15 Temmuz’dan sonra daha yoğun olmakla birlikte uzun süredir tartışmaların odağına oturtulan, Yönetim Kurulu Başkanı olduğu SADAT üzerinden “paramiliter örgüt kurma”, “Erdoğan’a Özel Ordu hazırlama” gibi ithamlarla hedefe oturtulan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı SADAT Yönetim Kurulu Başkanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tarıverdi, Cumhurbaşkanlığı Beştepe Külliyesindeki odasının kapılarını AVAZTÜRK’e açtı.
AVAZTÜRK Genel Yayın Yönetmeni Zihni Çakır ve Haber Koordinatörümüz Necdet Pekmezci’nin sorularını cevaplandıran Tanrıverdi, SADAT’ın kuruluşunu tetikleyen koşulları, SADAT’ın görev ve misyonunu, 28 Şubat döneminde FETÖ’nün rolü ve o dönem TSK’daki mütedeyyin kadrolara uygulanan tasfiyelerin kodlarını, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ne zaman ve nasıl tanıştığını Türk basınında ilk kez AVAZTÜRK’e açıkladı.
Kamuoyunun 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’cü olduklarını öğrendiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başyaveri ve Yaverleriyle ilgili dikkat çeken ayrıntıyı, 28 Şubat cuntasının temellerinin 1984 yılında nasıl ve kimler tarafından atıldığını, Erdoğan’ın, 2010 yılında kendisine Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanı listesi gönderen FETÖ’nün bütün planlarını ters yüz edişini, Ergenekon ve Balyoz Davalarını, 15 Temmuz gecesi yaşananların bilinmeyenlerini, Türkiye’nin Afrin başta olmak üzere Suriye’de yoğunlaşan Ortadoğu’daki askeri politikasını, ve FETÖ ile mücadelede gelinen noktayı hiç bilinmeyen yönleriyle AVAZTÜRK’e anlatan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve SADAT Kurucu Başkanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin Genel Yayın Yönetmenimiz Zihni Çakır ve Haber Koordinatörümüz Necdet Pekmezci’ye verdiği röportajın ilk bölümünde üzerinde en çok spekülasyon üretilen, 15 Temmuz sonrası Erdoğan’a yönelik saldırıların enstrümanı haline de getirilmeye çalışılan SADAT gerçeğini okuyacaksınız.
İşte Batı medyası ve içerdeki uzantılarının SADAT ile ilgili ürettikleri komplo teorilerini yerle bir edecek, SADAT’ı hedef alan saldırılarının dehşete düşüren asıl sebeplerini ibretle okuyacağınız o röportajın ilk bölümü…
ZİHNİ ÇAKIR: Sayın Tanrıverdi, üzerinize en çok gelinen, 15 Temmuz’dan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da hedef alan saldırıların enstrümanı yapılmaya çalışılan SADAT nasıl doğdu, SADAT’ın açılımı tam olarak nedir?
ADNAN TANRIVERDİ: 1996 yılıydı, Silahlı Kuvvetlerdeki görevimin son yılı. Sırp-Bosna savaşı yeni bitmiş. 95’in aralığında Dayton anlaşması yapılmış. Temmuz’da Genelkurmay’dan grup grup Generaller Bosna’ya bölgedeki askeri hadiseleri yerinde görmesi için gezi tertiplenmişti, biz de 10 kişilik general grubuyla oraya gittik. Bir askeri uçakla gittik, hatta 7 saat sürdü Romanya üzerinden, uzun bir yolculuktu. Çetin Doğan da o zaman Genelkurmay Harekât Başkanıydı. Yolda giderken bir olay anlattı.
“Amerikalı bir Savunma Danışmanlık şirketi Genelkurmay’dan kendi şirketlerinin bünyesine muvazzaf bir asker vermesini talep etti” dedi. Biz de niteliğini sorduk, ‘Karacı, Denizci, Havacı hangisi’ diye… ‘Fark etmez’ demişler. Sonra öğrendik ki, bu firma MPRI ‘Military Prefessiyonal Resources Incorporated’ diye bir firma. Bu firma, rahmetli İzzet Begoviç’e gitmiş, Bosna ordusunu biz kuralım eğitelim donatalım ve size teslim edelim demiş. Ben de biz verdik mi buraya temsilci diye sordum, verdik dedi. Bu arada Rahmetli Begoviç, ‘Türkiye kabul ederse olur’ demiş. Yani Türkiye razı olursa olur demiş, onun üzerine ben sordum, biz de verdik mi diye. Verdik deyince, ABD’li şirketin teklifine vize vermiş durumuna düştüğümüzü düşündüm. Zor duruma sokmuş olabiliriz düşüncesiyle oraya gittik.
Bosna Coğrafyasını bilirsiniz engebeli ormanlık bölge. Askeri harekât bakımından zırhlı birlik harekâtına müsait olmayan bir bölge, buna rağmen hep zırhlı birlik kurmuşlar. Tabi savunma danışmanlık şirketleri o zaman revaçta değildi. Ben aşağı yukarı 32 yıllık askerlik hayatımda, hep ordular devlete bağlıdır, devletin kontrolündedir. Dolayısıyla askeri Literatürümüzde böyle özel askeri şirketler yer almamıştı. Fakat bu benim üzerimde büyük etki yaptı. Yani Amerikalı emekli askerlerden oluşmuş bir şirket ordu kuruyor, eğitiyor, donatıyor ve ülkeye teslim ediyor, arkasından danışmanlığı falan da devam ediyor. Ve o ülke kurduğu ordu ve danışmanları vasıtasıyla ülkeyi kontrol ediyor. Bundan 1 ay sonra kadrosuzluktan emekli oldum.
Emekli olduktan sonra 28 Şubat sürecini biliyoruz, emekliliğim 96 Ağustos’u. 97’de 28 Şubat oldu. 28 Şubat öncesinde ve sonrasında Silahlı Kuvvetlerden geniş bir şekilde inançlarından dolayı insanlar tasfiye edildiler. O tasfiye edilenlerin çoğunu tanıyorum. Yani birliğimde görev alanlar da vardı. Dolayısıyla onlara sahip çıkma ihtiyacını duyduk ve onları toparladık, dernekleştirdik, haklarını, hukuklarını arama gayreti ile birlikte bu şirketlerim mevcudiyeti ve faaliyetleri, hep aklımım bir kenarında bulundu.
• NECDET PEKMEZCİ: Burada ben bir araya girmek istiyorum. 28 Şubat süreci… Sizde bir burukluk oldu mu? Kadrosuzluktan emekliye sevk edildiniz.
ADNAN TANRIVERDİ: Evet, Oldu tabi.
• NECDET PEKMEZCİ: Bunu neye bağlıyorsunuz? Gündemde olan bir 28 Şubat davası var. Ancak bu davanın bir kumpas olduğunu düşünenler de var?
ADNAN TANRIVERDİ: Peki, önce SADAT’ın kuruluş safhasını bitirelim. Sonra sorunuza geçelim…
Sonuç itibarıyla 2009 olduğunda ‘Kiralık Ordular-Özel Askeri Şirketler’ adında bir kitap yayınlandı. 1996’da ben gidip de MPRI şirketinin Bosna’daki eserini gördüğüm gibi, Kitabın yazarı Peter Warren Singer da Birleşmiş Milletler gözlemcisi olarak Bosna’ya gelmiş. Çok etkilenmiş. 2009’a kadar bu kitabın bilgilerini toplamış ve yayınlamış. Şimdi bu kitabı okuduğumuz zaman.
ABD’nin İslam ülkelerinde ve 3. Dünya ülkelerinde 70’ten fazla Özel Savunma Danışmanlık Şirketi faaliyet gösterdiğini görüyorsunuz. Bunların her biri 5 milyon dolardan fazla sermayesi olan, 1000’den fazla çalışan nitelikli emekli askeri olan şirketler. Her birinde ondan fazla emekli General var. Dolayısıyla bu şekilde, mesela Suudi Arabistan’da 5 tane Amerikan Savunma Danışmanlık şirketi aktif olarak faaliyet gösteriyor. Bunun bir tanesi Kralın muhafız birliklerini eğitiyor, donatıyor, yönetiyor.
Birisi Kara Kuvvetlerini, birisi Harp Akademilerini. Başka bir şirket Hava Kuvvetlerinin ve Hava Savunma Kuvvetlerinin Bakım Onarım sistemlerini, başka bir şirket Deniz Kuvvetlerinin Bakım Onarım Sistemlerini yönetiyor. Aşağı yukarı 7 bine yakın askerin organize olmuş bir şekilde, Kral’dan tutalım bütün resmi makamlara danışmanlık yaptığını düşünürseniz Suudi Arabistan’ın, ABD’nin iradesi dışında bir hareket yapma imkânı olmadığı ortaya çıkıyor. Bunu tespit ettiğimiz zaman, ben de Silahlı Kuvvetlerin çok değişik yerlerinde görev yaptım. İkinci Dünya Harbinden sonra bağımsızlıklarını kazanmış ülkelerin köklü askeri geleneği olan ülkelerin desteğine ihtiyaç olduğu anlaşılıyor.
Bizim Silahlı Kuvvetlerimizin de köklü askeri geleneği var. Dolayısıyla bu dava, yani Silahlı Kuvvetlerden inançları nedeniyle çıkartılan arkadaşların oluşturduğu platformda biz bu derdimizi ortaya koyduk. Dedik ki biz de emekli askerleri organize etmeliyiz. Dış politikamıza uygun olarak ülkemizin ihtiyaç duyduğu veyahut dostluk ilişkisi kurduğu ülkelere devlet bazında biz de onların ihtiyaç duyduğu danışmanlık, eğitim özel konularda veya askeri malzemelerinin tedariki konusunda yardımcı olalım.
Ne yapalım, nasıl olabilir, dernek mi olalım, vakıf mı olalım, şirket mi olalım derken hizmet alıp vereceğiz dolayısıyla şirket olmamız lazım ve bir şirket kurmaya karar verdik. İsmi Ne olacak; Savunma Danışmanlık. Bir kısaltma bulalım buna derken bir arkadaşımız SADAT Savunma Danışmanlık dedi… SADAT paylaşılınca başka bir arkadaşımız ‘bu Arapça Seyyidler anlamına gelir’ dedi. Öyleyse burada kalalım dedik. Yani bilinçli değil ama tevafuken SADAT kısaltmasında karar kılındı. Sonra da bunu bir proje haline getirdik.
Tabi sermaye lazımdı. Arkadaşlara SADAT bir misyon şirketi olmalı, misyonumuz da İslam ülkeleri arasında ortak savunma sistemini ve İslam ülkelerinin ortak Savunma Sanayi üretimini oluşturmak olmalıdır dedim. Yani bugün bir ülke eğer bağımsız olduğunu iddia ediyorsa, Savunma Sanayi açısından da bağımsız olması gerek. Başkasının silahıyla başkasına kafa tutulmaz. O bakımdan bu iki misyonu birleştirerek şirketimizi kurmayı kararlaştırdık.
Sermaye için de arkadaşlara dedik ki amacımız kazanç olmayacağına göre, kaybettiğiniz zaman üzülmeyeceğiniz bir miktar hisseyle katılarak ve Anonim Şirket olarak şirketimizi kuralım. Ve tüzüğümüzü hazırladık falan… Tabi sonra uzun bir süreç yaşadık. Yani yetkili kime nereye gitmişse şirket sözleşmesi, duyulan hayret ve endişeden kaynaklanmış olsa gerek, önüne götürdüğümüz herkesin elinden düştü; siz bunu yetkiyi nereden çıkartıyorsunuz, bu silahlı kuvvetlerin işi…
Yani Dünyadaki özel askeri şirketlerin, örneğin Amerika’nın özel mevzuatı var. Kendi dış politikasının bir enstrümanı olarak kullanıyor bunu. Ve 90’lı yıllardan itibaren onlarda bu şirketler kurulmaya başlamıştı. Yani bizim yadırgamamız da normal. Ve genelleştirme de Kiralık Ordular kitabı ile oldu. Sonuçta ilk defa, tabi Bakanlar Kurulu’na meseleyi gönderdik. Yani böyle bir şirket olması lazım, biz böyle bir girişim yapıyoruz, böyle tek bir şirketle falan Türkiye’nin ulusal menfaatleri karşılanmaz, buna hem müsaade edin, hem de böyle şirketlerin sayısının çoğalması için teşvik edin, şeklinde girişimlerde bulunduk.
SADAT böyle çıktı ortaya. Şeffaf, web sitesinde yapmak istediğine ve imkan kabiliyetlerine açıkça yer verilmiştir. Hangi faaliyetleri yapabileceğimiz orada açıklanmış vaziyette. Fakat Okyanus ötesinden tahrik edilerek bir kısım muhalefet ve yahut ta bizim hani ideolojik olarak bizim düşüncelerimizi benimsemeyen bürokratik çevreler, bu bilgileri ulaştırdığımız bir kısım merkezlerin de sızdırmasıyla bir menfi propaganda başladı. Hala devam ediyor. Sırayla söylüyorlar. Ama SADAT devletler bazında, yani dost devletlerle, Türkiye’nin iyi ilişkilerde bulunduğu İslam ülkeleriyle, başka ülkelerle ilişkimiz yok, İslam ülkelerinin devlet bazında silahlı kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu eğitim ve donatım hizmetlerini yapan bir şirkettir.
• NECDET PEKMEZCİ: Peki kaç kişilik bir kadro var?
ADNAN TANRIVERDİ: Yani şimdi alınan projeye göre… Türkiye’de herhangi bir faaliyeti yok. İhtiyaç duyan ülkenin kendi mevzuatı dâhilinde o ülkenin farz edelim Özel Kuvvetlerinin eğitimi ile ilgili bir proje… Onun ihtiyaç duyduğu kadar, proje bazlı istihdam var. Ama kadrosu 10 kişilik bir kadro yani aşağı yukarı. Yani şirketin merkezde normal çalışır kadrosu 10 kişiye iniyor-çıkıyor.
• ZİHNİ ÇAKIR: Yani hem eğitmen olarak hem stratejist olarak mı?
ADNAN TANRIVERDİ: Hayır, bunlar sadece planlama safhasında hizmet verenler. Ama ilgili ülkeler için proje bazlı, emekli askerler organize edilerek, ihtiyaç duyulan branşlardan emekli askerlerle sözleşmeler yapılarak ihtiyaç karşılanıyor.
• NECDET PEKMEZCİ: Bunlar sözleşmeli mi efendim?
ADNAN TANRIVERDİ: Sözleşmeli tabi. Sözleşmeli, diyelim ki o ülkeyle bir proje yapılmış, projenin bir bedeli var. O bedele göre kaç kişi orada istihdam edeceği belli oluyor. Bu istihdam için gerekli ücretler de onun içerisine konmuş şekilde. Dolayısıyla sözleşmeli gidiyor orada hizmetini yapıyor ondan sonra da görevi bitiyor.
• NECDET PEKMEZCİ: Peki burada risk bölgeleri de var. Ya da sıradan bile olsa bir şehitlik ve ölüm hali söz konusu. Burada bir tazminat söz konusu mu?
ADNAN TANRIVERDİ: Sözleşmeler var tabi. Yani yaralanma şehitlik olursa tazminatın ne olacağı personelle yapılan sözleşmede yer alıyor.
• NECDET PEKMEZCİ: Peki hangi ülkeler var, İslam ülkelerinde?
ADNAN TANRIVERDİ: Ticari bir şirket olduğu için ve ilişkide olunan ülkelerin mahremiyeti de dikkate alındığında bu konuda açıklama yapmayı uygun bulmuyorum.
• ZİHNİ ÇAKIR: Peki o birliktelik ya da projeler eğitim noktasında mı yoksa strateji noktasında mı?
ADNAN TANRIVERDİ: Her seviyede var. Yani diyelim ki SADAT’tan Silah üretim fabrikalarının modernizasyonunu istiyorlar. SADAT o noktada o elemanları, mühendisleri vesaire tedarik ediyor, modernizasyon planı yapıyor. O safha safha gidiyor. Tabi bu arada o ülke ile Milli Savunma Bakanlığımız da irtibatlandırılıyor. Bizim kendi Savunma Sanayi fabrikalarımızla müesseselerimizle irtibat kurduruluyor. İlgili Ülkelerden aşağı yukarı her hafta bir ekip geliyor, ziyaretler yapıyorlar, eğitimlere katılıyorlar, istişare yapıyorlar. Ülkemizden de o ülkelere heyetler gidiyor.
Mesela şimdi Savunma Sanayi müsteşarlığından bir ekip bir ülkeye gidecek. O ülkede ne yapılabilir, projenin oradaki ayağını görüyorlar. Dolayısıyla, aynı zamanda Türkiye’nin o ülke ile Savunma Bakanlığı hatta devlet başkanlığı bazında, mesela bir ülkede 6 tane proje var Türkiye ile 3 tanesi SADAT projeleri. Demek istediğim, devlet bazında da irtibatı sağlayacak, arada tutkal olacak münasebetleri daha seri şekle getirecek bir fonksiyonda.
• NECDET PEKMEZCİ: Peki komutanım muvazzaf askerlerden, subaylardan da faydalanıyor musunuz, Savunma Bakanlığıyla proje bazlı da olsa?
ADNAN TANRIVERDİ: Hayır yok. Şimdi mesela diyelim ki o ülkenin muvazzaf askerleri, mesela iki hafta önce 3 korgeneral 1 tümgeneral rütbesinde bir grup geldi. O grup ziyaretlerde bulundu. Aynı zamanda bizim Emniyet Genel Müdürlüğümüzün tesislerini ziyaret ettiler. Bu resmi ziyaretler sonuç itibarıyla. Onlardan eğitim vesaire konularında ne yapıyoruz diye gördüler ve talepleri oldu. O talepleri resmi kurumlardan karşılayabileceklerini karşılıyorlar zaten. Karşılayamayacaklarını SADAT sağlıyor veya bizim buradaki temsilcimiz SADAT’tır diyorlar. İşte ilişkilerin pekişmesi sağlanıyor. Kurumlar arası diyalog ve ortak hareket imkanı gelişiyor. SADAT bir noktada Türkiye ile ilişkili ülke kurumlar arasında tutkal vazifesi görüyor.
• NECDET PEKMEZCİ: Yani anladığım kadarıyla burada sadece emekli askerler değil polisler de var.
ADNAN TANRIVERDİ: Tabi, emekli askerler ve emekli emniyet mensupları var.
• NECDET PEKMEZCİ: Peki komutanım bu kamplar meselesi… Sizin yabancı devletlerle İslam ülkeleriyle anlaşmanız var. Şirket olarak eğit donat faaliyeti veriyorsunuz. Peki gerek bizim TSK ya da başka bir devlet adına Türkiye’de, açık sorayım ÖSO içerisinde eğittiğiniz unsurlar var mı?
ADNAN TANRIVERDİ: Yok.
• NECDET PEKMEZCİ: Neticede İslam ülkelerine bu hizmeti veriyorsunuz. Yani Milli Savunma Bakanlığı geldi dedi ki ben şurada bir eğitime ihtiyacım var, şu kadar adam şu para senin orada şu eğitimi yap, ya da Suudi Arabistan ya da Katar ya da diğer ülkeler… Hiç yaptınız mı? Çeçenistan deniyor mesela…
ADNAN TANRIVERDİ: Şimdi bizim 5201 ve 5202 sayılı Savunma Sanayiinin Kontrolü ve Güvenliği ile ilgili iki kanunumuz var. Bu 5201 sadece Savunma Sanayi ürünü olanların listesini yayınlar, 5202 Sayılı Kanun da bu ürünlerin üretimi ve dağıtımının güvenliğinin nasıl sağlanacağını ve kontrolünün nasıl yapılacağını düzenler.
Biz SADAT’ı kurduğumuz zaman dediler ki siz savunma sanayii üreticisi değilsiniz. Bu yasalar savunma sanayii üretimini kontrol ediyor. Hizmet sektörüsünüz. Kontrol dışındasınız, dolayısıyla siz bu kanuna tabi değilsiniz dediler. Biz bu kanuna Savunma Sanayi Hizmet sektörünün de oluşması için teklif koyduk, Meclis’te şu anda. Dolayısıyla bunun dışında 6136 sayılı kanun ve başka kanunlarla Türkiye sınırları içerisinde silahlı eğitim vermeye Silahlı Kuvvetlerden başkası yetkili değildir.
• ZİHNİ ÇAKIR: Peki bu dediğiniz teklif kanunlaşırsa o yetkiyi alacak mısınız?
ADNAN TANRIVERDİ: Evet. Yani Devletin kontrolünde olacak. Şöyle diyelim; 5201 ve 5202 sayılı kanunlarda önerdiğimiz teklif yasaya dâhil edilirse, SADAT benzeri şirketler de teşvik edilmelidir. Devlet bu hizmeti dış politikanın bir enstrümanı olarak, dost ülkelerin hizmetlerine sunabilecek. Türk Silahlı Kuvvetlerine nasıl görev alıyorsa bunu da öyle bir kontrol sistemi içerisine koysun. Bu ihaleye gir veya girme desin, şirketler danışsın, şu ülke şöyle bir ihale yaptı, giriyorum, gir-girme desin. Girsin. Hatta bu kanun çıkarsa biz normal bir askeri kışla gibi, bir garnizon gibi tahsis edilmiş tesisler oluşturabilsinler, denize kısına, ormana sahip olsun.
Dost ülkelerin uçak pilotu dahil, helikopter pilotu dahil, karacı, denizci, komando, Su altı Tahrip elemanı, ‘SAT’ Komandosu hepsi bu tesislerde yetiştirilebilmelidir. Türk Silahlı Kuvvetlerine kursa gelir gibi buraya gelsin ve bu kurs da devlet tarafından kontrol edilsin ve bu ihtiyacı olan ülkelere biz Türkiye olarak verelim. SADAT verir, başka şirket verir ama mevzuat olarak önü açılsın. Böyle teklifimiz var ama bu kanunlaşmadı dolayısıyla böyle bir imkân yok şu anda yurt içinde bu eğitim faaliyetleri yapılmıyor. Talep eden ülkelerin kendi iç hukuk mevzuatına uygun olarak kendi ülke ve tesislerinde yapılmaktadır.
ÖSO’ya gelince… Albay Riyad El Esad ÖSO’yu kurmaya çalışıyordu. Özgür Suriye Ordusunun kurucusudur. Hatay’daki bir mülteci kampındaydı. Biz SADAT olarak 3-4 arkadaşla 21 Şubat 2012 tarihinde, bu kampa bir ziyarette bulunduk. Burada görüştük. Gördük ki bunlar Suriye Silahlı Kuvvetlerinde yardımcı sınıflarda görev yapmışlar. Yani muharip sınıftan değiller. Zaten Esad muharip sınıflara kendi mezhebinden olmayanları almamış. Albay Riyad Esat ile görüştüğümüz zaman henüz daha Suriye muhalefeti organize değildi.
Albay Riyad El Esat para istedi, silah istedi, malzeme istedi, Türkiye bana bunu versin dedi. Biz de silah malzeme Esad’ın depolarında var gidin oradan alın, ama eğitim ve danışmanlık hizmeti istiyorsanız Silahlı Kuvvetler bunu verebilir.
Bir rapor hazırladık Milli Savunma Bakanlığına ve Başbakanlığa gönderdik ve raporda bunların organize olmaları lazım, organizasyondan sonra eğitimi gerekir, bunları Silahlı Kuvvetlerimiz organize eder ve eğitirse 6 ay içerisinde mukavemet gücüne ulaşırlar, SADAT yetkilendirilirse 1 sene içerisinde sonuç alınır, dedik. Bu teklife itibar edilmedi ÖSO sahipsiz kaldı. Onun dışında İhvan-ı Müslim’inin Suriye dışında etkinliği vardı. Suriye’de tabanları yoktu. Muhalif Siyasi cenah ayrı telden askeri cenah ayrı telden çalıyordu.
Kongreler düzenlediler. İstanbul’da buluşmaya çalıştılar. Biz ferdi olarak onlara bu kritik dönemde kim lider olacak, asker sivillere mi bağlı olmalı yoksa siviller askere mi bağlı hareket etmeli, kimin nasıl hareket etmesi gerektiği hususlarında tavsiyelerde bulunduk. Onun dışında SADAT’ın, ne ÖSO’yu, ne de Suriye muhalefetini, ne de başka bir örgütü eğitmekle ilgili aktif bir faaliyeti olmamıştır.
• NECDET PEKMEZCİ: Peki Riyad Esad’ın isteğini size yani SADAT’a verselerdi nerede eğitecektiniz peki?
ADNAN TANRIVERDİ: Suriye’de… Orada kamp kurup eğitecektik. TSK’den emekli olmuş, branşlarında ihtisas sahibi askerleri, ihtiyaç duydukları her sahada danışman ve eğitici olarak ÖSO’ya bağlı gruplarda görevlendirecektik. Bu danışman ve eğiticiler vasıtasıyla ÖSO önce mukavemet harekâtı yapabilecek şekilde, daha sonra da düzenli ordu haline getirilerek çok etkin bir konuma ulaştırılabilecekti. İl ve ilçelerde ÖSO’ya bağlı merkezi ve mahalli yönetimler iş başına süratle getirilebilecekti. ABD, NATO, İran, Koalisyon Güçleri Rusya ve El Nusra Suriye’ye gelmeden, DEAŞ, PYD ve diğer radikal örgütler oluşmadan, Suriye muhalefeti otoritesini kurup bir yıl içinde Suriye’ye hâkim olabilecekti.
Bu gün gelinen noktada 400 binden fazla kişi hayatını kaybetti, 14 milyon insan yerlerinden yurtlarından oldu, 3,5 milyonu Türkiye’ye olmak üzere 5 milyon insan komşu ülkelere göç etti. Eğer Ülkemizin SADAT benzeri şirketleri olabilseydi, Devletimizin kontrolünde ancak uluslararası hukukta sorumlu olmayacak şekilde, Suriye meselesine erkenden müdahil olunabilir ve bu kadar insan zulme maruz kalmadan Suriye istenen demokratik bir yönetime kavuşabilirdi.
Umuyorum ki, Ülkemizde Savunma Sanayi Hizmet sektörü oluşacak. Devletimizin kontrolünde özel askeri danışmanlık şirketleri kurulabilecek. Ülkemizin etki ve ilgi alanlarında devletimizin kontrolünde dost ülkelerin savunma ve güvenlik sorunlarının çözümünde aktif rol oynayacaklar. Türkiye, ASRİKA (Asya-Afrika) merkezli Osmanlı Coğrafyasında etkin bir süper güç olarak Dünya siyaset sahnesinde hak ettiği yeri alacak. SADAT da bu gün yaptığı mücadele ile Türkiye ‘Özel Askeri Şirketler’ tarihindeki müspet yerini alacaktır.
YARIN: 28 Şubat döneminde FETÖ’nün rolü ve o dönem TSK’daki mütedeyyin kadrolara uygulanan tasfiyelerin kodları…