BEĞENİN YA DA BEĞENMEYİN AVAZTÜRK OLARAK VİRÜSÜ GÖSTERİP ESARETE RAZI EDEN KÜRESEL ŞEYTANIN FİGÜRANI OLMAYACAĞIZ

ZİHNİ ÇAKIR

Corona virüs ile ilgili Sağlık Bakanlığı açıklamaları dahil hiçbir veriyi AVAZTÜRK’te haberleştirmeyeceğimiz yönündeki açıklamamıza farklı anlamlar yüklenmeye çalışılıyor. Hatta haberciliğimiz sorgulanıyor bunun üzerinden. Habercilik gereği verileri haberleştirip tepkimizi köşe yazımızla göstermemiz öneriliyor.

Öncelikle şunu açıkça ifade etmek gerekirse, gazeteci, gerçek ve bilimsel temeli olan verileri elbette haberleştirmekle mükelleftir.

Söz konusu virüsten kaynaklı hastalığı, verilen ilaçları kullanmadan doğal yollarla tedavi uygulayıp atlatmış biri olarak Sağlık Bakanlığı dahil resmi kurumlarca açıklanan rakamların doğruluğunun tartışmalı hale geldiği açıktır.

Virüsün yayılımına yönelik alınan kısıtlama kararlarından bu kısıtlamalarda sektörel bazda esneklik gösteren politikalara kadar bir çok noktada bilimsellikten uzak uygulamalarla karşı karşıyayız.

Virüsün yayılımını önleme ve kontrol altında tutma amacıyla kurulduğu söylenen ancak toplumsal meşruiyeti tartışmalı hale gelen Bilim Kurulu’nun bile kararlarını sektörel gerçekliklere dayandırdığı bir yerde hangi verinin bilimselliğine güvenip de haber yapacağız.

Açıkçası bu tavrı daha ilk başta koymadığımızın pişmanlığını yaşamıyor da değilim hani.

Öncelikle kabul edelim ki; bütün dünyayı esir alan algının odağındaki corona virüsün doğal bir sürecin ürünü olmadığına dair fazlaca “bilimsel” açıklama var karşımızda. Bunların yanında dünyanın önde gelen mikrobiyologlarından Prof. Dr. Ralp Bariç, "Hiç bir iz bırakmadan laboratuvarda virüs üretebilirsiniz. Bu virüsü doğal olandan ayırt etmenin yolu pek yoktur" ifadeleriyle corona virüsün Wuhan’daki laboratuvarda üretildiği yönünde sürecin başında dile getirilen iddiaları da güçlendiriyor.

Diyelim bu iddia tartışmalı, peki virüsün bütün dünyaya Wuhan’dan yayıldığı gerçeği önümüzde durmuyor mu?

Çin’in Wuhan eyaletinden yayılan bu virüsün en çok zarar verdiği ülkelerin Çin’in doğrudan ya da potansiyel rakip gördüğü ülkeler olmasının “bilimsel” bir izahını yapanı gördünüz mü?

Dahası Çin’den on binlerce kilometre uzaktaki ülkelere yayılıp buralarda sosyal ve ekonomik hayatı esir alan virüsün Çin’in hemen yanı başındaki müttefiki de olan Kuzey Kore’de, bunun yanında Vietnam’da, Laos’ta, Burma’da, Tayland’da, Kamboçya’da, Nepal ve Küba’da neredeyse hiç yok ya da çok az olmasının nasıl bir izahı var?

Bütün bunları da bir kenara geçelim…

Ülkeler bazında corona virüsle mücadele adı altında alınan kararlar ve dayatılan kısıtlamaların sermayenin adres değiştirmesinden başka bir sonuç verdiğine rastladınız mı? Mesela full maske tam kapanma kararlarıyla virüsü sıfırlayan bir örnek var mı karşınızda? Yok…

Diyelim virüsün yayıldığı ülke ile aşıyı ilk geliştiren ülkenin Çin olması da sizin için bir anlam ifade etmiyor? Peki geçtiğimiz yılki o ilk şok dalgasından sonra kendini dünyaya kapatmayan Çin ve Çin’in müttefikleri ile komşuları bu virüsün etkilerini nasıl gribal enfeksiyon derecesinde minimize edebildi?

Her ülkede, pandemiyle mücadele adı altında dayatılan kısıtlama ve yasaklar “Yeni Normal” adı altında yumuşatılmaya çalışılıyor. Mesela bizde bizzat Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kendi ifadesiyle “Yeni Dünya Düzeni” de bu “yeni normal” ekseninde kurulmaya çalışılıyor. Peki Yeni Dünya Düzeni denilen kavramın temel taşlarını hangimiz biliyoruz?

Bu düzenin en vazgeçilmez teorisinin dünya nüfusunu azaltmak olduğuna hangi bilim adamı eğildi şimdiye kadar? Buradaki kastın doğal yollarla bir nüfus azalması olmadığı kesin.

Doğal olmayan yollarla nüfusu azaltmak gibi bir strateji için birinci evrede virüsün ikinci evrede de aşının devreye sokulmadığına dair bir bilimsel araştırma yapıldı mı? Hayır...

Bu arada virüsün “üretiminden” yayılmasına kadar her alanda Çin ile birlikte baş şüpheli üç isim var: Bill Gates, George Soros ve Rockfaller ailesi… Bu iki isim ve bir ailenin servetlerinin virüs sürecinde katlamasını normal karşılayabilir miyiz?

Gelelim Türkiye’ye…

Geçtiğimiz yıl Mart ayının ortalarına doğru başlayan corona virüs sürecinin üzerinden 1 yıl 1 ay geçti. Ortada fiziki olarak sağlam bir sağlık alt yapısının dışında avucumuzda ne kaldı?

Aşı ile ilgili ilk adımı atmış ve Çin ile 100 milyon dozluk anlaşma yapmıştık. Çin’in 24 milyon doz aşıdan sonra aşı sevkıyatını durdurması üzerine rotayı Rusya’ya çevirdik. Sputnik V aşısının Türkiye’de üretimi için yapılan anlaşma basına da yansıdı. Bu arada eş zamanlı olarak Rusya’nın seyahat için Türkiye’yi tercih edeceklere uçuşları açması belki de rastlantıdır bilinmez.

Ancak Mayıs ayı ortasına kadar önemli miktarda aşılamanın yapılacağı açıklanmasına karşın muhtemelen yeni aşılama süreci ancak Mayıs ayı sonlarında başlayacak.

Demem o ki; madem insan sağlığını hatta canını bu denli tehdit eden, ekonomiyi piyasa ekonomisini tıkayacak derecede kısıtlama kararları almanızı gerektirecek kadar tehlikeli bir salgınla karşı karşıyayız öyleyse bu tutarsızlıklar ve belirsizlikler neyin nesi?

Salgının ortalarına doğru uçak uçak yardım gönderdiğimiz ülkeler salgının etkilerinden kurtulmuş, kısıtlamaları kaldırmış, maske zorunluluğundan bile vazgeçmişken biz nasıl oluyor da 20 günlük bir tam kapanmaya gidiyoruz? Diyelim ki Bilim Kurulu denilen yapı bu kısıtlama kararını size belli “bilimsel” veriler üzerinden önerdi, peki bu virüs bu ülkeye gelen turistleri ayırt mı ediyor, o Bilim Kurulu neden kapanmayı ülke içi ile sınırlı tuttu da turist gelişlerinde bir risk görmedi?

Çok uzatmayacağım ancak;…

3 ayrı şehirdeki takımlardan 2’sinin taraftarları tribünlere akın ederken birinde kuş uçurtulmamasını sorgulamak zorundayız.

İnsanlar akrabasının eşinin dostunun cenaze namazlarını kılmaktan mahrum bırakılırken belli kişilerin cenazelerinde binlerce insanın arasında Sağlık Bakanı dahil devlet erkanının tam kadro bulunmasına bir izah bekleyeceğiz elbette.

Zincir marketlerde lebalep alışveriş yapılırken küçük esnafa kepenk indirtilmesinin nasıl bir bilimsel temeli olduğunu soracağız tabii ki.

1 yılı aşan pandemiyle mücadele adı altında alınan tedbirlerde sergilenen çifte standardın sebebini elbette irdeleyeceğiz.

Küçücük çocuklara maske dayatarak sağlıklı nefes almalarını engellemenin ve gelecekte kronik sorunlara yol açabilme riskinin göz ardı edilmesinin “bilimsel” temelini sormak mesleki değil insani görevimiz.

Alınan tam kapanma kararı ile esnaf küçük ve orta ölçekli işletmeler açlığa mahkum edilmişken 15 Mayıs 2021 tarihinden itibaren Hong Kong, Çin, Tayvan, Vietnam, Avustralya, Yeni Zelanda, Singapur, Tayland, Güney Kore, İsrail, Japonya, Birleşik Krallık, Letonya, Lüksemburg, Ukrayna, Estonya’dan kara, hava, deniz yolu ile Türkiye’ye gelen kişilerin Türkiye'ye girişlerde PCR testi istenmemesinin o anlı şanlı Bilim Kurulu tarafından nasıl önerildiğini sormak vatandaşlık görevimiz.

Hasıl-ı kelam, AVAZTÜRK olarak küresel bir kurgunun parçası olmayacak ve daha çok sorular soracağız.

Artık bir salgınla mücadelenin dışına çıkıp topluma korku ve gelecek kaygısı pompalayan tiyatroya dönüşen süreci, sürecin arkasındaki küresel aklı ve bu aklın yerel işbirlikçilerini tek tek ifşa etmek için her türlü çabayı sergileyeceğiz.