BEN HEP SAHADAYDIM DA YA SİZİ KİM SÜRDÜ SAHAYA?

ZİHNİ ÇAKIR

104 Emekli Amiralin 4 Nisan tarihinde yayınlamak üzere hazırladığı “muhtıra niteliğindeki bildiriyi”, AVAZTÜRK ve şahsıma yönelik saldırılarla farklı bir mecraya çekme gayreti artık organize bir hal aldı.

Bu saldırıların sebeplerini tek tek sıralamadan önce neden “muhtıra niteliğindeki bildiri” tanımını kullandığımızı aktarayım.

Tıpkı 12 Eylül 1980 askeri darbesinin 1 No’lu bildirisinde olduğu gibi; “Yüce Türk Milleti” diye başlayan bildirinin sondan üçüncü paragrafında yer alan “…TSK'nın, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir” vurgusunu çok masumane bir ifade olarak yorumlamak mümkün değildi. Bir tek, geçmişte darbeler “gerçekleştikten” sonra yayınlanan “bildirilerin” hemen hepsinde yerini koruyan “koruma ve kollama görevi” ifadeleri “unutulmuştu”.

Yine “Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir” ifadelerinde açık ve net bir “parmak sallama” hadsizliği yer alıyordu.

Bildiriye imza atanların hemen hepsi sözde rahatsız oldukları konularla ilgili istedikleri televizyon kanalında tepkilerini dile getirebilecek konfora sahipken, bazılarının ise aktif siyasi kimlikleriyle bu açıklamayı yapabilecek imkanı varken bildirinin altına “E. Amiral” sıfatını eklemelerinin bir esbab-ı mucibesi vardı elbette.

Bu arada; emekli Amiraller arasında imza için ilk dolaşıma sokulduğunda yayınlanması için belirlenen tarihin 6 Nisan 2021, bildirinin hitabının da “Basın Duyurusu” olduğunu bildiriye imza atmayan bazı emekli Amirallerin açıklamalarından öğrendik. Hatta Emekli Tümamiral Semih Çetin, metnin WhatsApp üzerinden kendisine Ergun Mengi tarafından 3 Nisan 2021 günü sabah saatlerinde geldiğini, bildirideki imzacılar listesinin 1’inci sırasında yer alan Mengi’nin “biz bir süredir bir metin üzerinde çalışıyoruz” dediği metinde tarihin 6 Nisan 2021, hitap şeklinin de “Basın Duyurusu” olduğunu Halk TV’de katıldığı bir canlı yayında ifade etti.

Çetin aynı yayında, “Şimdi demek ki ben bu bildiriyi imzalamış olsam orada 6 Nisan yazıyor, yayınlanırken 4 Nisan olarak düzeltilip yayınlanacak” ifadelerini kullandı.

Ben de ekleyim, “Basın Duyurusu” yerine de “Yüce Türk Milleti” eklenmiş olarak yayınlandı.

Aynı programda konuk olan eski Askeri Hakim Ahmet Zeki Üçok ise söz konusu değişikliklerin, bildiriye darbe çağrışımı verdiğini, bunun açık bir provokasyon olduğunu dile getirdi. Üçok aynı konuşmalar içerisinde, “Bütün darbelerin metni de Yüce Türk Milletine diye başlıyor. Yani literatür o” ifadelerini kullandı.

Ben bu sözler üzerine telefonla katıldığım programda, Üçok’a, söz konusu metnin savcılığın elindeki metin olduğunu, bu metne darbe çağrıştırdığı gibi ifadelerin, savunduğu arkadaşlarını töhmet altında bıraktığını belirtince de, “Benim arkadaşlarım değiştirmişse hiç töhmet altında bırakmam, direk olarak suçlarım yani” şeklindeki beyanları hala söz konusu yayının YouTube kayıtlarında mevcut, isteyen açıp izleyebilir, dinleyebilir.

Kendilerinin bile “Yüce Türk Milleti” hitabıyla başlayan bir metnin bir cumartesi gece yarısı yayınlanmasının “darbe çağrıştıracağını” kabul ettiği bir yerde, haklı olarak “muhtıra niteliğinde bildiri” manşeti atan AVAZTÜRK ve şahsıma, bu ifadeler ve o metni yayınladığımız için neden saldırılıyor peki?

Neden bildiri ile ilgili KUMPAS algısı oluşturmaya çalışanlar, bildirinin savcılık soruşturmasına konu maddi delil niteliğindeki AVAZTÜRK’ün de yayınladığı son halini görmezden gelip, imzası istenenlere gönderilen ve “Yüce Türk Milleti” hitabı yerine “Basın Duyurusu” hitabının olduğu, 4 Nisan tarihi yerine 6 Nisan tarihinin atıldığı "taslak metin" üzerinde tepinip, bu çerçevede bir savunma stratejisi izliyorlar?

Çünkü kendileri de biliyor ki; bu bildiri metni düpedüz muhtıra niteliğinde bir metin.

Bu metin millet iradesine parmak sallayan, Türk Silahlı Kuvvetlerine ayar vermeye çalışan bir metin.

Dahası bu metin, amacı itibarıyla, bir yandan Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki egemenlik alanının daha da genişleme olasılığından duyulan rahatsızlığın TSK ve Deniz Kuvvetlerine fitne sokmaya yönelik reflekse dönüşmesini içeren, öte yandan Rusya ve ABD’nin Karadeniz’deki “ısınan savaşında” Türkiye’nin bulunduğu stratejik pozisyonu konsolide etmeye yönelik Atlantik Ötesi Aklın ürettiği bir metin.

Bu metni hazırlayanlar, hazırladıkları ilk taslaktan sonra ülkeyi gerecek, bir kaos iklimine sürükleyecek ifadeleri ince ince bir nakış gibi taslak metne işleyip son haliyle de dolaşıma sokmuşlar.

O toplam 104 olan emekli amiralin kahir ekseriyeti de Erdoğan ve AK Parti düşmanlığından körelmiş gözlerle bu detayı görmezden gelerek, Erdoğan düşmanlığında ve TSK’nın bu milletin değerlerine düşman görüntüsünden çıkıp bu milletin değerleriyle kucaklaşan bir görüntüye bürünmesine katkı sağlayan son dönemdeki adımlardan duydukları rahatsızlıkta buluşup bildiriye onay vermiş.

Şimdi soruyorum; bu karanlık bir planın yansıması olan bildiriyi yayınlamanın nesi kumpas?

Kumpası, Atlantik Ötesi Aklın ürünü olan bu bildiriyi hazırlayanlar mı kurmuş oluyor yoksa bal gibi de haber değeri olduğu için yayınlayan bizler mi?

Şimdi “Atlantik Ötesi Aklı da nerden çıkardın?” diyeceksiniz.

Muhtemeldir, bir de bundan ötürü linç yiyeceğim ve AVAZTÜRK ile şahsıma saldıracaklar.

Ama yok öyle yağma!

Bakın emekli Amiral Semih Çetin’in Halk TV canlı yayınında bildiriyi neden imzalamadığına dair sarf ettiği sözlerin vurucu olan bölümlerini aynen aktarayım:

“Işık Koşaner istifa ettikten sonra yerine gelen bütün kadro inanılmaz yanlış kararların altına imza attı. Nedir bunlar? 2012-2013-2014 senelerinde Balyoz sanıklarını peyder pey emekli ettiler. Peki bunların yerine terfi ettirdikleri ne oldu? O sanıkların yerine terfi ettirilen, amiraller için söylüyorum, diğerleri için de benzer durum var, terfi ettirilen amirallerin yüzde 90’ı 15 Temmuz’da Fetullahçı darbenin elemanı aktörleri oldular…

Şimdi bu dönemde bu kararların, yani söylediğim yanlış kararların altına imza atan birkaç amiral, bu duyuruyu imzalamış. Ben bunu görünce bunu imzalamayacağımı söyledim ve grupta da olayı bitirdim.

Birkaç kişi yani. Bir elin parmakları kadar diyebiliriz buna.”

Bu enteresan açıklamalar üzerine soruyorum; AVAZTÜRK ve şahsıma yönelik saldırılarla, emekli Tümamiral Semih Çetin’in işaret ettiği o “bir elin parmakları kadar olan” emekli amirallerle onları ORGANİZE EDENLER mi örtülmek isteniyor?

AVAZTÜRK ve şahsım hedef alınarak bir kumpas algısı yaratılırken, Atlantik Ötesi Aklın izlerini taşıyan bu isimler “kollama ve koruma” altına mı alınıyor?

Yazıma koyduğum başlık net: Ben hep sahadaydım da ya sizi kim sürdü sahaya?

Üstelik ben bu devletin dara düştüğü her dönemde sahadaydım. Çünkü bir Türkmen olarak, devlet dara düştüğünde başını uzatan bir öğretiyle yetiştim ben.

Tekrar soruyorum; peki sizi kim sürdü sahaya?

Doğu Akdeniz’de egemenlik alanını daha genişletme stratejisi Türk Silahlı Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri üzerinden hayata geçirilmişken, kuzeyimizde sular savaş gemileriyle ısınırken, güneyimizde Türkiye ile vekalet savaşında görevlendirilmek için PKK unsurlarına bir devlet kurulma çabası sergilenirken, ülkeyi kaosa ve kargaşaya sürükleyerek yaşanan küresel gelişmelere karşı KÖRLEŞTİRME amacı taşıyan böyle bir bildiriyi, akabinde de sizi kim sahaya sürdü ha, kim?

Tek başımıza da kalsak, bizden görünenler, devleti ve milleti hedef alan böylesine bir kirli plan karşısında mal mal bakmayı, siz sünepeler ve 5. Kol faaliyeti yürüten fonlu medyanın öne sürdüğü manipülatif verilerle süreci okuma ahmaklığını seçse de biz sizi de sizi sahaya süren Atlantik Ötesi Aklı da ifşa edene kadar SA-VA-ŞA-CA-ĞIZ…