Kilis’te Osmanlı mirası canlandı
Kilis'te bir grup hayırsever işadamı esnafları dolaşarak borç defterlerini satın aldı. Osmanlı'dan kalan "Zimem Defteri kapatma" mirası tekrar Kilis'te canlandırıldı.
Suriye'deki iç savaş ve Afrin'e yönelik Zeytin Dalı Harekatı sonrasında artan roket atışlarından en çok etkilenen Kilis'te, Esnafları dolaşan hayırsever işadamları kendi aralarında esnafların borç defterlerini satın alarak bütün borçları kapattı.
Osmanlı'dan kalma bir gelenek olan bu uygulama büyük taktir topladı.
İşte OSMANLI'DAN MİRAS KALAN Zimem Defteri KAPATMA:
Osmanlı zamanında bakkal¸ manav¸ kasap gibi mahalle esnafının kullandığı veresiye defterlerine “zimem” denirdi. Kelimenin anlamı da zaten veresiye demektir. Maddî sıkıntı içinde olan¸ elinde fazla nakit parası bulunmayan insanlar¸ gündelik ihtiyaçlarını karşılamak için daha çok mahalle bakkalına vadeli hesap açtırır¸ aldığı ürünleri zimem denilen borç defterlerine yazdırırlardı. Evlerinin geçimlerini bu usulle sağlayan dar gelirli insanlar¸ maddî imkâna kavuştuklarında borçlarını sildirmeye çalışırlardı.
Zimem Defteri'ndeki kabaran ve ödenemeyen borçlar çoğu defa mahalle sakinleri ile bakkalı/esnafı sıkıntı içerisine sokardı. Hele de savaş, işgal¸umumî afet¸ sel¸ kıtlık ve sefalet zamanlarındabu defterler daha çok kıymet kazanır ve dolardı. Böylesi zamanlarda hayırsever insanlar devreye girer ve fakir fukaranın öksüz¸ dul ve yetimin imdadına yetişirlerdi. Borçluların borcunu eda eder¸ defterlerden sildirirlerdi.
Yardımseverin Borç Ödemedeki Hassasiyeti
“Veren el¸ alan elden üstündür!” düsturuyla hareket eden gönlü¸ imanı ve kesesi zengin asil ruhlu¸ cömert insanlar¸ darda kalmış kimselerin sıkıntılarını gidermekten ve borçlarını ödemekten büyük zevk alırlardı. Bunu yaparken de borçlu kimseyi mağdur ve rencide etmekten özenle kaçınırlardı. Karşılıksız¸ riyasız¸ verdiğini unutarak¸ ihlâsla¸ Allah rızasını gözeterek verirlerdi.
Zengin olsun ya da olmasın¸ hayırsever bir insan¸ mahallesindeki veya herhangi bir mahalledeki bakkala rastgele girer¸ Zimem Defteri'nden birini/birkaçını isterdi. Defterdeki borç listesini inceledikten sonra bir kısmını veya tamamını öderdi.
Gizli verilen nafile sadakanın¸ açıktan verilen nafile sadakadan yetmiş kat daha sevap olduğunu bilen hayırsever ecdat¸ bu borç ödeme ameliyesini gizli yapmaya gayret ederdi. Borçların kim tarafından ödendiğinin bilinmesini istemez¸ ismini¸ kimliğini ve mevkiini gizlerdi. Hatta tanınmaması için tebdili kıyafet yapardı. Sağ elinin verdiğini¸ sol elinden gizler¸ yaptığı iyiliğin bilinmesini¸ tanınmasını ve övülmesini arzu etmezdi.
Kabarık borcundan dolayı bakkala¸ manava¸ kasaba utanarak gelen¸ bin bir mahcubiyet içerisinde tekrar veresiye alış veriş etmek zorunda kalan fakir ve muhtaç kimseler¸ ertesi gün borçlarının meçhul bir el tarafından ödendiğini öğrenince son derece şaşırır¸ büyük bir hayret ve sevinçle önce Allah'a şükreder¸ sonra da tanımadığı o hayırsevere bolca dua ederdi. Borç yükünden kurtulduğu için belli bir zaman aralığı için de olsa rahata¸ huzura ve saadete kavuşan yoksul ve darda kalmış insanların¸ hayatla mücadele azmi ve yaşama sevinci artardı.
Ramazan Ayında Yoğunlaşan Gizli Ödeme Usulü
İyiliksever Osmanlı insanları bilhassa Ramazan ayı günlerinde¸ kandil günlerinde¸ dinî bayramlarda ve diğer münasip zamanlarda hiç tanımadıkları mahallelere giderler¸ bakkala¸ manava¸ kasaba ve diğer dükkânlara uğrarlardı. Mekânın tenha olduğu bir zamanı kollayarak¸ esnafla gizlice görüşürler ve şöyle sorarlardı:
– Zimem Defteri'niz var mı?
Esnaf¸ varsa¸ defterini çıkarır ve gelen şahsa gösterirdi. Defteri inceleyen yardımsever kişi¸ daha sonra esnafa döner ve şu talepte bulunurdu:
– Lütfen baştan¸ sondan ve ortadan¸ şu kadar sayfanın yekûnunu çıkarınız.
Bu talebin lafzı¸ mahiyeti¸ sayfa sayısı ve miktarı talep edene göre değişirdi. Esnaf talep edilen sayfalardaki borçların toplamını çıkarır¸ hayırsever kimsenin önüne koyardı. O da kesesini çıkarıp şöyle derdi:
– Silin borçları Allah kabul etsin!
Sonra da bakkaldan çıkar giderdi. Dükkân sahibi arkadan yetişip:
– Dur hele bey¸ nereye gidiyorsun? Yarın bana bu borçları kim ödedi denirse ne söyleyeceğim¸ diye sorunca¸ meçhul kişi:
– Bir Allah'ın kulu¸ bir Abdullah ödedi dersin¸ deyip¸ oradan hızla uzaklaşırdı.
Mahalleye gelen birkaç kişi¸ bazen tek bir şahıs tarafından borç defterleri toptan kapatılır¸ borçların tamamı ödenirdi.
Dolayısıyla Zimem Defteri¸ Sadaka Taşı gibi nice hayır vasıtasının¸ kendisine yaygın bir şekilde yer bulduğu böyle bir cemiyette açlık¸ sefalet ve yoksulluk manzaraları nadir görülürdü. Elbette ki¸ hırsızlık¸ gasp ve yağma hadiselerine kolay kolay rastlanmazdı. Fakir¸ muhtaç ve dar gelirli insanların cami kapılarında¸ çarşı-pazarda ve sokaklarda dilenmesi vakaları bahis konusu olmazdı. Kapı kapı dolaşıp kendilerini acındırmazlar¸ insanlık ve onurlarını küçültücü söz ve davranışlara tenezzül etmezlerdi.
Bu sayede¸ fakir fakirliğinden şikâyet etmez¸ zengin de zenginliğinden dolayı kibirlenmezdi. Böylece zengin ile fakirin bir arada yaşadığı; iki sınıf arasında kalıcı uyum¸ denge ve kardeşliğin sağlandığı toplumsal bir iklim ve ortam tesis edilmiş olurdu