"50-60 yıl kadar önce, Moskova’daki Devlet Tiyatrosunun duvarlarında kısa zamanda büyük çatlaklar oluştuğu görülmüş. Temellerden çatıya kadar uzanan bu çatlaklar, bütün binanın ansızın yıkılıp içindekilerle beraber çevresindekileri de ezme tehlikesini göstermeye başlamış.
Mimarlar gelmişler, bu çatlakların nedenlerini aramaya başlamışlar. Binanın birkaç yerinde temelleri açtıktan sonra görmüşler ki, Moskova’nın artık çürümeye ve çökmeye başlamış olan bu kocaman binası, zamanında ahşap temeller üzerine inşa edilmiş. Devlet Tiyatrosunun yapılmasına başlarken, zeminin gevşek olması yüzünden yere sağlam kazıklar çakmışlar. Bunların üzerine de kalın taş duvarlar örmüşler.
O zamanlar, bu temel yeteri kadar sağlam sayılmıştır. Gerçekten tiyatro binası bu durumda birçok yıllar dayanmış ama yıllar geçtikçe, zaman etkisini göstermekten geri kalmamış, yeraltındaki sağlam ahşap direkler çürüdüğünden temel kaymaya başlamış, sonuçta binanın duvarlarında çatlaklar oluşmuş.
Mimarlar, “Şimdi bu tehlikeye karşı ne yapmalı?” diye düşünmeye başlamışlar. Binayı yıkmaktan vazgeçmişler. Çürüyen ahşap kazıkların yerine sağlam granit taşları yerleştirmişler. Böylece yavaş yavaş bütün temeli yenilemişler. Öyle ki, Devlet Tiyatrosunun eski binası yeniden sağlam temellere dayanmaya başlamış; mimarların akla uygun onarmaları sayesinde tiyatro binası, bugün hala sağlam ve tehlikesiz bir durumda bulunmaktadır.
Devletlerin tarihi ve uluslarının hayatı da Moskova’daki Devlet Tiyatrosunun binasına benzer. Devlet düzeninin eski temelleri, ulusları yönetmenin eski yöntemleri, o zamanlar için her ne kadar yeterli görülmüş ise de, şimdi bu temeller, eski yönetim biçimleri artık zayıftır, yetersizdir.
Ünlü bir atasözü vardır: Yeni toplumlar kendileriyle birlikte yeni şarkılar getirirler. Gün geçtikçe insan nesilleri hep değişiyor, yenileniyor. Her nesil kendisiyle birlikte yeni düşünceler, yeni istekler getiriyor.
Yeni nesillere artık eskimiş, gerçekten zamanı geçmiş yönetim biçimleri zorla uygulanamaz.
Yeni nesiller için daha yeni, daha adil, daha sağlam temellere dayanan yönetim biçimlerinin uygulanması gereklidir. Aklı başında devlet adamlarına sahip olan ülkelerde artık bu iş böyle yapılmaktadır. Bu ülkelerde sarsıntılara ve yıkıntılara meydan vermeden halkın yönetimi için daha düzgün daha uygun yöntemlere başvurulmaktadır.
Diğer bazı ülkelerde ise, devlet adamları, halk yönetiminin ve halk eğitiminin yavaş yavaş düzeltilmesinin gerekli olduğunu anlamıyorlar veya anlamak istemiyorlar.
Devlet binasının duvarları harap oluyor, ötesinde berisinde çatlaklar oluşuyor. Ancak gittikçe derinleşen ve genişleyen bu çatlaklar önemsenmiyor.
İşte bu nedenlerden dolayı görünüşte sağlam ve güçlü olan devlet kurumlarının çatlamasına, hatta yıkılmasına hiç şaşmamak gerekir. Eski İran yıkıldı, eski Osmanlı Devleti, eski Avusturya İmparatorluğu yıkıldı, koca Rusya devrildi.
Kutsal kitaplarda anlatıldığına göre, bir zamanlar yıkıcı ve zalim bir hükümdarın sarayının duvarlarında ateşle yazılmış yazılar görünmüş; “Mane tekel fares!” Bu sözcüklerin anlamını hiç kimse çözememiş. Bilge Danyal bu sözleri şöyle anlatmış; “Bu ateşten yazılar, korkunç bir olayın meydana geleceğini bildiriyor. Bunların anlamı şudur ki, eski devlet artık hayati gücünü kaybetmiştir. Önüne geçilmeyecek bir şekilde yıkılmak zorundadır.”
Eski Roma İmparatorluğu, Alba Dukası’nın İspanya Saltanatı, XV. Louis’in Fransa’sı, Ramonafların Rusyası, Hohenzollernlerin Almanya’sı, HAbsburgların Avusturya’sı aynı acıklı sona düştüler. Tarih onlar hakkında da gereken hükmü verdi: Mane tekel fares!
Bütün bu konuları önemle düşünün! Kurtçuklar gibi, önemsiz ve kişisel işlerinizin ve dertlerinizin çamurları içinde kıvranmayın. Bunun yerine, devletin temellerinin yenileştirilmesini ve ulusun bundan sonra alacağı eğitimin biçimlerini düşünün! Tarih bazı ulusların, bazı devletlerin acıklı sonuçlarını yazdığı gibi, diğer bazı devletlerin ve ulusların gelişme ve ilerlemelerini yazmak için de parlak sayfalar açmaktadır.
Tarih, halk kitlelerinin bir hayvan sürüsü veya çalışkan bir karınca yuvası (Ameisenvölker) konumundan çıkarılarak, akla uygun ve mutlu bir hayat yaratan milyonlarca sanatçıya çevirmenin çarelerini, devlet hayatının nasıl güçlendirileceğini, halk kitlelerinin nasıl eğitileceğini gösteren bir bilimdir.”
[Grigory Petrov / Beyaz Zambaklar Ülkesinde (Atatürk’ün Türk Milleti’nin mutlaka okumasını istediği kitap.) ]