Gerçeğin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Ve hiç şüphem yok ki; 21 aylık Ahmet Davutoğlu hükümetleri döneminde, başta CHP ile koalisyona yönelik “istikşafi” görüşmeler ve “makul uzlaşı” turları olmak üzere “yeni bir çözüm süreci” denemeleri de ortaya çıkmayı bekleyen gerçeklerle dolu.
Zannedersem bunlardan ilkinin sinyali, PKK’nın siyasi kanadı HDPKK’nın Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan geldi.
Demirtaş sözüne itibar edilecek biri değil elbette. Ancak sözlerine dair muhatapların “tekzip” ya da “tevile” başvurmamış olması, var olan bir ateşin tütmeye başladığına işaret.
HDPKK Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, PKK’yı kumanda eden üst aklın merkezlerinden Brüksel ziyaretinde, BBC Türkçe’ye konuşmuş. Demirtaş’ın açıklamaları içerisinde önemli bir detay var.
Muhtemelen bunu bizim mahalle medyasında -sorgulamak için de olsa- kimse görmeyecek.
Demirtaş, BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamasında, dönemin hükümeti ile Kandil arasında bir diyalog sürecinin yürütüldüğünden söz ediyor.
Hani şu Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’ın şiddetle karşı çıktığı, “PKK 2013 şartlarına dönerse” temennisini dile döktüren önceki dönemleri kastediyor Demirtaş.
Kullandığı ifadeler aynen şöyle: “Şırnak, Yüksekova, Nusaybin'de şehirlere yönelik operasyonlar başlamadan önce, 'bu konuda bir çözüm bulunabilir mi' diye bir diyalog yürütüldü hükümet ve Kandil arasında.”
Demirtaş’ın, dönemin hükümet yetkilileri tarafından hiçbir yalanlama gelmeyen açıklamasındaki en önemli ayrıntı ise, bu sürecin bileşenlerinden birinin HDPKK olmadığı. Demirtaş’a göre, süreç hükümet temsilcileriyle “bazı sivil kesimler” arasında sürmüş.
Bunu da aynen aktardığım şu cümlesinden anlıyoruz: “Bu, doğrudan bizim aracılığımızla yapılan bir çalışma değildi. Ama biz de yardımcı olduk. Bu konuda hükümet temsilcileriyle bazı sivil kesimler görüşmeler yaptılar."
Hatırlayın o dönemi.
DAVUTOĞLU "10 GÜNDE 4 MASA KURDUM" DEMİŞTİ
“Suriye’yi Destekleme Konferansı” kapsamında Londra’ya giden dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu gidiş yolunda, uçağında yer alan gazetecilere yaptığı açıklamada, “Ben son 10 gün içinde 4 masa kurdum” demişti.
Bu açıklamayı da, Davutoğlu hükümetinin en kritik kararlarını ilk duyuran isim olan Serpil Çevikcan 5 Şubat 2015 günü Milliyet Gazetesi’ndeki köşesine taşımıştı.
Demirtaş’ın “hükümet ile Kandil arasında kurulduğunu” iddia ettiği diyalog bu masalardan birinde mi gerçekleşti bilmiyoruz tabi.
Ancak; o diyalog süreci hangi “sivil kesimler” üzerinden yürüdü bu çok önemli.
Bu tür diyaloglara şiddetle karşı çıktığımız, PKK’nın Avrupa’daki temsilcileriyle görüşmeleri deşifre ettiğimiz ve son olarak da “PKK’nın 2013 Mayıs şartlarına dönmesi durumunda her şeyin konuşulacağı” temennisini gündeme getirdiğimiz için bizzat sayın Davutoğlu tarafından, grup toplantılarının gelenekselleşen fitneci söylemiyle hedef yapılmış, linç ettirilmiştik. Hatta bizzat kendisinin, “fitnecileri takip ettirdiği” açıklaması üzerine, AVAZTÜRK ekibinden üç kişinin telefon trafiklerinin dosyalandığına, teknik ve fiziki takibe alındığımıza dair duyumlar almıştık.
Sayın Davutoğlu, sağ ve sol omzundaki meleklerin hazırladığı dosyalarla yetinmemiş, başka dosyalara mı ihtiyaç duymuş, yoksa onu 4 Mayıs’taki ‘son’a iten işgüzar danışmanları durumdan vazife mi çıkarmış, bunu bilmiyoruz. Ancak; ortaya çıkmak gibi bir huyu olan gerçekler döküldükçe, bilhassa çözüm süreci heveslerine karşı duruşumuzda ne kadar haklı olduğumuz da görülecek belli ki.
Ama haklılığımızı ispatlama derdinde değilim. Burada takıldığım asıl konu, tekzip ve tevil gelmeyen Demirtaş’ın iddialarındaki “diyalog” sürecinin hangi “sivil kesimlerin” aracılığıyla yürütüldüğü…
Umarım bu “sivil kesimler” Davutoğlu’nun görevi bırakmadan önce gerçekleştirdiği Şanlıurfa ve hani şu “önlenen bir suikastın” gölgesinde kalan Konya programlarında, Davutoğlu’na yakın isimlerle doğrudan temas kurduğu öne sürülen “siviller” değildir.
Dedim ya; gerçeğin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Ve bu gerçekler de geç kalmaya dayanamayacak kadar mühim gerçekler…