Bin yıl utanacaksınız

Sosyolog / BETÜL BAYKAL DİNÇ

Darbe, siyasi iktidarın güç kullanarak veya güç kullanma tehdidiyle, yasal olmayan yollardan değiştirilmesidir. Darbelerin bozuk adalet anlayışında,  zanlı veya suçlu yoktur “düşman“ vardır. İç düşman kavramı böyle bir zihniyetin gereği halka enjekte edilmiştir.

Türkiye 1990’lı yıllardan itibaren yapılan yerel ve genel seçimlerde Refah Partisi’nin yükselen grafiği takip edilmiş, Refah Partisinin temsil ettiği Milli Görüş çizgisi Devleti yıkmaya yönelik tehdit olarak algılanmıştır.

28 Şubat süreci her ne kadar 28 Şubat 1997 tarihindeki MGK kararlarıyla fiilen başlamış görünse de, gerçekte başlangıcı daha gerilere gider.

28 Şubat müdahalesinde asker silahı değil basını kullanmıştır. Bu yüzden 28 Şubat müdahalesi klasik askeri müdahale şablonlarından farklıdır.

Bakmayın siz “yetmiş yıldır iktidara sağ partiler “ geldi laflarına!

Türkiye’yi “ 28 Şubat 1997’ye götüren sürecin aslında Refah Partisi’nin birinci çıktığı 24 Aralık 1995 gününün gece yarısında başladığını görürsünüz.

Erbakan’ın Başbakan olmaması için askerde kıpırdanma başlamıştır bile.

Yetmiş sene boyunca hangi partinin iktidara geleceğine, neyi yapıp neye yapamayacağına koalisyonlara bile asker karar verirdi.

26 Haziran 1996’da kuruldu Refah-yol…

Toplam on bir ay hüküm sürdü.

Ya sonra…

Teamüller gereği Cumhurbaşkanı Demirel’den hükümet kurma görevini alan Erbakan’a o sıra DYP’nin başında bulunan Tansu Çiller ve ANAP’ın tepesinde ki Mesut Yılmaz’dan “hayır” yanıtı gelir önce.

Diğer yandan birbirlerine yakın oy alan ANAP ve DYP koalisyon görüşmelerine başlarlar.

Türkiye’de siyaset kurumunu askerin dizayn ettiği yıllardı o yıllar.

Koltuğa önce Yılmaz oturacak, Çiller’de Başbakanlık sırası gelene kadar hükümete girmeyecekti.

53. Cumhuriyet Hükümeti anayol-sol böyle kurulmuştu a dostlar!

Bu iki parti zorlama ile de olsa hükümeti kurdu ama sürekli kavga etmekten hiç usanmadılar.

Birbirinden nefret eden iki lider DSP’nin de desteği ile koalisyon kurmak üzere anlaştılar.

Bu durumu gören Refah Partisi meclise sürekli yolsuzluk dosyaları getiriyordu.

Tedaş, Tofaş…

Tofaş’ın arkasından Çiller’in malvarlığı ile ilgili ikinci skandal ve soruşturma önergesi ve malum Parsadan ve örtülü ödenek belgesi.

Parsadan yargılandı ve mahkum oldu.

Örtülü ödenek Başbakan’ın haysiyetine emanet ediliyor, ülke soyulup soğana çevriliyordu.

Peki bunca “ yolsuzluk “dosyasında adı geçenler yargılandı mı?

Ne gezerrr.

Çiller örtülü ödenek belgesini Başbakanlık belgesini Yılmaz’ın sızdırdığını düşünüyor, Yılmaz şapa oturmam diyor.

Karanlık günleriydi Türkiye’nin!

Anayasa mahkemesi DSP’nin anayol hükümeti için yapılan güven oylamasında verdiği “ çekimserlik “ kararını güvensizlik sayınca DYP’de hükümetten desteğini çekti ve kurulduktan üç buçuk ay sonra bu hükümette tarihe karıştı.

Bir gecelik faiz oranları yüzde yüz elliyi buluyor, ülke enflasyonla, faizle soyuldukça soyuluyordu. Sonra Refah Partisi lideri Erbakan oturdu koltuğa.

Erbakan’ın ilk icraatı işçiye, memura ve emekliye zam yapmak oldu.

Memura Temmuz ayında önce %50 zam, her ay enflasyon oranında maaş artışı, Ocak 1997’de %30 daha zam ve devamında toplam da %130 artış sağladı.

Yani Erbakan gelmeden önce yüz lira alan bir memur refah-yol hükümeti geldiğinde iki yüz otuz lira alıyordu. Aynı şey işçi ve emekliler için de geçerliydi.

Herkesin alım gücü artmıştı.

Devletin parasının faizle emperyalistlere akması önlenmiş, oluşturulan havuz sistemi ile bütçede artış sağlanmıştı. Cumhuriyet tarihinin en başarılı hükümetlerinden biriydi refah-yol.

IMF’ye hiç başvurmadan önce büyük kaynaklar yarattılar, tam %9 büyüme sağlarken vatandaşa hiç görülmemiş oranda maaş artışı sağladılar ve tabi bunun bedelini çok ağır ödediler!

Çünkü faiz lobisinin, onların burada ki uzantıları ve işbirlikçilerinin, banka ve medya baronlarının hiç hoşuna gitmemişti bu durum!

Hemen Müslüm Gündüz’ler, Fadime Şahin’ler, Ali Kalkancı’lar kendilerine “aczmendi” diyen, sokakta asaları ile yürüyen tipler türettiler.

Bunların bir kısmının daha sonra devlette çalıştıkları ve “ dönemin derin devleti “ tarafından kullanıldıkları çıkacaktı ortaya…

Medya, asker, eğitim ve siyaset kurumu ellerindeydi, ülkemizi uzun yıllardan beri sömüren emperyallerin.

Refah- yol hükümetini devirebilmek için “siyaset” ayağında Hüsamettin Cintonik (pardon) Cindoruk’a adında sözde “demokrasi” olan Demokrat Türkiye Partisi (DTP) isimli bir parti kurdurdular önce…

Bu parti DYP içinden bazı milletvekillerini kendisine çekerek refah-yol’u güçsüz kılacaktı!

DTP’nin kuruluşu “28 Şubat’ın “ en önemli organizasyonuydu.

Daha sonra Başbakan’ı Mesut Yılmaz olan elli beşinci hükümete, Ecevit’lerin DSP’si ve Hüsamettin’in DTP’si destek verecekti. DTP hiç seçime girmeden iktidar olmuştu.

Katıldığı ilk seçimde binde 58 oy alabildi.

Kurulurken Ankara ve Bursa’da ki yöneticileri tezeğe koşan sinekler gibi üşüştüler DTP’ye …şimdi nasıl koşuyorlar Akşener’e!

Önce dindarların partisiyle koalisyon yapmamaları için diğer partiler tehtid ediliyor, buna engel olunamayınca “ paralel devlet devreye” giriyor, aczmendiler, çakma cemaatler, şeyhler devreye giriyor, Refah Partisi’ne post-most değil resmen darbe çekiliyor.

Derin devlet fetöye “beceremediniz artık gidin “diye demeçler verdiyor, 28 Şubat bin yıl sürecek diyerek binlerce insanı mağdur ettiler.

Bu topraklarda inancı gereği bin yıldır yazma takan, başına başörtüsü takan insanlar aşağılandı, birden “devlet düşmanı” oldu.

Milyonlarca insan fişlendi, ikna odaları kurularak başörtülü öğrencilere psikolojik baskı uygulandı, pantolonu kırışık bu adam namaz kılıyor diyerek ötelendi.

Kavakçı o gün Meclis’e girerek büyük bir ön yargı ve yazılı olmayan tüm dinamikleri yıkarak bu halkın istediği gerçekleri Meclis’in gözüne gözüne sokmuştur.

Türk halkı önüne sandık her geldiğinde “had bildirmeyi “ uygulamalı olarak göstermiştir. Hani bazen balık hafızalı derler ya Türk Milletine yalandır o!

Değerlerine saldıranları asla unutmaz bu millet tekrar tekrar çarpar zorbaların suratına.