Bakanlık Müfettişi, Sözleşmeli Öğretmen ve İdarecilik MÜLAKATLARI ışığında MEB gerçeği!

ZİHNİ ÇAKIR

Bakmayın siz Milli Savunma Bakanıyken Milli Eğitim Bakanlığına getirilen İsmet Yılmaz’ın birkaç ay önce sarf ettiği, “Elmastan değerli eğitimimiz var, eğitimde çağ atlattık” sözlerine…

Milli Eğitim meselesine "Eğitimin amacı toplumun refah süresine katkıda bulunmaktır. Türkiye milli geliriyle dünyada 16. Sırada. Milli geliri arttırdık. Bunu eğitime borçluyuz" diye bakan bir kafanın, her yeri tel tel dökülen, kitaplarından bir türlü karar verilemeyen ve yaz-boza dönen ölçme-değerlendirme sistemine kadar her açıdan “kırmızı seviyede” alarm veren Milli Eğitim için “elmastan değerli, çağ atlamış” diye bakması kadar doğal bir şey yok.

Eğitimin yönetiminin hemen her kademesi malum sendika marifetiyle Doğu ve Güneydoğu’da PKK’ya, Marmara, Ege ve İç Anadolu’da ise FETÖ’ye teslim edilmişken, bu sistem için muhtemelen “altın nesil” benzetmesi yapmaya utandığından “elmas” yakıştırmasında bulunmuş Bakan bey…

Oysa gerçek öyle bir farklı ki…

Bakan bey görmezden gelse de MEB bürokratlarına yönelik “siyasi baskılar” sonucu ortaya çıkan Milli Eğitim tablomuz öyle acı ki; Eğitimin önündeki “MİLLİ”yi silseniz yeridir.

Sadece 15 Temmuz sonrası yaşananlara dair birkaç örnek vereyim…

Malum; 15 Temmuz sonrası Eğitim Bakanlığı’nın ilk önemli girişimlerinden biri 500’e yakın Bakanlık Müfettişi alımı oldu. FETÖ’nün darbe girişiminde döktüğü kanlar bile kurumadan yapılan bu alımda “atamaya hak kazandığı” ilan edilen 500’e yakın kişinin içinde hiç de azımsanmayacak sayıda isim FETÖ ile ilişki ve irtibat tartışmalarının odağına yerleşti. Öyle ki gözaltına alınıp soruşturması tutuksuz devam edenlerin varlığı bile gündeme geldi.

Üst düzey MEB bürokratlarıyla yapılan tüm görüşmeler, konunun “siyasi” tasarruf olduğuna dair savunma duvarına çarpıyordu. İlginçtir “siyasi referanslar” ile “malum sendika referansları” aynı isimler etrafında toplanmıştı.

Bunun akabinde, “MEB’in öğretmen kadrolarını FETÖ’cülerden temizlemek” maksadıyla gerçekleştiği bilinen tasfiyeler sonrası boşalan kadrolara “sözleşmeli öğretmen” alımı yönünde bir sürece girildi.

Bölgesel anlamda mülakat komisyonları kuruldu. Bu komisyonlar yine malum sendika ve bölgesel siyasetin iki dudağı arasına teslim edildi. Yapılan mülakatlarla “sözleşmeli öğretmen ataması” için liyakatten çok daha başka saikler öne çıktı. Bu saiklerden biri de; AVAZTÜRK’ün geçtiğimiz günlerde belgeleriyle yayınladığı ve ByLock kullanıcısı eşiyle birlikte hakkında FETÖ yargılaması devam etmesine, FETÖ gerekçesiyle gözaltına alınıp adli kontrol ve yurt dışı çıkış yasağı getirilerek serbest bırakılmasına karşın Muğla’daki komisyon tarafından “atamaya hak kazandırılan” S.B gibiler hem bölgesel siyasetin hem de mülakat komisyonlarını dizayn eden malum sendika temsilcilerinin referanslarıyla eğitim sistemine monte edildi.

“Sözleşmeli Öğretmen” uygulamasında ortaya çıkan garabetler göz ardı edilerek MEB Eğitim Yöneticiliği/İdarecilik için de mülakat metodu tercih edildi.

Bu mülakatlar için kurulan komisyonlar da o malum sendikanın belirlediği isimlerden oluştu. Hal böyle olunca, mülakata giren adayın İdareci olarak atanmasında önemli bir eşik olan mülakat puanları da manipüle edildi.

Mesela yine AVAZTÜRK’ün gündeme getirdiği Muğla’dan bir vakada; malum sendikanın istediği kişilerin atamaya hak kazanacak puana ulaşmaları için hem rakiplerinin hem de kendilerinin mülakat puanlarının dizayn edilmesi gerekiyordu ve edildi. Sendikanın istediği kişilere gerekli puanlar hem de rakam rakam verilirken, performans puanıyla onların üzerinde olan rakibe de alması gereken en düşük puan verildi. “Sistem” verilen bu düşük puanla da yetinmeyip, hiçbir okula yönetici olarak atanmaması için, okul tercih sistemini bu adaya başvuru süresi bitene kadar açmadı. Söz konusu aday (Okul Müdürü) tercih hakkının çalındığı yönündeki iddialarını yargıda ispatlayarak atanma hakkı elde etti.

Bu sadece Muğla’dan verdiğim bir örnek. Bu Doğu ve Güneydoğu’da, PKK sempatizanlarının önünü açmaya yönelik mülakat garabeti olarak yansırken, İç Anadolu, Marmara ve Ege’nin bazı illerinde FETÖ militanları için hem de o malum sendika temsilcilerinin girişimleri ile gerçekleşti. Üstelik de 15 Temmuz ihanetine karşı canını ortaya koyup devletinden yana pozisyon alanları cezalandırma seviyesinde…

Somut bilgi ve belgeye dayanmayan hiçbir olguyu yazı ya da haber konusu yapmadığımı herkes bilir. Bu bağlamda bu iddiamı da somut verilerle açmak istiyorum.

2017 yılında yapılan Eğitim Yöneticiliği/idarecilik mülakat sınavlarında Ankara’da oluşturulan komisyonun marifeti tarihe not düşülecek cinsten…

1995 yılında Irak'ın kuzeyinde gerçekleştirilen Çelik Harekatı sırasında Zaho'da şehit olan Astsubay H.B’nin de kız kardeşi olan bir Eğitim Yöneticisi/İdarecinin atanamaması için 60 puanın altında bir puan gerekir. Komisyonun verdiği puan 58 olur. Elbette tek özelliği şehit kardeşi olması değil, mesela; Cumhurbaşkanı’nın çağrısı doğrultusunda yürütülen terörle mücadelede adli makamlara (16 yıllık öğretmenlik ve 1,5 yıllık idarecilik birikimlerine binaen) gördükleri ve şahit olduğu olaylar hakkında 15’e yakın mahkemede korkmadan yardımda bulunan biridir. İşte Erdoğan’ın çağrısına uyarak FETÖ mücadelesine verdiği ve adli makamlar ve kolluk tarafından örgüte darbe vurulması noktasında önemli kabul edilen bu desteğin mükafatı, idareci olarak atanmasının önüne geçebilecek puan bandında bir puanla önünün kesilmesi olur. Sizin anlayacağınız komisyonca CEZALANDIRILIR adeta.

Oysa aynı komisyon, mesleki bilgi ve liyakat ölçümü için kurulduğu iddia edilen mülakat komisyonu, alanında tezli yüksek lisans yapmış, hakemli dergilerde makaleleri yayımlanmış, uluslararası sempozyumlarda tezi seminer konusu yapılmış bu kişiyi “liyakatsız” görürken, PKK/PYD'ye destek sebebiyle soruşturma geçiren, halen pasaportunun tahditli ve hakkında yurtdışına çıkış yasağı olduğu belirtilen E.Y’yi “liyakatlı” bulup, Ankara’da bir okula müdür olarak atanmasına yetecek seviyede puan vermiş.

Yine aynı komisyon, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2014 yılı başından itibaren, “çocuklarınızı bu yapının okullarına vermeyin” uyarılarına rağmen 2014 sonbaharında çocuğunu FETÖ Kolejine kaydettirdiğine ve 2016 yılı Temmuz’una kadar çocuğunun o okulda olduğuna dair kayıtlar MEB sisteminde görülmesine rağmen Ö.M.H'yi, verdiği yüksek puanlarla Okul Müdürlüğüne devam edecek “liyakatta” görmüş.

Bunlar bir yazıya sığacak somut örnekler. Bunları Türkiye’nin dört bir yanından yüzler hatta binlerle ifade edebiliriz.

Hatta bunlara; 15 Temmuz’dan sonra başlayan FETÖ ile mücadele sürecinde gözaltına alınan, tutuklanan, siyasi ve sendikal girişimlerle serbest bırakılan, halen FETÖ sanığı olarak yargılaması devam eden binlerce Eğitim Yöneticisi/İdareciyi de ekleyebiliriz. Yine PKK’ya olan destekleri ve örgütle ilişkileri sebebiyle açığa alınan 10 bini aşkın “öğretmenin” siyasi ve sendikal baskılar sonucu 9 bininin yeniden görevlerine döndürülerek eğitim sisteminin içine pimi çekilmiş bomba olarak dahil edildiğini de ekleyebiliriz.

Eğitim Bakanlığı onayında geçmiş kitaplardaki FETÖ propagandaları, çocukları cinsel sapkınlığa yönlendiren hikayeler, gayrimeşru ilişkiyi özendirici masallar da cabası…

Şimdi Eğitim Bakanı’nın eğitim sistemi için yaptığı “elmas” benzetmesiyle yukarıda somut verilerle aktardığım eğitim gerçeğini bir arada okuyun ve cevap verin lütfen; Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “eğitimde çağ atlattık” derken doğru söylüyorsa PKK, FETÖ ve sapkın ideoloji gruplarından başka kimin işine yaramış eğitimdeki yeni çağ?