Bir “değer” mücadelecisi: Zeynep Efetürk

NUR SÜMEYRA

Bir öğretmenden beklenen nedir? Yeni nesillere ilkin değerlerimizi öğretmesi ve onları canı gibi sevip, bilmesidir değil mi? Nedir o değerler? Bayraktır, vatandır, dini ve kutsal değerler ve sembollerdir, İstiklal Marşımızdır, vatanın bölünmez birliği ve bütünlüğüdür. Millet olmanın önemidir, vatana ve millete karşı iç ve dış tehditlere dikkat çekerek öğrencilerin şuurunu ayakta tutmaktır. Bu saydığım değerler çoğaltılabilir. Ama temel bu çerçevededir.

Zeynep Efetürk, bir polis kızı. Başı kapalı, son derece hanımefendi, şuurlu bir öğretmenimiz. Sosyal medyadan tesadüfen hikayesine denk geldiğim bu öğretmenimizin başına gelmeyen kalmamış. Peki, niçin? Sırf bu değerleri koruduğu için. Sırf bu değerlere karşı olunduğunu hissettiği anda itiraz ettiği için. Daha korkuncu ne biliyor musunuz? Zeynep öğretmen darp edilmiş. Belirttim. O bir hanımefendi. Üstelik başı kapalı bir hanımefendi. (Lütfen bu vurguyu yanlış anlamayın. Benim nazarımda kadın kadındır, bu türde bir ayrıma pozitif bir ayrımcılık da olsa karşıyım. Bunu vurguluyorum çünkü dindar olduğu zannedilen insanlar tarafından darp edilmiş.) Bir kadına bu muamele nasıl olabilir? Bir öğretmene bu muamele nasıl olabilir? Bir kadın öğretmene sırf değerlerini savundu diye bu darp yani şiddet nasıl olabilir? Benim aklım almıyor doğrusu. Oysa bu dindar insanların aklı ve vicdanı almış böyle bir durumu. Ki Zeynep öğretmeni darp etmişler.

Zeynep Öğretmen, o dönemlerde başı kapalı öğretmenlik yapmak mümkün olmadığı için devlette değil de özel sektörde çalışmayı tercih ediyor. Başı kapalı öğretmenlik yapabileceği çeşitli okullarda görevler alıyor. (Zeynep Öğretmen Fetö okullarında hiç çalışmadığını, Fetö’den oldum olası hiç haz etmediğini belirtiyor.) En son görev aldığı okul, Ankara’da Zehra Okulları adında bir okul. İşte, yaşadığı hadise bu kurumda başına geliyor. Zeynep Öğretmenin canını sıkan bazı olaylar bu kurumda daha önceden de yine meydana geliyor ama tam da Sayın Cumhurbaşkanımızın “İstiklal Marşımız, bizim mutabakat metnimizdir” dediği 12 Mart 2016 tarihinde mesele değişik bir biçim alıyor. Fakat bunun öncesi var. Çanakkale zaferinin yıldönümü olması münasebetiyle de Zeynep Öğretmen bir tiyatro oyunu sahnelemek istiyor. Ancak okul müdürü, metinden “vatan sağ olsun” ve “millet” gibi ifadelerin tamamının kaldırılmasını istiyor. Bu isteğin sebebi de hayli ilginç. Bu ifadeler taraf bildiriyormuş! Elbette Zeynep Öğretmen bundan geri adım atmıyor ve durumu okulun yönetim kurulu üyesine bildiriyor. Ve bekliyor. Ancak ne hikmetse okul yönetiminin tavrı Zeynep Öğretmene karşı iyice karşıt bir hal alıyor. Okulun kurucu temsilcisi olan şahsın (aynı zamanda bu şahıs Zeynep Öğretmeni darp eden kişi), İstiklal Marşımızla ilgili sözlerine şahit olan Zeynep Hanım, artık dayanamayıp, işini kaybetme pahasına kurumu şikayet ediyor. Bu noktada Zeynep Öğretmenin bizzat beyanını size aktarıyorum: “12 Nisan 2016 günü okula müfettişler geldi ve 15 Nisan 2016 günü asılsız isnad ve iftiralarla dolu İş Sözleşmesi Fesih İhbarnamesini imzalamadığım için okul kurucu temsilcisi Fuat Ayan tarafından darp edilerek işten atıldım.” Bu kişi Sayın Cumhurbaşkanımızın “İstiklal Marşımız bizim mutabakat metnimizdir” dediği gün öğretmenlerle yapmış olduğu toplantı esnasında ‘’ İstiklal Marşı’nı okurum okumam Allah’ın emri mi’’ diyen kişi. Ve burası bir okul. Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı, Türkiye’nin başkenti Ankara’da bulunan bir okul. Zeynep Öğretmen darp edilecek kadar bu şahıslara ne demiş ya da ne yapmış olabilir sizce? Üstelik o bir hanım. Zeynep Öğretmenin nezdinde bu kinin, bu şiddetin sebebi ne? Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığına bağlı, başkent Ankara’da bulunan bir okulda İstiklal Marşı’na itiraz edecek hakkı nereden buluyorsunuz, bu itirazınıza itiraz eden bir hanım öğretmeni darp edecek hakkı nereden buluyorsunuz? Elbette bu noktadan sonra Zeynep Öğretmen hukuki süreci başlatmış. Ancak küstahlığa bakın ki, karşı dava açmışlar. 50.000 TL’lik Manevi tazminat davası. Zeynep Öğretmen de aynı şekilde manevi tazminat davası açmış. Şubat’ta bu davalar görülecek, umuyorum adalet yerini bulur.

Şimdi, sizleri Zeynep Öğretmenin bizzat kendi ifadeleriyle baş başa bırakmak istiyorum.

“Beni anlayacağınızı umarak bu süreçteki anlayamadığım tuhaf sessizliği birilerinin bana açıklamasını bekliyorum. Başkentimizde bir kadın öğretmen darp ediliyor. Medyamızın çoğu sessiz. Milli Eğitim Bakanlığı sessiz. Alperenlerden oluşan Eksen Eğitim Sendikası dışındaki sendikalardan açık bir şekilde ses yok, destek yok. Darp edilen her kadının yanında olan kadın derneklerinden tutun yetkililere kadar hiç kimseden açıkça bir destek yok.. Yani sanki bu süreci ben kendim için yaşadım. İnanın bugüne kadar görüştüğüm kişilerden sadece bu duruma sebep olanlara engel olun dedim ve bizden bir şey istiyor musun diyenlere şahsım olarak bir beklentim yok dedim.”

“Çocuklarımızın değerlerimizden uzak olmaması için gösterdiğim çabayı hiçbir yetkili kurum umursamadı.”

Başta ifade etmiştim, bir öğretmenin ilk vazifesi, yeni nesillere ilkin değerlerimizi öğretmesi ve onları yani değerlerimizi canı gibi sevip, bilmesidir. Zeynep Öğretmen bunu yapmış. Ne eksik ne fazla. Değerlerimizi öğretmiş, değerlerimizin zedelenmeye çalışıldığını görünce bir mücadele içine girmiş. Soruyorum size, yanlış mı yapmış? Zeynep Öğretmenin sitemlerini okudunuz. Sizce haksız mı?