Sosyolog / BETÜL BAYKAL DİNÇ
Onların kuyruk acısı ‘one minute’
Az zamanda büyük işler başardılar.
Ortada bir devlet yokken daha 1897’de yapılan ilk Dünya Siyonist Teşkilatı Kongresinde o gün YAHUDİ DEVLETİ’nin kurulduğunu ilan ettiler.
20 sene sonra 1917’de BALFOUR DEKLERASYONU ile Kraliçeden “national home” iznini kopardılar.
Dünya Yahudi sermayesinden devasa katkılarla “MİLLİ YAHUDİ FONUNU” oluşturdular.
Sonra Kraliçeden aldıkları icazet ile sürü halinde Filistin’e göçtüler.
Kurulduğu günden itibaren Filistin’deki varlığını sağlamlaştırmak üzerine yol izlediler.
Toprak satın aldılar, alamadıkları yerde öldürdüler, gasp ettiler.
En büyük hedefleri Yahudi nüfusunun arttırmaktı, bu amaçla diaspora Yahudileri’ni Filistin’e taşımak için yüzyılın başından beri transfer işlemlerine hız verdiler.
Osmanlıyı yıktılar, Osmanlı arşivini bilerek ve kasıtlı çürüttüler.
İkinci Dünya Savaşı’nı çıkardılar.
Dünyada yapılacak en korkunç şeyi yaptılar
Nazi toplama kampları,
Avrupa,
Kıbrıs...İngiliz bekleme kampları…İslam coğrafyası…
Soykırımın kaymağını yiyerek, Yahudi toplulukları akın akın Filistin’e göç ettirdiler.
5 Temmuz 1950 İsrail Parlamentosu’dan İngiliz desteği ile çıkarılan “GERİ DÖNÜŞ KANUNU” ile Dünya üzerindeki her bir Yahudi göçmen olarak İsrail’e yerleşmeye hakkı vardır dediler.
Neo-Haçlılar bu defa yüzyıllar öncesinde olduğu gibi bir ordu olarak değil, halk olarak geldiler.
Yetmiş yılda nüfuslarını on katı arttırdılar, her tarafa yayıldılar.
Kurdukları terör örgütleri ile Arap nüfusa bilinçli terör uyguladılar, psikolojik baskı yaptılar, kan kusturdular
Kuzu postuna büründüler, sanat ürünleri, yazılı ve görsel medya, akademik çalışmalarla popüler kültür yarattılar, zihinleri ele geçirdiler.
Yasaları ele geçirdiler, okulları istila ettiler tüm gelenekleri ve tarihi yeniden şekillendirdiler.
Siyaset ilmini çok iyi devşirdiler.
Ama yetmedi.
Önce Lübnan’ı parçaladılar.
Yemen, Ürdün ve Umman’ı unutmadılar.
Sudan ve Çad iç savaşları…
Mısır,
Irak ve Suriye ve en son Suudi Arabistan’ı satın aldılar.
Ortadoğu’yu parçaladılar.
Arap nüfusu içinde Arap olmayan elementleri ve Kürtleri kullandılar.
Türkiye’ye gelince tıkandılar.
Arap Baharını takiben sıranın Türkiye’de olduğunu düşünen bir “üst akıl “ vardı. Bombalı eylemler ile terör saldırıları ve ekonomik krizlerle esir alınmaya çalışılan bir Türkiye vardı.
Filmi biraz geriye saralım:
Yıl 1996 Refah Partisi seçimi kazanmış, Necmettin Erbakan Başbakan olmuştu. İleriyi çok iyi gören Erbakan bir an önce seçilir seçilmez devrim sayılabilecek işlere imza atmaya başladı.
İşi hiç kolay değildi! Çünkü o Müslüman bir liderdi ve devrilmeliydi.
Özellikle ekonomik olarak dikkat çeken işlere imza atmaya başlaması ile Haçlıların radarına girdi.
Derhal devreye girdiler.
*
Asker onlarındı…
*
Yargı onlarındı…
*
Mecliste onların dediği vekiller otururdu.
*
Derken; görsel ve yazılı basını kullanarak Erbakan’ı alaşağı etmek için planlarını devreye soktular.
Erbakan 18 Haziran 1997’de istifa ederek, hükümetten çekildi ve partiyi böldü. Demirel dışarıdan aldığı icazet ile görevi Mesut Yılmaz’a verdi.
Koalisyonların biri gitti diğeri geldi. Tam da istedikleri oluyor, Türkiye baronlardan emir alıyordu.
Daha sonra Fazilet Partisi kuruldu, parti gelenekçiler ve yenilikçiler olarak ikiye ayrılmıştı. Burada yine Erbakan aklı devreye giriyor, oysa ki geleceğin temelleri atılıyordu.
Erbakan’ı siyasi zekâsını hafife alanlar bu sefer yanılıyordu. Yenilikçiler Ak Parti’yi kurup ERDOĞAN etrafında birleşiyordu.
Ama Erbakan aklı onlarda yoktu.
Siyonizmin kitabını yazan Erbakan…
ÜST AKLIN KARŞISINDA TAKLA ATANLAR, SADECE GÜÇTEN ANLAR derken bu günleri görüyor Erdoğan’ı hazırlıyordu.
*
Ak Parti gün geçtikçe büyüyor, güçleniyordu.
*
Erdoğan ilk seçimde %34,28 oy oranı ile iktidara yürüyordu.
*
Her seçimde gücüne güç katarak kazanarak yükseliyordu.
*
Ortadoğu’da taşeron örgütler beslenilip büyütülürken, içeride de FETÖ’yü besleyip büyütüyorlardı. Erdoğan’ın etrafına ajanlarını sızdırarak ileride devirebileceklerini hesaplıyorlardı.
Ama planları tutmuyor Türkiye tarihinde ilk defa bir muhafazakar lider bu denli halk gücünü arkasına alıyor ve denli güçleniyordu.
Gezi Parkı olayları,
17 Aralık operasyonları,
Ankara garının bombalanması,
Diyarbakır,
HDP, Kemalizm, Fetöizm ve onlarca olay…
Sıra 15 Temmuz’a geliyor, 15 Temmuz Türkiye’nin kaderi oluyordu.
Halk sosyoloji bilimine bile çelme takarak meydanlara iniyordu.
Ne yaptılarsa olmuyor, planları tutmuyordu, onlarca terör saldırısı, ekonomik darbe, algı operasyonları… Türkiye’nin yüzünü Asya’ya dönmesi ile birlikte İSLAM’ın son kalesi olan Türkiye ve Erdoğan hedef haline geliyordu.
Ama Türkiye durmuyor, büyüyor, büyüyordu…
Dikkat edin artık liderlik namzetinin mikyası ERDOĞAN.
One minute çıkışı ile Büyük Devlet sahneye çıkıyordu.
O günlerden bu günlere gelelim…
Bugün İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Kudüs’ü, Filistin’in başkenti olarak Erdoğan başkanlığında tanıması ikinci bir one minute vakasıdır.
İçeride ve dışarıda Amerikan severlerin kastırmalarını bugünlerde iyi izleyin zira onların kuyruk acısı bu ‘one minute’dir.
Bu arada hala anlamayanlar var.
İsrail geçmişte olduğu gibi bugünde ve yarında bir medeniyet bir devlet olamayacaktır.
Unuttukları bir şey daha vardı:
Vaktiyle iktidarın temsilcisi Calut’a sapan taşı ile haddini bildiren Davud, azim ve cesaretini dehasıyla birleştiren Selahaddin vardı.
Dünyaları satın alsalar da dün olduğu gibi bugünde bir Davud bir Selahaddin olacaktı.