Derken günlerden bir gün dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Bitlis gezisi sırasında Güroymak ilçesine Norşin isminin geri verilmesini ister. Böylece başlar Kürt açılımı ya da Milli Birlik veya diğer her neyse işte... Yıl 2009’dur. Çok değil 8 yıl sonra 11 Ekim 2017’de ise aynı Güroymak ilçesinde terörle mücadele için sokağa çıkma yasağı ilan edilecektir.
Derken Alevi açılımı gündeme getirildi... Ne olduğunu bilmedikleri bu projeyi sonunun nereye varacağı belli olmayan bir yolculuğa çıkardılar. Bir yandan açılım yaparken diğer taraftan zorunlu din dersini dayattılar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Ev işi yapan Assolist kıvamındaydılar. Sahne de frikik verebiliriz ama ev işlerinde kimse elimize su dökemez modu.
Uzatmanın alemi yok BND’nin başarılı projesini devralan CIA’in ülkemizde ki uzantıları yalan yanlış bilgi, araştırma ve raporlarla politikacıları kandırdı. Kürt raporu/dosyası taşına taşına bir hal oldu. Sonuç... Hangi parti Güneydoğudan beklediği oyu aldı. Hatta çözüm süreci safsatası sonunda HDP daha doğrusu siyasal Kürt hareketi ilk kez parti olarak seçime girecek özgüven ve oyu aldı. Nasıl becerdi bunu... Alevi kültürünün içine kendilerini gömerek. Terörist cenazelerini Cem Evlerinden kaldırıp bunu haberleştirdiklerinde bir taşla iki kuş vurdular. Birincisi Cem Evlerine atfettikleri muhalif kimlik (Din ve Devlet açısından) ikincisi ise Alevi gençlere “Ezilen biziz” mesajı...
E-ee bunu tek başlarına yapmadılar elbette. Cem Evi bahçesinde cenazeye katılmak için beklerken Uğur Kurtu vurarak öldüren polis 1 yıl 8 ay ceza aldı. Ceza 12 bin 100 liraya çevrildi. “E-e nolmuş canım”...
Manisa’da Fetö terör örgütünden göz altına alınan baş örtülü kadınlara kelepçe takıldı diye Manisa Emniyet Müdür açığa alındı. “Daha ne olsun canım!!!”... Bu çifte standart değil de nedir?
Önce Kürt sonra Alevi açılımı derken ikisini de yüzlerine gözlerine bulaştırmalarıyla birlikte aslında kültür-kimlik çatışmalarının da fitilini ateşlediler. Ülke içinde başlarına yeterince iş açmamışlar gibi gidip Suriye’de Esad, Irak’ta da İbadi üzerinden mezhep çatışmasının tarafı haline geldiler. Stratejik dahi Davutoğlu sayesinde güneyde komşumuz kalmadığı gibi birde üstüne ilk defa duvar örer hale geldik. Şimdi gel de gülme bu hallerine. Güya bunlar Osmanlıcı ya! Osmanlı tarihinin en zor günlerinde dahi sur/duvar örmemiştir. Yani hiç bir zaman eni konu savunma stratejisine/psikolojisine girmemiştir.
Emevi camiin de namaz kılmayı arzulayarak Suriye politikasına dalanların okuyamadığı tarihsel gerçek o caminin oraya nasıl yapıldığıdır. Nefes almadığın yer sana ne kadar anlatılırsa anlatılsın asla tanıma şansın yoktur. Peki nasıl öğrenirsiniz! Elbette tarihçilerle... Bizim yardımcı siyasi profilimiz hukukçu, mühendis ve İmam Hatip üçgeninde iken ABD’nde Tarihçi, Sosyolog ve Askeri Uzmanlardan oluşur. Elbette onlarda da Evanjelizm diye bir inanç doktirini de mevcuttur ama bunu bütün dünyaya aşılamağa çalışırlar ülke içinde okulları devşirmekle uğraşmazlar.
Yıllardır kalemşörleri de her durumda iman kurtaran Hoca gibi yanlarındaydı. Kimdi bunlar; Doğu Ergil, Baskın Oran, Murta Belge, Gülay Göktürk, Can Dündar, Nevval Sevindi, Hasan Cemal, Eyüp Can, Ahmet ve Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Rasim Ozan Kütahyalı, Nagehan Alçı ve daha nice türetme ile güzellenen küresel yıkım projelerini zorda olsa atlattı ülkemiz. Düne kadar iktidarın velayetinde olan bu kadronun büyük çoğunluğu şimdi ya cezaevinde ya da işsiz.
Ne alaka azınlıklar diyecekseniz dönelim ana mevzuya...
Bölge de üçüncü dünya savaşının bir adım gerisinde duruyorsak bu Rusya, İran ve Avrupa Birliğinin bölge üzerinde “görece” daha istikrarlı projeler üretmesindendir. Yoksa iş bize veya ABD’ne kalsaydı çoktan...
Neden mi?... Fantastik stratejistler yüzünden yerde mezhep çatışmanın ortasındayken havada da Rus uçağını düşürmekle meşguldük. Nato tarihinde bu işi deneyen tek ülke olmamızın sebebini gari siz düşünün.
Esad’a bakınca Alevi gören değerli politikacılarımız keşke sadece duble yol, hava alanı ve tünel geçit projeleriyle meşgul olsalar da en azından başımız ağrımasa. Hala Alevi veya Şii’lere baktıklarında 13 asırdır öfkeyle yanıp tutuşan gözleri göremiyorlar. Zannediyorlar ki Esad altı üstü bir diktatör. Ki öyle olsa bile Ortadoğu’da ki mezhepsel azınlığın lideri konumunda... Görünen o ki o “azınlık” şuan bölge de tekrar kazanmak üzere...
Tüme varım... Başka çaresi yok...
Bak İspanya’ya birden tüme vardı... Katalon başkan tümden gelemeyeceğini anlayınca Belçika’ya kaçtı...