CHP’li Cem Yılmaz

NUR SÜMEYRA

Ben ya da Ayşe, Fatma, Ahmet, Mehmet, Hüseyin, Işınsu veya Berkcan veya kısaca halk, hayata başlarken, kariyer planlarken, hedef belirlerken, şunu demeyiz; “hayatımın bir döneminde bir stand-up’çı olsun, komedyen olsun, bir şarkıcı olsun, adı da şu olsun.” Ama mesela bir Cem Yılmaz hayata başlarken, kariyerini planlarken, hedef belirlerken; “Ayşe, Fatma, Ahmet, Mehmet, Hüseyin, Işınsu ve Berkcan’a yani kısaca tüm halka ulaşayım” der. Böyle başlar her şeye.  

Aman efendim, halk için sanat değil, sanat için sanat, böyle niye desin? Diye itiraz edecekler olabilir. Fakat bunu bir Fazıl Say diyebilir. Çünkü hakikaten icra ettiği sanattır ve hitap ettiği kesim de belirli bir zümre olabilir. Yaptığı sanatın değeri yüksektedir de zaten herkesten takdir görmek gibi bir kaygısı yoktur. Onun da burada hedefi yaptığı sanata herkesin bir gün ulaşması olabilir fakat bunun için tüm halk bana ulaşsın diyerek, piyano eşliğinde mesela “dam üstünde un eler” diye tuhaf bir tınıyı seslendirmeyebilir. Çünkü açıktır ki bu halkı yukarı çekmez, bu onu da sanatını da aşağı çeker. Ancak bir gün Fazıl Say, Muhyiddin Abdal’ın “İnsan İnsan” dizelerine bir müzik yapar, halkı da kendi dar zümresini de bir noktada buluşturur, işte o zaman sanat hem sanat için hem de halk için yapılmış olur. Bu tamamen kendi tasarrufundadır. Fakat Cem Yılmaz –bana göre ölçüleri bir Fazıl Say’a göre değişkenlik göstermekle birlikte sanatçı olsa da- olağanüstü, çocukluğundan itibaren bir müzik aletini çalmaya yönelik ya da bir herhangi bir sanat dalında harikalık üretmediği için zaten yola halk için sanat hedefiyle çıkmış olmalıdır. Daha net ifadeyle, Fazıl Say para kazanma kaygısı olmadan yola çıkmıştır, ister dinlerler ister dinlemezler umursamazlığına, halka ulaşmamışım çok da tın demeye bu yüzden hakkı vardır, ancak Cem Yılmaz için para birinci ve öncelikli hedeftir. Sanatı daha sonra bunun üzerine gelmiştir, o ayrı bir konu. Yani kendisinin de defalarca vurguladığı gibi para Cem Yılmaz için mühimdir. Parayı verecek olan ise halktır. Yıllarca ama yıllarca vermiştir de. Yani Cem Yılmaz bir parça istihzayla, üstelik gösterilerinin bir parçası haline getirerek, halkın dilinden “seni çıkardığımız gibi indirmesini de biliriz” diye işi hafife alsa da, bu bir gerçektir. 

Salgın öncesi miydi, yoksa başları mıydı net hatırlamıyorum, mesela benim iki kız kardeşim, eşleriyle birlikte Cem Yılmaz’ın İstanbul’daki son gösterisine gittiler. İndirimli olarak aldıkları halde bilet, kişi başı 215 TL. Dört kişi, 860 TL. Gerçekten iyi para. Hiçbir şekilde, bugüne kadar başörtülülerle herhangi bir teşriki mesaisi olmayan, son derece titizlikle uzak duran Cem Yılmaz için sakıncası var mıydı bilemiyorum ama iki kardeşimin de başı kapalı. İkisi de apolitik ama başları kapalı. Hani CHP’li Fikri Sağlar başörtüsünün siyasi sembol olduğunu düşünüyor ya, acaba Cem Yılmaz da aynı düşünüyor mu merak ediyorum. Çünkü Cem Yılmaz, son zamanlarda ısrarla ve ısrarla CHP ile birlikte anılmak için elinden geleni yapıyor. Fazıl Say –böyle bir çabası olmadığı halde- böyle anılmakta da bir sakınca görmeyebilir. Yukarıda da belirttiğim gibi kendisinin herkese ulaşayım gibi bir çabası yok. Ne para için ne de başka bir sebeple. Ama yine yukarıda bahsettiğim gibi Cem Yılmaz’ın var. Hem para için hem de icra ettiği sanatlar itibariyle. Sinemaya geçiş yaptığında onlarca salonda birden gösterime giren bir filmini herkes izlesin ister değil mi? Fakat Fazıl Say bir salonda, yalnızca bir salonda icra eder sanatını. Öyleyse bir kere daha altını çizelim, Cem Yılmaz’ın hedef kitlesi halkın tamamı. 

Şu son haftaya kadar Cem Yılmaz’ı koruyan, lütfen üzerine gitmeyin, linç etmeyin, bazı konularda bir sanatçı duyarlılığıyla bazı meselelere tepki veriyor olabilir, lütfen sanatçıları rahat bırakın diye savunan bir insanım. Israrla ve ısrarla. Buna sosyal medya şahit. Hatta eziklikle suçlandım, o tarafa (!?) yaranmaya çalışmakla suçlandım ama vazgeçmedim. Bunu sadece Cem Yılmaz için yapmadım, Okan Bayülgen için de yaptım Şahan Gökbakar için de. Çünkü toplumsal meselelerde toplumun vicdanıyla ortak hareket etmek, onların sesi olmak bir sanatçı için doğru olandır. Kaz Dağları mesela, bunlardan biridir. Bunlarda hiçbir şey yok. Sorun şurada; Sanatçı zaten hayata, diğer insanlara, politikacılara karşı duruşuyla muhalif bir bakış açısına sahiptir. Olmalıdır. Ancak bizim bazı sanatçılarımız muhalifliği bu geniş yelpazede değerlendirmeyip, dar bir çerçevede tutuyor. Bu sanatçılarımıza göre muhalif olmak, muhalefet partileriyle birlikte hareket etmek demek. Bu sığ bakış açısı sonucu muhalefetin hiçbir yanlışını görmedikleri gibi, hazıra konup, muhalefet ne derse –doğru veya yanlış araştırmadan- peşlerinden gidiyorlar. Oysa sanatçı muhalefete de muhaliftir, bütünüyle siyasete de muhaliftir. Bu bir münevver için de geçerlidir. Fakat bu demek değil ki hiçbir sanatçı doğruyu alkışlamasın, iyi olanı övmesin veya desteklemesin. Ki bana göre asıl erdem, kötüye kötü demek değildir, onu herkes der. İyi olana ne kadar karşıt görüşlün olursa olsun iyi diyebilmektir. Hele bazı noktalarda ortak paydamız; vatanımız söz konusuysa, Fazıl Say da Cem Yılmaz da Uğur Işılak da bu paydada birleşebilmelidir. Ancak muhalifliğe sadece muhalefetin penceresinden bakınca, bu konularda maalesef bazı sanatçılarımızın çıtı çıkmıyor. Fakat ben buna da hüsnü zanla yaklaştım. İşte denildi ki, Cem Yılmaz halkın sanatçısı, bugüne kadar ne şehitlerimiz hakkında bir şey dedi ne de PKK’yı kınadı. Dedim ki, ben Cem Yılmaz’ın bunu art niyetle yaptığını düşünmüyorum, her konuda konuşmak zorunda değil. Apolitik davranabilir. Oysa meselenin apolitikle ne alakası var? Tamamen vatan odaklı bir mevzuu. Benim ötekim, yukarıda parantez içinde şaşırdığım gibi o tarafım bu tarafım olmadığı, sadece vatanım ve milletim olduğu için hep birleştirici olmaya çalışırım. Özellikle söz konusu olan sanatına saygı duyduğum sanatçılarsa. Fakat Cem Yılmaz bir süre sonra sadece halkın büyük bir kısmını değil, benim gibi düşünenleri bile elinin tersiyle itmeye başladı. Yani beni bu düşüncelerimde ve hüsnü zannımda boşa çıkardı ve hayır ben apolitik değilim, -gerek imalarıyla gerek görselleriyle- bal gibi de politiğim ve CHP’liyim demeye getirdi. Olabilir, her sanatçının, muhalif bakış açısı çerçevesini daraltsa da bir politik görüşü olabilir. Fakat şu olamaz: Yukarıda da belirttiğim gibi bir sanatçı muhaliflik konusunu sırf muhalefet partileri üzerinden sergilemeye başlamışsa, muhalefetin yanlışlarını da üstlenmeye başlamıştır. Bu sanatçı tanımıyla bağdaşmaz. Artık muhalefetin her yanlışı da onun hanesine yazılmaya başlar. Bunun Fazıl Say gibi bir sanatçıdan götüreceği çok şey olmaz, zümresi bellidir zira, ancak bu, Cem Yılmaz’dan mesela hem maddi hem manevi anlamda çok şey götürür. O partiyle, o siyasi görüşle özdeşlemeye başlamıştır ve zaten hayatına, kariyer planlarına, “hayatımda bir komedyen olsun, o da Cem Yılmaz olsun” diye başlamayan ve mesela PKK’dan nefret eden Ayşe, Fatma, Ahmet, Mehmet, Hüseyin’i kendi kendine ittiği için elinde kalan Işınsu ve Berkcan’la yetinmek zorunda kalır. (Çünkü bir noktadan sonra Ayşe, Fatma, Ahmet, Mehmet ve Hüseyin bu adam her konuda görüş belirtiyor ama niye PKK’ya tek laf etmiyor, bir kere bile Eren Bülbül için mesaj paylaşmıyor diye dikkatini çekmeye başlayabilir. Çünkü sanatçı bir anlamda halkın vicdanıysa ve halkın vicdanının sesiyse, halk bunu da bekler. Sanatçısı olarak gördüğü ve maddi manevi destek verdiği bir sanatçıdan beklemesi de gayet doğaldır.) 

Hayatta ötekisi olmayan, milletine o taraf bu taraf diye bakmayan birisi olarak, son kez uyarmak istedim. Gerisi kendi bileceği iş. Belki piyano öğrenmeye başlar ve bir Fazıl Say olur da sanatı sanat için yapmaya başlar. Bilemem. Aksi halde, ne kadar hafife alsa da Cem Yılmaz’ın bu halka da halkın alkışlarına da ihtiyacı var.