Anayasa Mahkemesi, 30 Nisan 2020 günkü Resmi Gazetede yayımlanan 2018/91 Esas ve 2020/10 sayılı Kararıyla, FETÖ ile mücadelede “at izi it izine karıştırılarak” yaratılan mağduriyetlerin çözümünde yol haritası sayılacak önemli tespitlerde bulundu.
Bilindiği gibi; Anayasa’nın 21 Ocak 2017 tarih ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la değişiklik yapılmadan önceki 148. maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde “…olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz” hükmüne yer verilerek olağanüstü dönem KHK’ları Anayasa Mahkemesinin yargısal denetiminin dışında bırakılmıştı. 15 Temmuz sonrasında çıkarılan KHK’larla ilgili yapılan ilk başvurular da AYM, 2/11/2016 tarihli, 2016/171 Esas, 2016/164 Karar sayılı kararında olağanüstü hâl KHK’larının Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenebilmesi için bu yöndeki bir anayasal yetkinin açıkça tanınması gerektiğini ifade ederek, olağanüstü hâl KHK’larının herhangi bir ad altında yargısal denetiminin mümkün olmadığına karar vermişti.
Yüksek Mahkeme, 10 Şubat 2020 tarihinde aldığı 2020/10 sayılı kararı ile, “olağanüstü hâl KHK’larının Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından onaylanarak kanunlaşması hâlinde bu kanun hükümlerinin Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde dava açılmasının önünde bir engel bulunmadığına” hükmetti.
SÜREÇ NASIL İŞLEDİ
AYM’nin 2020/10 sayılı kararı, Engin Altay, Özgür Özel, Engin Koç ile birlikte 113 milletvekili, olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan 2/1/2017 tarihli ve 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin TBMM tarafından onaylanması sonucunda yürürlüğe giren 7072 sayılı Kanunun bazı maddelerinin iptaline dair başvurusu üzerine alındı.
OHAL KARARLARI İLE GEREKÇENİN UYUŞMASI GEREKTİĞİ BELİRTİLDİ
Yüksek mahkeme, bazı taleplerin reddine bazı taleplerin de kabulüne hükmettiği kararda, olağanüstü hal döneminde çıkarılan KHK’lar her ne kadar yargısal denetime tabi olmasa da TBMM’nin onaylanmasıyla birlikte yargısal denetime açık hale geldiği değerlendirmesinde bulundu.
Kararda, Anayasanın, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin olarak olağan ve olağanüstü dönemler için iki ayrı hukuki rejim öngördüğü, olağan dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimi Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenirken, olağanüstü dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ya da kullanılmasının durdurulması rejiminin de Anayasa’nın 15. maddesinde düzenlendiğine işaret edildi.
Anayasanın 15. Maddesinde savaş, seferberlik ve olağanüstü hâllerde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması hatta kullanılmasının durdurulması özel olarak düzenlendiğine işaret edilen kararda, “…Buna göre savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulması ve bunlar için Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. Ancak Anayasa’nın 15. maddesiyle bu hususta tanınan yetki de sınırsız değildir. Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükleri ihlal etmemesi ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekmektedir. Ayrıca bu durumlarda dahi kişinin yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulması, din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanması ve bunlardan dolayı suçlanması yasaklanmış; suç ve cezaların geriye yürümemesi ilkesi ile masumiyet karinesinin bu hâllerde de geçerli olduğu kabul edilmiştir” ifadelerine yer verildi.
Olağanüstü hâl yönetim usullerine başvurulmasındaki temel amacın, bu yönetim rejiminin uygulanmasına neden olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesini sağlamak olduğuna dikkat çekilen kararda, “Devletin veya toplumun varlığının ya da kamu düzeninin ağır tehdit veya tehlikeler altında bulunması nedeniyle olağanüstü yönetim usulünün uygulandığı dönemlerde söz konusu tehdit ya da tehlikelerin bertaraf edilmesi için temel hak ve özgürlüklerin olağan döneme kıyasla daha fazla sınırlandırılması sonucunu doğuran tedbirler alınması gerekebilir. Bu nedenle Anayasa’nın 15. maddesinin uygulanabilmesi için kuralın olağanüstü hâlin gerekli kıldığı durumla ilgisinin bulunması gerekir” vurgusu öne çıktı.
"KHK'LAR TBMM ONAYINDAN SONRA YARGISAL DENETİME AÇIK HALE GELİR"
Anayasa’nın olağanüstü dönem için öngördüğü denetim rejimine tabi olabilmesi için aranan kuralın, olağanüstü hâlin ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olması olağanüstü hâl süresiyle sınırlı uygulanması gerektiğinin de ifade edildiği kararda, “Dolayısıyla ancak bu iki niteliği taşıyan bir kuralın Anayasa’ya uygunluk denetiminde Anayasa’nın olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının sınırlanmasını ve durdurulmasını düzenleyen 15. maddesi esas alınabilir” ifadelerine yer verildi.
CHP’li 113 milletvekilinin başvurusu üzerine alınan AYM’nin 2020/10 sayılı kararında, “Kuralın olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olmadığı ya da olağanüstü hâlin süresini aştığı durumlarda ise söz konusu kuralın Anayasa’ya uygunluk denetiminde Anayasa’nın 15. maddesi dikkate alınamaz” ifadeleriyle, 2/1/2017 tarihli ve 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin TBMM’de kabulü üzerine yürürlüğe giren 7072 sayılı Kanunda anayasal denetimin gerekli olduğu belirtildi.
Yapılan inceleme sonucu, 7072 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle 2802 sayılı Kanun’a eklenen dava konusu geçici 20. madde hâricindeki dava konusu kuralların olağanüstü hâl süresince uygulanma özelliğini aşan bir niteliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum kurallara olağanüstü hâlin dışına taşan genel düzenleme niteliği vermektedir. Bu nedenle kuralların anayasallık denetiminde Anayasa’nın olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini düzenleyen 15. maddesi uygulama alanı bulamaz. Kurallara ilişkin incelemenin, sınırlama yapılan hakkın düzenlendiği Anayasa maddesi başta olmak üzere Anayasa’nın diğer ilgili hükümleri ve elbette olağan dönemde hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olan 13. maddesi bağlamında yapılması gerekir” denildi.
Mahkeme, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salȃhiyet Kanunu’nun ek 6. maddesine eklenen on sekizinci fıkranın Anayasa’ya aykırı olduğuna hükmederken de, savcının soruşturma evresindeki yetkilerinin polise devri anlamına gelen düzenlemenin de anayasaya aykırı olduğuna ve ilgili düzenlemenin iptaline karar verdi.
AVAZTÜRK Özel