Uzun süredir bu yönde kimi hayat hikayelerini de aktaran çokça yazı kaleme aldım, haberler paylaştım.
Mağduriyetler üzerine neden yoğunlaştığımı daha geniş bir pencereden anlatmak bakımından size ibretlik bir ayrıntıyı aktarayım…
2015’de, FETÖ’ye müzahir Bank Asya’daki mevduat sahiplerinin tamamı tespit edilir. Tespit edilen bu mevduat sahiplerinin hesap hareketleri de çıkarılır. Liste DDK tarafından EGM’ye, hafızam beni yanıltmıyorsa KOM Daireye gönderilir. FETÖ ile mücadele kapsamında milat kabul edilen 17/25 Aralık sonrasına yönelik bu tespitlerde bir ayrıştırmanın yapılması gerektiği, hesaplardaki hareketlerin asıl maksadının tespiti yapılmadan tamamı için işlem başlatılmasının ciddi mağduriyetlere sebep olabileceği anlatılır. Mesela; Bank Asya’dan konut ya da araç kredisi kullanıp, 17/25 sonrasında FETÖ ile ilgili ortaya çıkan devlet iradesine riayet edip ya da örgütün gerçek yüzünü 17/25’de görüp bu kredi hesabını başka bir bankadan çektiği kredi ile kapatanların da “FETÖ’ye yardım” kapsamında adli işlemle mağdur edilebileceği görüşü ısrarla dile getirilir. Ancak bütün bu uyarılara kulak tıkanarak, elde edilen mevduat listesi ve hesap hareketleri dökümü EGM’ye oradan da illere dağıtılır. Neticede, “faizsiz sistem” arayışı nedeniyle Bank Asya’yı tercih edenler dahil, 17/25 Aralık sonrası örgüte tepki olarak başka bankalardan kredi çekip Bank Asya'daki hesaplarını kapatan binlerce insan, örgüte yardım suçlamasıyla karşı karşıya kalır.
Buna mesela emlak ve çevre temizlik vergilerinden su tahsilatlarına kadar bir çok alanda Bank Asya ile çalışan yerel yönetimlerin yetkililerinin FETÖ konusunda hiçbir adli ya da idari soruşturmaya tabi tutulmamasına karşın, bu kurumlarda taşeron olarak çalışmakta iken çalıştıkları firmaların açtırdığı maaş hesapları nedeniyle aynı akıbete uğrayanları bile ekleyebiliriz. Buna karşılık, ahkam kesmek yerine, iktidar partisinin avukat kökenli kaç il ve ilçe başkanının Bank Asya avukatlığı yaptığı bilgisinin kamuoyuyla paylaşılmasının da şeffaflığın bir gereği olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Sözün özü; önümüze çıkarılan bunca bariyere, kendi partisi dahil siyaset kurumunun, FETÖ konusunda FETÖ ile mücadelenin tek kalesi olan sayın Cumhurbaşkanı ile arasındaki makasın alabildiğince açılmasına, devlet içerisinde FETÖ ile mücadeleyi kendi egemenlik alanını tahkim için fırsata çeviren yedek FETÖ gruplarının türlü engellemelerine karşın, FETÖ ile mücadelede geri adım falan atmıyor, tam tersi, bu mücadele sürecini fırsat bilenlerin, ülkenin bekası ve toplumsal huzuru hedef alan mağdur üretme sistematiğini çökertme ve üretilen mağdurların sesi olma noktasındaki kararlılığımızın altını bir kez daha çiziyorum.
Tek bir mağdur kalmayana kadar her gün daha gür her gün daha kararlı bir sesle buluşmak dileğiyle…