Böyle dönemlerde, “şeytan ayrıntıda gizlidir” sözünü geçerli kılacak bilgilerin peşine düşer bağımsız düşünen, bağımsız yazan her gazeteci.
Fetullahçı Cunta girişiminin başladığı gün, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, ikindi vakitlerinde TSK’daki hareketlenme bilgisini üstelik MİT’e bizzat gelerek aktaran bir subaydan aldıktan sonra karargahla irtibata geçtiği, sonra bizzat karargaha giderek konuyu görüştüğü malum.
Fidan’ın akşam 18:30 sularında karargahtan ayrıldığı varsayıldığında, ürperten sorul işaretleri çıkıyor karşımıza.
15 Temmuz 2016 Saat 15 sularında Genelkurmay karargahı başta olmak üzere TSK’da yaşanan hareketlenme ile birlikte saatler 17’yi gösterirken Genelkurmay Karargahının tümünde kontrolün Cuntaya geçtiği bizzat içerde bulunan kaynakların ifadesi.
Buna rağmen Saat 17.30'u gösterirken, MİT'ten bir heyet, Genelkurmay Karargahı'na nasıl girdi?
Bu heyetin ardından, “durumun çok ciddi olduğu” kanaatine varılarak, saat 18 sularında, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da katıldığı toplantı Karargahı kontrol altına alan Cuntacılara rağmen nasıl düzenlendi?
Dedim ya şeytan ayrıntıda gizlidir diye…
Daha neler var bakın…
18 sularında Cuntanın kontrolü altındaki karargahta gerçekleşen toplantı yaklaşık yarım saat sürüyor. Bu durumda Hakan Fidan’ın karargahtan ayrılabileceği en erken saat 18:40 civarı.
Varsayalım ayaküstü sohbet falan etmeden o saatlerde çıktı.
Peki Cuntacılar Hakan Fidan’ın kendi kontrollerindeki karargahtan elini kolunu sallayarak çıkmasına nasıl izin veriyor?
Bir başka soru da şu: Hakan Fidan’ın MİT’ten gönderdiği heyetin de katıldığı toplantıdan sonra durumun ciddiyeti anlaşıldığına göre, bu gerekçe ile kendisinin de katıldığı toplantı yapıldığına göre durumu neden Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a aktarmadı?
Diyelim ki o anlık ihmal falan filan…
Ama o kadar değil ki…
Şeytanın saklandığı öyle çok ayrıntı var ki.
AVAZTÜRK iki gün önce haber de yaptı. O gece saat 20’de Hakan Fidan nerede biliyor musunuz?
Ankara’da Diyanet İşleri Başkanı ve Suriyeli Muhaliflerin lideri Muaz el-Hatib’le yemekte. Üstelik davetin sahibi de Hakan Fidan. VE O YEMEKDEKİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANI CUNTACILARCA GÖZALTINA ALINIYOR, MUHALİF LİDERDEN İSE HABER ALINAMIYOR...
Belki Cumhurbaşkanı Erdoğan Fetullahçı Cunta girişimini yarım saat geç öğrense şu an hayatta olmayacağı gibi ülke de onbinlerce kan dökülmüş bir darbe sonrası YURTTA SULH KONSEYİ’nin işgali altında olacaktı.
Bunlara ilaveten Orgeneral Akın Öztürk’ün ifadelerinde Darbe gecesi Hulusi Akar’ın helikoptere binip Başbakanlığa gidişine dair anlatımları, Darbe generaller konsensüsü olduğu şüphesini güçlendirirken, bu ifadelerin arkasından Genelkurmay’ın yaptığı açıklama ile Akın Öztürk’ü kendilerinin gönderdiğini ilan etmesi zannederim bu kuşkuları dağıtma hamlesiydi.
Dedim ya “şeytan ayrıntıda gizlidir.”
Şeytanın saklandığı bu ayrıntıların cevapları bulunmadan tarihin göreceği en kanlı darbeye imza atacak olan TSK’daki bilumum ihanet odaklarınca desteklenen Fetullahçı girişimi anlamamız zor gibi.
AVAZTÜRK olarak günlerdir bu soruları bu kadar açık olmasa da elde ettiğimiz önemli bilgilerle gündeme taşımaya çalıştık. Yayınlarımızda ve paylaşımlarımızda, kişilerin koltuklarını teminat altına alma çabası değil ülkenin bekasını düşünme hassasiyeti gösterdik. Bunun farkında olan bir çok milli kaynak da haliyle irtibata geçti. Bilhassa yazarımız Ömer Turan üzerinden öyle bilgiler geliyor ki dehşete kapılmamak elde değil. Mesela darbeye kadar gelen ön hazırlık sürecinde siyasi kariyerinde Erdoğan’ı basamak yapan kimi isimlerin, cuntacılarla yaptığı ve Erdoğan’ın öldürülmesinin de konuşulduğu toplantı(lar).
Kanı donuyor insanın bu ihanetler karşısında.
Peki her şey bitti mi? Elbette hayır. Bakın uzun zamandır ortalıkta olmayan bir dostum, istihbarattaki bazı güvenilir kaynakların elindeki bir bilgiyi aktardı bana.
Cunta girişiminde bulunanların, birkaç aşamalı plan yaptığı biliniyor. İşte o kaynağımın aktardığı kan donduran bilgi darbe planının aşamalardan biri.
DEMİRTAŞ NEDEN 18 TEMMUZ’A KADA ORTALIKTA YOKTU?
İddiaya göre, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş cuntanın üst aklı tarafından pusuya çekildi ve bekletildi. Hatta 18 Temmuz’a kadar da ortalıkta görülmedi. Demirtaş’ın darbe planından haberi vardı ve ABD seyahati sırasında bu plan kendisine aktarılmıştı.
Eğer ki Darbe girişimi başarılı olsaydı, yeni yönetim şablonu 15-20 gün içinde tamamen şekillenecekti.
TSK içindeki FETÖ’ye karşı olan ve Darbeye destek vermeyen sivri isimler derhal idam edilecekti. Sonra yine çatışma görüntüsünde binlerce insan infaz edip, geri kalanları da kısa sürede yargılanıp vatana ihanetten idama mahkum edilecekti.
Bu arada önce “Abdullah Öcalan öldürüldü” haberiyle halk kışkırtılacak, ardından darbeciler HDP’nin yoğun olarak oy aldığı, bölgelerde başta Cizre, Silopi, Nusaybin ve Varto olmak üzere Van ve Diyarbakır’ın bazı önemli ilçelerinde doğrudan halkın üzerine bomba yağdırmaya başlayacaktı.
Darbe başarıldığı an yurtdışına çıkartılacak olan ve o güne kadar ortalıkta görünmeyen Selahattin Demirtaş tam bu sırada ortaya çıkıp, Kürtlere ayaklanma çağrısı yapacak ve bunu başaracaktı. Bununla beraber batı bölgelerinde DHKP-C büyük kanlı eylemlere yönelecek. DHKP-C üzerinden halk Alevilere karşı kışkırtılacak, Aynı zamanda Alevi gençler DHKP-C eliyle silahlandırılıp meydanlara sürülecekti. Sonra FETÖ’cü askerlerin yaptığı vahşet fotoğrafları ve görüntüleri dünya medyasına çarşaf çarşaf servis edilecekti. Ardından Alevi kanaat önderleri ve Demirtaş üzerinden Birleşmiş Milletlere ve NATO’ya müdahale çağrısı yapılacaktı. Ortam olgunlaştığında NATO “büyük bir insani görev” yapmak üzere Türkiye’nin doğu ve güneydoğusuna çok büyük bir askeri güç indirecek, Erzincan ve Erzurum hariç bütün doğu bölgesini işgal edecekti. Batıda ise TSK’nın bölgeden çekilmesi sağlanarak bu illere barış gücü adı altında (Alevi katliamının(!) yoğun olduğu), Hatay, Mersin ve İzmir gibi iller de NATO’ya teslim edilecekti.
Muhakkak darbeye dair ayrıntılar ortaya çıktıkça bu kan donduran bilgi de netleşecektir. Bana hiç sürpriz de gelmedi. Zira Demirtaş ve tayfasıyla sözde liberal entelektüellerin bölgedeki terör operasyonları için kullandığı “dış müdahale” imaları hala kulaklarımızda çınlıyor.
Sonuç olarak; böylesine kan donduran aşamalara sahip darbenin istihbaratını Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan “saklayan” bir istihbarat başkanı halen görevde. Ve onun görevde olmasını eleştiren bizlere yöneltilen tek saldırı argümanı ise MİT’in saygınlığı itibarına zarar verdiğimiz. Allah aşkına soruyorum şu yukarıdaki cevap bekleyen soruların cevabı verilmemişken, kaynağımın darbe planının aşaması olarak aktardığı ihtimal de dikkate alınırsa MİT’in hangi saygınlığından söz edeceğiz biz.
Bu ülkenin 100 yıl sonra gelmiş liderini MİT’in saygınlığı kılıfında bir kişinin koltuğuna mı feda edeceğiz illaha…