Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yöneticisi Doç. Dr. Cevdet Uğur Koçoğulları, beyin ölümü ilan edildikten sonra uyanan hiç kimse olmadığını belirterek, "Bu yanılgı, toplumda koma ile beyin ölümü tabirlerinin karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Beyin ölümü yasal olarak deklare edildikten sonra geri dönüşü olmayan bir süreçtir." dedi.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Koçoğulları, beyin ölümünün çoğu zaman aileler için çok zor bir durum olduğunu söyledi.
"Destekler durdurulursa kısa bir süre içinde tüm organ fonksiyonları kaybeder"
Beyin ölümünün, hastanın kalp, akciğer ve diğer organlarının desteklenmesine rağmen beyin fonksiyonlarını tamamen, geri dönüşsüz şekilde yitirmesi şeklinde tanımlandığını ifade eden Koçoğulları, "Ailelerin, yakınlarının içinde bulunduğu bu durumu anlaması ve diğer insanlar için yaşam olabilecek organ bağışı seçeneği hakkında bir karara varması önemli." diye konuştu.
Koçoğulları, beyin ölümüne ilişkin şu bilgileri verdi
"Beyin ölümü, beyin, beyincik ve tüm yaşamsal merkezlerin bulunduğu beyin sapının fonksiyonlarının geri dönüşümsüz olarak yok olması durumudur. Beyin ölümü koma veya bitkisel hayat tabirleriyle aynı şey demek değildir. Beyin ölümü, tıbbi ölüm halini ifade eder. Beyin ölümünün geliştiği durumda kalp, böbrekler, akciğer ve karaciğer, solunum ve yaşam desteği sağlanması halinde kısıtlı bir süre daha çalışmaya devam eder. Ancak bu destekler durdurulursa kısa bir süre içinde tüm bu organ fonksiyonları da kaybedilir. Beyin ölümünün tanınması ve tanımlanması kritik bir süreçtir. Beyin ölümünün doğru, eksiksiz ve zamanında tanımlanması büyük önem taşımaktadır."
"Beyin ölümü ilan edildikten sonra uyanan hiç olmamıştır"
Koma ve bitkisel hayatla, beyin ölümünün aynı kavramlar olmadığına dikkati çeken Koçoğulları, şöyle devam etti:
"Koma ve bitkisel hayat tabirinin altında beyin sapı fonksiyonlarının hala olduğunu gösteren bulgular vardır. Kişinin solunumu ve muhtemelen bazı organ fonksiyonları hala beynin kontrolü altındadır. Ancak beyin ölümünde beynin hiçbir fonksiyonu kalmamıştır. Beyin ölümü ilan edildikten sonra uyanan hiç olmamıştır. Bu yanılgı, toplumda koma ile beyin ölümü tabirlerinin karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Beyin ölümü yasal olarak deklare edildikten sonra geri dönüşü olmayan bir süreçtir. 'Öldüyse neden kalbi hala atıyor?' diye sorulabilir. Kalp, beyin fonksiyonlarını göstermiyor olsa da oksijen desteği sağlandığında kısıtlı bir süre daha atmaya devam eder. Bu süreç geri dönüşümsüz olduğu için nihayetinde kalp duracak ve tüm organlarda fonksiyon bozukluğu gelişecektir. Hastanın yasal, tıbbi ve geri dönüşümsüz olarak öldüğü andan, kalbinin durduğu ana kadar olan bu dönem, organ bağışıyla başka insanlara ışık olunabilecek bir süreçtir. Bağışlanan her organ, yapılan her nakil aslında kurtarılan bir hayatı ifade eder."
"Beyin ölümü klinik tanısının üç temel bulgusu var"
Koçoğulları, bu dönemde, sürecin tanısının kesin olması gerektiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Beyin ölümü kesin tanısı için, beyin hasarına yol açan hastalık veya süreçlerin ulaşılabilecek bir tedavisi olmamalı veya tüm tedavi girişimlerine yanıtsızlık bulunmalıdır. Hasta anestezik ilaçların, bilinç düzeyini etkileyebilecek ajanların, elektrolit dengesizliklerinin ve metabolik bozuklukların etkisinde olmamalıdır. Bunların yanında diğer tıbbi gereklilikler sağlandıktan sonra beyin ölümünün temel bulgularının değerlendirilmesine geçilir. Beyin ölümü klinik tanısının üç temel bulgusu derin koma durumu, beyin sapı reflekslerinin kaybolması ve solunum yokluğu testidir."