Sağlıklı ve uzun yaşamın formülünü hepimiz merak ediyoruz. Biyolojik yaşımızı geri almak mümkün mü? Bu sorunun cevabını arayan bilim insanları, genlerimizin yanı sıra, çevresel faktörlerin de genler üzerindeki etkisini incelemeye aldı. Veriler de oldukça ilginç. Örneğin, iyi beslenme, hava koşulları, temiz gıda ve hareketli yaşamın, kalıtsal etkilerinin de DNA kadar önemli olduğu ortaya çıktı.
Bu konuda daha fazla bilgi almak için Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Eda Tahir Turan ile bir röportaj gerçekleştirdik. Prof. Dr. Turan, genlerin sağlık, hastalık ve yaşlanma üzerindeki rolünü ve gen-çevre etkileşiminin nasıl çalıştığını anlattı.
Genler Kaderimiz mi?
Genler bizim asıl biyolojik mirasımızdır. Genlerimiz, bir takım hastalıklara olan yatkınlıklarımızı, nasıl yaşayacağımızı, sağlıklı ya da hasta olacağımızı belirliyor. Ama bunlar tek başına değil. Genler çevresel faktörlerle de etkileşiyor ve bu etkileşim, gen-çevre etkileşimi olarak adlandırılıyor. Burada çok farklı kombinasyonlar var ve çok da derin bir araştırma konusu. Çok sık gördüğümüz hastalıklar, diyabet, hipertansiyon, nöropsikiyatrik hastalıklar hep bu gruba giriyor. Yani genlerin yatkınlık yaratıcı etkileri var, koruyucu etkileri var ve bir de çevresel faktörü var.
Bu etkileşimi araştırma konusu devam ediyor. Yani aslında şunu söyleyebiliyoruz herhalde; genler kaderimiz değil, çevresel faktörler de etkili. Evet, bir önemi var mutlaka ama kader değil diyebiliyor muyuz?
Şimdi kader bizim konumuzdan uzak. Benim bilimsel olarak benim konumda bizzat bir koku yani hani daha çok felsefi, dini, işte bir takım inançlarla belirleniyor. Bilim ise doğa olaylarını araştırıyor, gözlemsel deneyler yapıyor ve neden-sonuç ilişkisini bulmaya çalışıyor.
Kader olduğu durumlar var genlerin. Yani eğer hani bu şu kader anlamında bahsediyorsak, şimdi örneğin ülkemizde, bizim coğrafyamızda çok sık görülen talasemi, işte Akdeniz anemisi hastalığında, mutasyonu taşıyorsanız, iki tane mutasyona, bir anneden biri babadan gelecek şekilde, bu sizin ne yazık ki kaderiniz oluyor. Çünkü herhangi bir çevreye girerseniz girin, o genetik yapınız değişemiyor. Ancak erken tanı yöntemleri, işte önlemler ve bu ülkemizde de bu uzun yıllardır yapılarak çok ciddi seviyede azalma görüldü. Böyle bir sürü hastalık ve durum var burada. Yani o anlamda genler bizim mirasımız ama diğer hani şu an çok popüler olan konular, bu etkileşimi etkileşimden bahsediyor.
Gen-Çevre Etkileşimi Nasıl İşliyor?
Mesela şöyle bir örnek vereyim; mesela şüpheli bir genetik test diyelim ki A gene isim söylemiyorum, A gene diyorum. A geninde bir mutasyon, bir çeşitlilik var. Toplumu tarıyorsunuz, %10 insanda bu var. Ama sonra profesyonel futbolculara diyelim bakıyorsunuz, o profesyonel futbolcuların arasında %20’si bu geni taşıyor. O zaman dönüp diyorsanız ki A genindeki bu çeşitlilik profesyonel futbolcu yapıyor. Ama şöyle düşünün; profesyonel futbolcuların yüzde sekseni o geni taşımıyor ve bir sürü insan da o geni taşıyarak profesyonel futbolcu olmuyor. Yani bu etkileşim bazen böyle meteoroloji uzmanlarına şey demek istiyorum ama hava tahmini gibi olabilir; bazen tutuyor, bazen tutmuyor. Hatta hani meteoroloji çok daha ilerledi de hani piyango demek belki daha uygun; bazen tutabilir, bazen tutmayabilir.
Bu etkileşimin nasıl işlediğini anlamak için moleküler düzeyde çalışmalar yapılıyor. Genlerimiz DNA dediğimiz molekülden oluşuyor ve DNA’nın üzerinde de epigenetik dediğimiz işaretler var. Bu işaretler DNA’nın açılıp kapanmasını, yani genlerin çalışıp çalışmamasını kontrol ediyor. Bu işaretler de çevresel faktörlerden etkileniyor. Örneğin stres, beslenme, sigara, alkol gibi faktörler epigenetik işaretleri değiştirebiliyor ve bunun sonucunda da genlerin ifadesi değişebiliyor.
Bu da sağlık ve hastalık üzerinde önemli etkiler yaratabiliyor. Örneğin obezite, kanser, Alzheimer gibi hastalıklarda epigenetik mekanizmaların rolü olduğu gösterildi. Ayrıca yaşlanma sürecinde de epigenetik işaretlerde değişimler oluyor ve bunlar da yaşlanmanın belirtilerine neden olabiliyor.
Biyolojik Yaşımızı Geri Almak Mümkün mü?
Biyolojik yaşımızı geri almak mümkün mü sorusuna gelirsek; bunun için çok kanıt elimizde yok. Yani mümkün olduğunu düşünmüyorum. Genler çok araştırma konusu, önemli de bir konu ama biyolojik yaşımızı geri almak için tek başına yeterli değil.
Biyolojik yaşımızı geri almak için çevresel faktörleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Çünkü çevresel faktörler hem genlerimizi hem de epigenetik işaretlerimizi etkileyebiliyor. Bu da biyolojik yaşımızı belirliyor. Biyolojik yaşımız, kronolojik yaşımızdan farklı olabiliyor. Yani kaç yaşında olduğumuz değil, kaç yaşında göründüğümüz ve hissettiğimiz önemli. Biyolojik yaşımızı ölçmek için de çeşitli yöntemler geliştirildi. Bunlardan biri de epigenetik saat dediğimiz yöntem. Bu yöntemde, epigenetik işaretlerin değişimine bakarak, biyolojik yaşımızı hesaplayabiliyoruz.
Biyolojik yaşımızı geri almak için yapabileceğimiz şeyler var mı? Evet, var. Çevresel faktörleri iyileştirmek, sağlıklı beslenmek, egzersiz yapmak, stresten uzak durmak, sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıklardan kaçınmak, biyolojik yaşımızı olumlu yönde etkileyebilir. Ayrıca bazı ilaçlar, takviyeler veya tedaviler de biyolojik yaşımızı geri almak için kullanılabilir. Ancak bunların etkinliği ve güvenliği konusunda daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.
Biyolojik yaşımızı geri almak mümkün olmasa da, en azından yavaşlatmak veya durdurmak mümkün olabilir. Bunun için de gen-çevre etkileşimini iyi anlamak ve buna göre davranmak gerekiyor. Genlerimiz bizim mirasımız ama çevremiz bizim seçimimiz. Sağlıklı ve uzun bir yaşam için hem genlerimize hem de çevremize iyi bakmalıyız.