'Adalet Yürüyüşü' Gezi kalkışmasına döner mi? Bu medya varken dönmez diyemem!

ZİHNİ ÇAKIR

Önce kitabın ortasından başlayım: 15 Temmuzun siyasi ayağı, 15 Temmuz’un yıldönümü öncesi, 15 Temmuz faillerinin arzuladığı “ADALET” için yollarda. Medya ayağı ise nünans farkı içeren yazılarla bu yürüyüşü meşruiyet zeminine oturtma çabasında.

 

İktidar nimetlerini semiren medya gruplarındaki kimi yazarların “adalet romantizmi” içeren  yazılarını da bu pencereden okumanızı tavsiye ediyorum. Ancak bu şartla fotoğrafın bütününü görebilirsiniz.

 

İşte bütün bileşenlerini görebileceğiniz o fotoğrafın en temel amacı; ülkedeki gerilim atmosferini nirvanaya çıkarıp, kültürel, mezhepsel ve etnik farklılıkları çatıştırmak.

 

Başarabilirler mi bunu? Umarım bu kez de başaramazlar, lakin bunu bugün başaramayacak olmaları hiç başaramayacakları anlamına da gelmez.

 

Bakın 4 yıl önce ülkeyi ateşe veren Gezi kalkışmasının tüm aktörleri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kaos yürüyüşünün” parçası haline gelmiş durumda. Aradan geçen 4 yıla rağmen siz o kalkışmanın arkasındaki ana aktörlerin kim olduğunu bu toplumun önüne koymayı bile başaramadınız. Her şeyi olduğu gibi bu beceriksizliği de FETÖ yargısıyla örtmeye kalkarsanız, Kılıçdaroğlu’nun kaos yürüyüşüne yönelecek kitlesel desteklerin önüne geçemezsiniz.

 

Bunu başta yargı mekanizması olmak üzere devlet organları vasıtasıyla yapamadıysanız, medya gücüyle yapmak durumundasınız.

 

Kaybolan itibarını yeniden tesis etmek için işi şova dönüştürüp Gezi kalkışmasıyla ilgili mantıksal kurguların dışında eylem ve söylemlerde bulunan siyasetçi ve yerel yöneticilere bel bağladıysanız işiniz daha da vahim. Tek seçeneğiniz, an itibarıyla medya…

 

Ne var ki “bunu yapabilecek bir medyanız var mı” sorusuna da samimiyetle verilecek cevap; ‘hayır’. Hele kitleleri yönlendirme konumunda olmasına karşın, iktidar gücüyle ve iktidarın nimetleriyle beslenip, adeta bir güç zehirlenmesinin eşiğine gelmiş medya ile bunu asla beceremezsiniz. Üstelik Gezi kalkışmasını “demokratik hak arayışı”, kaos yürüyüşünü de “adalet romantizmi” diye okuyanlar hala bu medyanın en muteber isimleriyse…

 

Bunları da geçtim, diyelim ki kişilerin sergilediği duruş demokratik tercih, fikir özgürlüğü… Yahu iktidar nimetlerinden oluşturulan yüz milyonlarca dolarlık bütçelerle yazılı ve görsel yayın yapan medyanız, karşınızda kimi zaman FETÖ ile işbirliğiyle suçladığınız kimi zaman da terör örgütlerini kutsamakla itham ettiğiniz medyanın yanında nal topluyor.

 

Mesela; Sabah, Yeni Şafak ve Star Gazetelerine Milat, Diriliş Postası gibi gazeteleri de eklediğinizde oluşan tiraj, tek başına Sözcü’nün tirajını ancak geçebiliyor. Kamu kurumları ve Belediyelere “dayatılan” abonelikler olmasa, Sözcü’nün günlük satışı bütün hepsinin toplamının çok üzerinde belki de.

 

Öte yandan, Cumhuriyet Gazetesi’nin kitleleri etkileme ve gündemi belirleme becerisi iktidara yakın bütün medya organlarını bir araya getirseniz erişemeyecekleri bir düzeyde.

 

Görüntülü medyaya gelince…

 

A Haber’i, hakkını teslim ederek bir kenara koyarsak, iktidara yakın televizyon kanallarının yüzde biri kadar bile bütçesi olmayan Ulusal Kanal ve Halk TV’nin, kitleleri etkileme ve yönlendirme açısından devasa bütçelere sahip bu kanallardan daha etkili olduğunu söylemek mümkün. Ki Aydın Doğan’a ait televizyon kanalları daha tam anlamıyla topa girmiş bile değil. CNN Türk, Kanal D gibi televizyonlar eğer Gezi kalkışmasında durdukları yere geçerlerse, inanın Gezide başarılmak istenilenin, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüyle başarılmasını kimse engelleyemez.

 

Kitlelere, Gezi’nin arkasındaki asıl aklı doğru anlatamadığınız, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünün Gezi kalkışmasındaki o aklın ürünü olduğunu somut verilerle kitlelerin önüne koyamadığınız sürece, bu yürüyüşe destek vermesi muhtemel gerçek “adalet mağdurlarını” suçlama hakkınız da olmaz.

 

Ayrıca; iktidardan nemalanıp, iktidara ve nihai olarak ülkenin birlik ve bütünlüğüne yönelik bir planı, “adalet” ve “demokratik hak” penceresinden okuyup o ekrandan dile getirenlerin, o sütunlardan yazanların muteber sayıldığı bir medya üzerinden ortaya konulacak somut veriler ve deliller ne kadar itibar görür o da ayrı bir mesele…