NECDET PEKMEZCİ
İktidardaki bir terörist!
Malum coğrafyada; her daim hadsiz pişmanlıklara rastlamak mümkün! Pişmanlık; aslında başarısız
ihtilallerin, ihtilal teşebbüslerinin ve biriktirilen kinlerin toplamı olarak karşımıza çıkmasıdır. Bireyin
de toplumunda yaşamına dönüp bakalım. Birey derin kırılmalarda, yarılmalarda hep aynı yerde
debelenirse; haliyle pişmanlık tesadüf olmaktan çıkar. Kadim kanun haline gelir!
Toplumlar da bireylere benzer, ya da kişiler kitleyi ya da milleti oluşturur. Bireylerin farklı yerlerde de
olsalar, olağanüstü koşullarda sıçrama, kırılma, yani yaşamlarında başarılı ihtilaller yapmadıkları
hallerde hadsiz pişmanlık haliyle toplumun kaderi haline gelir.
Politik gereksinim; objektif koşulların objektif tahlilini de beraberinde getiriyor.
15 Temmuz muamması ortada…
Hala çözümsüz, hala puslu, hala derin ve hala kirli…
Açıklanan iddianameler; tutuklamalar, gözaltılar ve 15 Temmuz gecesi yaşanan katliam bile kimileri
için inandırıcı ve ikna edici değil.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da ikna olmayan tayfadan! Durdu durdu; kendi somut
koşullarında kendi somut tahlilini yaptı. 15 Temmuz FETÖcü cunta kalkışmasına “kurgu” Türkçesi
“danışıklı dövüş “ dedi Kemal bey…
Kemal bey bu iddiasında yalnız değil; kahvelerde kürsülerde; kulislerde meydanlarda aynı düşüncede
olanlar var. Kemal bey bu yüzden iddiasını kuvvetli ortaya koydu. Bütün bunları onlar adına, onlar
için dillendirdi. Onlar gibi düşünmese Kemal bey bir hiçti!
Hiç bir şey yerine bir şey olmayı seçti Kemal bey; kazanmak için kürsünün kahvenin kulisin
meydanların istediği kişi oldu…
Peki o gece; Akıncı Üssü’ne kurulan forslu kürsüde; Akın Öztürk ya da iddianamede yazıldığı gibi 2
numaralı darbe bildirisini Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar okusaydı ve tank paletleri ve
nalçalı topuklar altında demokrasi ezilseydi; insanlar kaçarken vuruldu bahanesine bile sığınılmadan
katledilselerdi; stadyumlar toplama kampı olarak kullanılsaydı ve yine sayın muhbir vatandaş işbaşı
yapsaydı; yapılanların adına izah bulmak zorunda kalınmazdı sanırım….
Yani iktidarda bir terörist olsaydı ne yapacaktık!
Kimileri için sıkıntı, hayıflanma, hadsiz pişmanlık nedeni anladığım bu fotoğrafın eksik kalması…
Neyse Kemal bey faslına burada nokta koyalım…
Yine Temmuz’un 15’ine hadi 16’sına dönelim…
Akıncı Üssü; rütbeleri ahlaklarından küçük heriflerin ikametgahı…
Derdest edilen, elleri ters kelepçelenen kurmaylar, istif istif!
İstif edilen isimler sıradan değil, ki onların arasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve
dönemin Genelkurmay Başkanı 2. Başkanı şimdiki Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yaşar Güler
de vardı.
Gecenin muktediri de var; Akın Öztürk…
İnsaf sahibi hatta has adam bile demek mümkün Akın Öztürk’e…
“Gırtlaklattığı” komutanı Akar Paşa’ya çay, kuru pasta servisi yaptıracak kadar da merhametli!
Ama sabahlın bir başka sahibi vardı.
Demokrasinin hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Mustafa Kemal’in devrimlerinin sonunu getiren
darbeye önderlik eden Akın Öztürk, artık yalnızdı.
“Yeni yönetimin lideri”ni tek başına bırakmıştı malum yoldaşları…
Ricat vakti gelip çatmıştı Akın Öztürk için.
Akıncı Üssü’nden Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na firar etmeye çalışıyordu. Tesadüfe bakın ki;
kendine bir de şoför buluverdi o keşmekeşte. Yaşar Güler Paşa’nın kullandığı otomobille ayrıldı
Akıncı Üssü’nden. Üstelik de makam kısmında seyahat etti. Elleri ters kelepçelenen Yaşar Paşa;
otomobilin dikiz aynasından terst ters baktı sadece makam koltuğunda oturan Akın Öztürk’e…
Ve indi otomobilden Akın Öztürk, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın kapısında. Baktı ki pabuç
pahalı sığındı Genelkurmay Karargahı’na…
Sonrası malum…
Anlayacağınız kadim sözdür; suç örgütleri ancak fırsatını bulduklarında iktidar olurlar!