NUR SÜMEYRA
Niçin HDPKK ile ittifak yaptılar?
HDPKK diyorum, evet. Demirtaş, ‘bizi Kandil’den ayrı değerlendirmeyin’ dediğinden beri, partinin en yüksek isimlerinden birinin de tanımladığı üzere, bu partiyi böyle tanımlıyorum. Rahatsızlık duyduklarını da görmedim. Duysalardı, ‘lanet olsun PKK’ya, kahrolsun terör, biz legal bir partiyiz, bizim adımızı bu terör örgütüyle yan yana getiremezsiniz, Allah belasını versin PKK’nın’ derlerdi, böylece biz de özür diler, ikna olur, bu ifadeyi kullanmazdık. Onlar bunları desin, ben HDPPK dememeye hazırım.
Ayrıca şunu da derlerdi; ‘biz Türkiye’nin partisiyiz. Kürdistan da ne ki? Bu yüzden tüm Türkiye’nin oylarına talibiz.’ Ama öyle demiyorlar. Ne dediklerini birazdan göreceğiz.
Bu seçime kadar, HDPKK’nın bir söylemi vardı. ‘Türkiyelileşmek.’ Şimdi bunu bıraktılar. Sözde Kürdistan diye bir yerden söz ediyorlar. Tamamen etnik bir siyasete büründüler. Bunu da saklamaya ihtiyaç duymuyorlar. Ancak, sözde Kürdistan diye bir yerden söz etmelerine rağmen Türklerin oylarına talipler ve yüzsüzce tehdit etmeyi sürdürüyorlar. Peki, neye veya kime yahut da nereye güveniyorlar? Böyle durumlarda klişe bir laf vardır. ‘Allah’a güveniyorum.’ Fakat bu partinin haşa Allah’ı da yok ki. Yani sonuna kadar seküleriz diyorlar. Bu yüzden bu lafı da yanlış anlamasınlar lütfen. Ben bir tanımda bulunuyorum. Malumu ilan ediyorum. Ama derlerse ki, ‘bizim Allah’ımız var, öyleyse o var olan Allah’a inancımızla ters düşmemek için siyasetimizi değiştiriyoruz, Allah, vatana, millete, devlete ihaneti hoş görmez, bozgunculuktan men eder, biz de buna göre bir yol belirleyeceğiz..’ Hemen, derhal bu sözümü de geri alacağım.
AK Parti hükümetleri uzun süredir iş başında. Mühim büyükşehirlerde belediye başkanlıklarına da sahipler. Doğa kanunudur. İnsan sıkılır. Velev ki bu parti vatandaşa altın kaşıkla yemeği ağzına kadar sunsa, kapısının önüne kadar arabayı çekip, ihtiyaçlarını karşılasa, ne bileyim hastaneye götürüp getirse, pazarını evine getirse, yine de vatandaş bir noktadan sonra sıkılır. Bu doğanın kanunudur. İnsanın fıtratıdır aynı zamanda. Değişiklik arar. Sırf sıkıldım diye bile yapabilir bunu. AK Parti hükümetleri altın kaşıkla vatandaşa yemek yediriyor anlamında söylemedim bunu. Velev ki diyorum. Yoksa elbette, AK Parti’nin de eksikleri vardır. Vatandaş bunlardan dolayı da yönetimi değiştirmek isteyebilir. Ama yine altını çizeyim, velev ki allame-i cihan olsun, sıkılması da mühim bir sebeptir.
Normal şartlarda, bu sıkılma durumu anlaşılabilir. Ne bileyim, ülke güllük gülistanlıktır, iç ve dış tehditler en aza inmiştir, daha iyi alternatifler olasıdır. Öyleyse, ben çok sıkıldım diyebilir ve seçimini o daha iyi alternatif olarak gördüklerinden yana kullanabilir. Mevcut tabloya bakalım ve sadece şu soruyu soralım, alternatif ne? Daha iyi alternatif hangisi? Sıkıldım, değişiklik arıyorum dendiğinde beni neler bekliyor, o alternatif bana neler vaat ediyor? Ülkede patlayan bombaları mı, kazılan hendekleri mi, PKK kadrolaşmasını mı, dış mihrakların iç siyasete dâhil edilmesini mi, fikren Müslüman/Türk düşmanı bir zihniyetin zımnen iktidar olmasını mı? Çünkü birbirine bağlı bir yapı var karşımızda. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz diye hareket ediyorlar. Öyleyse hepsinin “bir” olduğu nokta ne, önce bunu iyi tahlil etmek gerekiyor. Tabloda bu ana motif HDPKK gibi görünüyor. Daha doğrusu böyle olduğunu bizzat HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli söylüyor. Kelimesi kelimesine şöyle sözleri: “Mansur Yavaş da bilecek ki seçilmişse HDP oylarıyla seçilmiştir. HDP’lileri yok sayarak, Kürtleri, Ankaralıları yok sayarak, siyaset yapamaz. O DA İŞTE BİZİM GÜCÜMÜZDÜR. Ekrem İmamoğlu bilecek ki o kentte yaşayan üç milyon Kürdün oyuyla seçilmiştir. Kürtlere rağmen siyaset yapamayacak. Yapmaya çalışırsa zaten siyaseten karşılığı olmayacak.”
Kim bu “bir” kim bu “güç”? Nereden alıyor kaynağını? Bir’i açıkladık. HDP noktasında ‘bir’leşme. “Güç” kim peki ya da ne? Nereden alıyor bu yapı, bu gücü? O güç ne veya kim ki, HDP etrafında koca koca partileri maymun ediyor, HDP karşısında muma çeviriyor, ağızlarını açıp da tek kelime edemiyorlar? Kim komut verdi ki, HDP bu ittifaka dâhil edildi? Kim emir verdi ki, bu partiden ayrı hareket edemezsiniz diye, bunlar HDP ne dersin desin seslerini çıkaramıyorlar? TÜRKİYE’Yİ NEYE HAZIRLIYORLAR? Zımnen Müslüman/Türk düşmanı birileri mi yoksa o emri veren? ‘Üst akıl’ mesela. Öyleyse, HDPKK ile o birilerinin ne gibi ortak yanı var? Yorum sizin.
Seneler seneler evvel daha belki bir çocukken, bir tartışma programı izlemiştim. Selahattin Önkibar sunuyordu. Karşısında bir Kürt siyasetçi. Kim olduğunu hatırlamıyorum. Şu soruyu sordu, Kürdistan diyorsunuz da, peki İstanbul? Adam sırıtarak şu cevabı verdi; “İstanbul’da bizim.” Türkiye buna mı hazırlanıyor? Etnik siyaset yapan HDPKK, parti eş başkanı vasıtasıyla bunu mu demek istiyor? Adam HDP’ye rağmen siyaset yapamayacaksınız diyor, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu seçilmişse Kürt oylarıyla seçilmiştir diyor, O DA İŞTE BİZİM GÜCÜMÜZDÜR diyor. Yani seçilirseniz, biz seçilmiş olacağız diyor. Anlaşılmayacak bir nokta var mı?
Bana göre o ‘güç’ kıskıvrak yakaladığı ve artık neyle kendisinin emrinden çıkmamaya mahkum ettiyse, onu kullanarak verdiği bir direktifle, bu yapıya HDPKK’yı legalleştirme vazifesi verdi. Adamlar kendilerini PKK’dan zaten ayrı görmüyor. Öyleyse onunla birlikte bir legalleşme süreci işletilmek isteniyor. Yani bu oluşuma verilen her oy PKK’yı legalleştirecek. Bugüne kadarki bütün söylemler işlerlik kazanacak. Nedir o söylemler? PKK’llar terörist değil, PKK’lılar savaşçı, PKK’lılar vatanı (sözde Kürdistan) için mücadele eden militan. HDP’nin terörist cenazesine koşması, birtakım insanların bu teröristlerden şehit diye söz etmesi. Gibi. İşte bunların hepsini kabul ettirecekler, hem de Müslüman Türklerin oylarına talip olarak. Müslüman Kürtlere de HDPKK dışında başka bir alternatifleri yokmuş gibi göstererek. Legalleştirme süreci ise şöyle devam edecek. Kemal Kılıçdaroğlu ne dedi? Suriye’den toprak parçası koparıp sözde Kürdistan’a katmak isteyen YPG için dedi ki: “YPG terör örgütü değildir. Vatanını korumak için örgütlenmiş bir oluşumdur.”
Yarın bunu PKK için diyecekler.
Mansur Yavaş bu seçimi sırf yukarıda izah etmeye çalıştığım “sıkılma” sebebiyle bile alabilirdi. Bir önceki seçimlerin sonuçları ortada. Yine Mansur Yavaş adaydı. Kazanmaya da çok yaklaşmıştı. Mansur Yavaş’ın ne CHP’ye ne de HDPKK’ya ihtiyacı vardı. Bağımsız aday olarak bile girse, kazanması imkân dâhilindeydi. Fakat o, HDP’den bu tehditleri işitmek pahasına bu yapının adayı oldu. Şu ana kadar da Temelli’nin bu açıklamalarına zerre kadar itiraz etmedi. Sükût ikrardan gelir. Demek ki hak veriyor Temelli’ye. Ya da Temelli’nin dediği o güçten çekiniyor. Mansur Yavaş, Türklerin oylarına talip olarak sözde Kürdistan diye bir yerden söz eden HDPKK ile ortaklık neticesi bu seçimde kazanır mı bilemiyorum. Cevabı Prof. Dr. Birgül Ayman Güler versin:
“İşte bu nedenle (Temelli’nin sözlerini kast ediyor) bu tehditkârın ileri sürdüğü oyun en az iki katı kadar seçmeniniz ittifakınızın adaylarına oy vermeyecek!”