Alım gücü, bir ülkenin parasının satın alma gücünü ifade eder. Alım gücü ne kadar yüksekse, o ülkenin vatandaşları o kadar çok mal ve hizmet alabilirler. Alım gücü ne kadar düşükse, o ülkenin vatandaşları o kadar az mal ve hizmet alabilirler. Alım gücünün düşmesi, geçim derdinin artması anlamına gelir. Geçim derdi ise, temel ihtiyaçları karşılayabilme zorluğunu ifade eder.
Bu haber makalesinde, son 6 yılda Türkiye’de alım gücü ve geçim derdi arasındaki ters orantının nasıl değiştiğini, ekonomik krizin küresel ve ulusal boyutlarını, alınan tedbirleri ve tünelin ucundaki ışığı görebilme ihtimalimizi anlatacağız.
2017-2020 Arası: Alım Gücünün Düşüşü
2017 yılında Türkiye’de alım gücü, bir önceki yıla göre %11,9 oranında düştü. Bu düşüşün nedenleri arasında, döviz kurlarındaki artış, enflasyonun yükselmesi, siyasi belirsizlikler, terör olayları ve darbe girişimi sonrası yaşanan güven kaybı sayılabilir.
Alım gücünün düşmesi, vatandaşların hayat standartlarını olumsuz etkiledi. Örneğin, 2023 yılında 82.800 TL’ye iPhone Pro 14 Max alınabilen bir vatandaş, aynı paraya 2010 model ikinci el bir Mercedes C180 alabiliyordu. Bu durum, teknolojiye erişimin zorlaşması ve lüks tüketimin azalması anlamına geliyordu.
Alım gücünün düşmesi, aynı zamanda temel ihtiyaçların karşılanmasını da zorlaştırdı. Örneğin, 2017 yılında asgari ücretli bir çalışanın aylık geliri 1.404 TL idi. Bu gelirle, o yılın sepet fiyatına göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı olan 1.518 TL’lik harcamayı karşılamak mümkün değildi. Bu durum, yoksulluğun artması ve sosyal adaletin azalması anlamına geliyordu.
2020-2023 Arası: Alım Gücünün Çöküşü
2020 yılında Türkiye’de alım gücü, bir önceki yıla göre %23,5 oranında düştü. Bu düşüşün nedenleri arasında, koronavirüs salgınının yol açtığı küresel ekonomik kriz, döviz kurlarındaki rekor artışlar, enflasyonun çift haneli rakamlara ulaşması, siyasi ve diplomatik gerilimler, yaptırım tehditleri ve merkez bankası başkanlarının sık sık değiştirilmesi sayılabilir.
Alım gücünün düşmesi, vatandaşların hayat standartlarını daha da kötüleştirdi. Alım gücünün düşmesi, aynı zamanda temel ihtiyaçların karşılanmasını da imkansızlaştırdı. Örneğin, 2020 yılında asgari ücretli bir çalışanın aylık geliri 2.324 TL idi. Bu gelirle, o yılın sepet fiyatına göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı olan 2.500 TL’lik harcamayı karşılamak zor iken, 2023 yılında sepet fiyatı 15.750 TL’ye çıktığı için karşılamak imkansız hale geldi. Bu durum, yoksulluğun yaygınlaşması ve sosyal adaletin kaybolması anlamına geliyordu.
Tünelin Ucundaki Işık: Alım Gücünü Artırmanın Yolları
Türkiye’de alım gücünün son 6 yılda yaşadığı dramatik düşüş, vatandaşların geçim derdini büyük ölçüde artırdı. Bu durumun devam etmesi halinde, ekonomik ve sosyal sorunların daha da derinleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle, alım gücünü artırmanın yollarını aramak gerekmektedir.
Alım gücünü artırmanın yolları arasında, şunlar sayılabilir:
Enflasyonu düşürmek: Enflasyon, paranın satın alma gücünü azaltan bir faktördür. Enflasyonu düşürmek için, para politikasının sıkılaştırılması, bütçe açığının azaltılması, yapısal reformların yapılması ve güven ortamının sağlanması gerekmektedir.
Döviz kurlarını dengelemek: Döviz kurları, ithal malların fiyatlarını etkileyen bir faktördür. Döviz kurlarını dengelemek için, cari açığın azaltılması, dış borcun yönetilmesi, döviz rezervlerinin artırılması ve kurumsal bağımsızlığın korunması gerekmektedir.
Gelir dağılımını iyileştirmek: Gelir dağılımı, toplumun refah seviyesini belirleyen bir faktördür. Gelir dağılımını iyileştirmek için, asgari ücretin artırılması, vergi adaletinin sağlanması, sosyal yardımların genişletilmesi ve eğitim kalitesinin yükseltilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de alım gücünü artırmanın yolları bu şekilde özetlenebilir. Bu yolların uygulanması için ise, siyasi irade, ekonomik akıl ve toplumsal dayanışma gerekmektedir. Bu sayede, tünelin ucundaki ışığı görebilir ve geçim derdinden kurtulabiliriz.