Siyasi otorite için farkındalık tarihi olan 17/25 Aralık’tan sonra, Fetullahçı Terör Örgütü ile mücadelede bir takım işlerin yanlış gittiği konusunda hep uyardık.
Özellikle geçmişte örgütle ters düşen, asla temas etmeyen hatta örtülü savaş yürüten yargı, emniyet ve bürokrasideki ekiplerin yürüttüğü mücadeleye, birtakım ellerin müdahil olduğu konusunu her fırsatta dile getirdik.
Siyasi iradeden başlayıp bürokrasinin en alt kademesini de içine alan bir halka bizlerin uyarılarını da FETÖ ile mücadele eden ekiplerin çığlığını da hep bastırdı ve mücadelenin vücut bulduğu Recep Tayyip Erdoğan’a ulaşmasını bir şekilde engelledi.
Nihayetinde 15 Temmuz yaşanınca, siyasetten başlamak üzere örgütle mücadele iradesi ortaya koymasını beklediğimiz hemen herkes, sağının solunun örgüt mensuplarınca kuşatıldığına tanık oldu.
Cumhurbaşkanı’nın emir subaylarından muhafız alayına, FETÖ ile mücadelenin en kritik eşiği olan yargı bürokrasisinden emniyete her yerde örgütün egemen olduğu iyot gibi çıktı ortaya.
Sözünü ettiğimiz, her fırsatta dile getirdiğimiz “iyi gitmeyen şeylerden” kastımız tam da buydu. 17/25 Aralık sonrası başlayan FETÖ ile mücadelenin tasfiye sürecine bir takım eller müdahale ederken örgütten arındırıldığı zannedilen kritik noktalara örgütün uyuyan hücreleri yerleştirilmişti.
25 Mayıs ve 2 Haziran 2015 tarihlerinde yazdığım iki ayrı yazıda, 2015 Askeri Şurası ile FETÖ unsurlarının TSK’dan temizlenmemesi durumunda 2016 YAŞ toplantılarını bile göremeyebileceğimizi, FETÖ’nün Mısır’daki Sisi darbesine benzer bir darbeye girişeceğini yazdığımızda burun kıvırıldı. O burun kıvıranlar, 15 Temmuz’dan sonra ise en cevval FETÖSAVAR oldu.
Emniyet’te geçmişte örgütle her herzeyi yemiş, örgütün Emniyet içindeki vatansever kadroları tasfiye için kullandığı soruşturma mekanizmasının içinde yer alıp yüzlerce insanı kurumdan tasfiye etmiş ya da terfisini engellemiş üst düzey yöneticilerin bir an evvel uzaklaştırılması gerektiğini söylediğimizde de; “şu milli görüşçü, şu okuyuculardan, şu nur talebesi, şu milliyetçi” gibi itirazlarla susturulmaya çalışıldık. Sonucu; 2015-2016 yıllarında Yüksek Değerlendirme Kurulu’nda oy birliği ile terfisine karar verilen yüzlerce amir müdür somut delillerle FETÖ’den ihraç edildi tutuklandı. Ama ne hikmetse o oy birliğiyle çıkan kararlara imza atanlar, yüzleri bile kızarmadan bizi FETÖcülükle, FETÖ’ye hizmet etmekle suçladı, bu hezeyanlarını yargıya taşıdı.
Yargı için uyardık. Hatta gırtlağımız yara oldu adeta haykırmaktan. En basit hesapla 2010 HSYK seçimleri baz alındığında, adli yargıda örgütün desteklediği Teoman Gökçe 6 bin 34 oy, idari yargıda halen tutuklu olan Ahmet Berberoğlu ise 870 oy almıştı. 7 bine yakın bir rakam bu. 2010’dan sonra yargı kadrosuna eklenen FETÖ mensuplarını da baz alınca 8 bini r zorlayan bir rakam…
Peki şu ana kadar yargıdan tasfiye edilen FETÖ mensubu sayısı tam olarak ne? Mayıs 2017’de açıklanan rakam, 4 bin 238 hakim ve savcı.
Kaba bir hesapla, 2010 HSYK seçimlerinde örgütle aynı safta yer alanların toplamının yüzde 60’a yakını tasfiye edilebilmiş sadece.
Yargı camiasının HSYK seçimlerindeki kamplaşma rakamları üzerinden telaffuz ettiği rakamı baz alsak bile, hali hazırda yargı mekanizmasında konuşlanmış 2 bini aşkın FETÖ ile ilişki ve iltisakı olan hakim ve savcı var demektir.
Zannetmeyin ki bunlar üzerlerinde bir kuşku var diye etkisiz (ben yargı çarkı içindeki hiçbir aşamanın etkisiz olduğuna da inanmıyorum) ya da sansasyonel kararlar alabilecek noktalarda değiller, bilakis büyük bölümü en etkili yerlerde. Üstelik benim bu kanaatimi tabandan tavana yargı mensuplarının hatırı sayılır kısmı da destekliyor onaylıyor.
Yargı mekanizması içinde gerek idari gerekse adli yargıda kendilerini kamufle etmeyi başaran bu kitlenin şimdiki ve üzerinde hummalı bir çalışma yürüttüğü hedefi Yargıtay Üyeliği.
Kendini okuyucu-yazıcı, MGV'ci bilmem ne kılığına girerek kamufle etmeyi başaran, ama yargıdaki tüm milli unsurların KÖZ olarak bildiği YEDEK PARALEL YAPILANMA, alttan alta Yargıtay Üye sayısına 100 ekletip bunun da kahir ekseriyetini kendi adamlarından seçtirmenin çalışmalarını yürütüyor.
Başarırlarsa sadece siyasi otoriteye değil ÜLKEYE de YARGI’ya da geçmiş olsun…
Neden mi? Zira FETÖ'nün "asrın sahabelerisiniz" diye uyuttuğu hücreler KÖZ'ün çeşitli makyajlarla nadasa bıraktığı kadrolarla bir olup Yargı ve Emniyet odaklı operasyona hazırlanırken Yargıtay’daki üye seçimini KÖZ'e karşı kaybetmek bu operasyonların önünü açmakla kalmaz, HSK'yı bile etkisiz kılar...
Neden mi? Dilim yettiğince kısaca anlatayım:
Yargıtay Kanunu’nun 8 maddesi, Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun; Birinci Başkan, Birinci Başkanvekilleri, Daire Başkanları, Yargıtay Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinden oluşmasını düzenliyor.
Yargıtay Kanunu’nun 16. Maddesinde ise; “Yargıtay Büyük Genel Kurulunun görevleri sıralanırken ilk maddede, Birinci Başkanı, Birinci Başkanvekillerini, Daire Başkanlarını Yargıtay Kanunu’nda gösterilen kurulların üyelerini seçmek” hükmü yer alıyor.
Bu arada kanun, Yargıtay Büyük Genel Kurulunun kararlarının kesin olduğunu, bu kararlar aleyhine başka bir yargı merciine başvurulamayacağını da düzenliyor.
Şimdi Yargıtay Hukuk ve Ceza Dairelerinin Başkanlarını, seçilecek 100 Üyenin kahir ekseriyetine sirayet ederek FETÖ’nün domine edebileceğini düşünün. Kademeli olarak sayı düşecek de olsa bugün 20 Hukuk 20 Ceza Dairesi var. Örgütün bu dairelerin seçimini domine etmesi ve büyük çoğunluğunu ele geçirmesi durumunda Yargıtay Üyeleri ile birlikte Yargıtay Hukuk ve Yargıtay Ceza Genel Kurullarında istediği ictihad kararlarını çıkarabilir mi? Kimse engelleyemez.
Üstelik gelen bilgilere göre; planlamada, mesleki tecrübesi 12-13 yıl olanların Üye seçilmesi, Yargıtay Ceza ve Yargıtay Hukuk Genel Kurul Üyeliklerinin de sabitlenmesi yer alıyor. Şu an bir toplantıda karar alınamamışsa ikinci toplantıya dönüşümlü katılım söz konusu. Sabitlenmesi ve egemenliğin de YEDEK PARALEL ÖRGÜTLENMEDE olması durumunda bugün zaten sağlıklı yürümeyen FETÖ ile mücadelenin yargı ayağı ve bugün yapılan yargılamaların tamamını çökertecek içtihad kararlarına hazır olmalıyız.
Ayrıca siyasi iradenin dikkat etmesi gereken şey; Bölge Mahkemeleri kurup Yargıtay’ı ictihad mahkemesi yapmaya çalışırken, Üye sayısını azaltırken şimdi sayıyı arttırmaya çalışmanın gerekçesi ve bu aklı pompalayan merkezin kimler olduğu... Zira yine biliyorum ki; aynı akıl, halihazırda Yargıtay Üyeleri içinde solcular ve milliyetçilerin ağırlıkta olduğu, muhafazakar kimlikte Üyeler için bu yolun denenmesi gerektiği yönünde akıl veriyor.
Ben tarihe notumu düşmekle mükellef biri olarak; o aklın kastettiği “muhafazakarların”, 15 Temmuz gecesi bu millete tankla tüfekle F16 ile saldıran alçakların bir başka plan için uyuttuğu hücre mensuplarından ibaret olduğunun altını çiziyorum. O “muhafazakar” diye pazarlanmaya çalışılanların kahir ekseriyetinin farklı fraksiyon gömlekleri içinde (okuyucu, yazıcı, nur talebesi, Milli Görüşçü v.s) ülkeyi KÖZ gibi yakmak için tetikte bekleyen YEDEK PARALEL YAPILANMA militanları olduğunu avaz avaz haykırıyorum.
Bugün size; Hukuk ve Ceza Dairelerinde etkin olmak için Yargıtay Üyeliklerinde çoğunluk vadeden akılla, 2010’da size yargıda egemenlik elde etmek için anayasal düzenleme öneren akıl arasında zerre miskal fark yok.
O aklın sizi ittiği cendereden hala çıkamamışken yeni bir cendere macerası sadece sizi, siyaset kurumunu değil; bu kez bütün bir ülkeyi yakar yok eder