Denize düştüğümüze inandırıp yılana sarılmaya itiyorlar bizi!

ZİHNİ ÇAKIR

Herkesin ağzında ordudan FETÖ soruşturmalarıyla tasfiye olanların yeniden görevlerine dönmesi lafı… Evet katılıyorum FETÖ en büyük kumpas operasyonlarını TSK üzerinde yaptı. Bu yolla 80’lerde ufaktan başladığı sızma stratejisini nirvanaya taşıdı.

Tasfiyelerin yerini Fetullahçı Terör Örgütü üyeleriyle doldurdu.

Sadece son 7-8 yıldaki tasfiyelerden elde ettiği pozisyonlar, Genelkurmay’ın açıkladığı yüzde 1,5 oranının bile çok üzerindeydi artçıları ve göremediğimiz yönleriyle.

Son 10 yıllık dönemde ele geçirdiği Personel Başkanlıkları üzerinden sadece tayin ve görevlendirmeleri yönetmedi.

Hulusi Akar dışında tamamı tutuklu olan özel kalem ya da yaver pozisyonlarına kendi adamlarını konumlandırmakla da yetinmedi.

İstisnasız en az son 10 yıllık YAŞ kararlarında, gelecek dönem komuta kademesini de dizayn etti.

Kimse bana ‘iyi de bunlarda AK Parti iktidardaydı’ demesin.

60-71-80 darbeleri ve 28 Şubat’ın ürünü olarak; YAŞ toplantıları devlet otoritesinin değil cuntacı teamülün hazırladığı plan ve stratejilere göre yürüdü.

Mesela küresel sistemin dönemsel hamlelerine göre 3-5 yıl sonrası için komuta katı ve Genelkurmay Başkanı olacak isimler için cuntacı teamüllere ek olarak kritik ön açmalara imza atıldı.

Kendi itirafıyla, “Tankını, topunu, tüfeğini, fırkateynini ve hatta savaş uçağını” bile kaptırmasına rağmen koltuğunu koruyan Hulusi Akar, o teamüllerin avantajlarıyla bile Genelkurmay Başkanı olamayacakken “çok kritik ön açma” hamlesiyle oturdu o koltuğa.

Cuntacı teamüller yürüse bile, Org. Hulisi Akar, Genelkurmay Başkanı olacak son kişi bile değildi.

Önce Işık Koşaner istifa etti veya ettirildi. Bu istifa, Korgeneral Mustafa Korkut Özarslan’ın Genelkurmay Başkanı olmasının yolu açmıştı. Ne var ki işte yukarıda sözünü ettiğim “çok kritik ön açma” hamlelerinden biri geldi bu defa.

Korgeneral Özarslan, TSK içindeki cuntacı damarı tasfiye anlamında büyük fırsat olarak görülen ancak FETÖ’ye alan açma aparatına dönüştürülen Balyoz ile tasfiye edildi. Bu tasfiye, Hulusi Akar’a Genelkurmay Başkanlığı’nın yolunu açan bir hamleydi aslında.

Hiçbir derin araştırma yapmadan elde edebileceğimiz bu fotoğrafa bakıp, 15 Temmuz Kanlı Darbe girişiminin oluşturduğu atmosferi fırsata çevirenleri görmek durumundayız. Yukarıdaki süreci de bu nedenle anlattım. Yoksa kalması yönünde tasarruf kullanılmış Hulusi Akar için herhangi bir polemik başlatma niyetinde falan değilim. İtirazlarımızı ve uyarılarımızı zamanında yaptık. Sonrasındaki sorumluluk tasarruf sahiplerinindir.

Ve şimdi yine bir uyarıda bulunma zamanı olduğu kanaatindeyim.

15 Temmuz Darbesi’ni sadece Fetullahçı Terör Örgütü üzerine yıkıp üstelik aklımızı esir almak istercesine bunu yüzde 1,5 gibi bir rakamla sınırlayanların kurduğu kumpası açık etmek mesleki ve insani sorumluluğum.

Bakınız, 15 Temmuz’u sadece FETÖ parantezine hapsetme telaşında olanlar başka bir şey daha yapıyor; Ergenekon ve Balyoz’u aklamaya çalışıyorlar. Oysa biri İstanbul diğeri de İzmir’de gerçekleşmiş kumpasın dikalasının olduğu iki tasfiye operasyonu var. Bundan kimse söz ediyor mu? Hayır. Varsa yoksa Balyoz ve Ergenekon.

Ergenekon niye dahil edilir onu anlamak da mümkün değil; zira Ergenekon’da muvazzaf sınıfında bir tasfiyeden söz etmek bile zor. 2009 sonrasında soruşturmaya dahil edilenler için evet oturup tartışabiliriz lakin her türlü karanlık ilişkinin içinde yer almış, ülkede demokratik seçim yerine farklı saiklerle iktidarı ele geçirme heveslisi bir cuntacı damarın Ergenekon içinde olduğunu inkar mı edeceğiz.

Ya da Balyoz… FETÖ sahte belgelerle manipüle etti diye, bu davanın içindeki gerçekten “darbe seminerleri düzenleyen” general ve subayları görmezden mi geleceğiz?

Madem kumpas mağdurlarını yeniden TSK’ye kazandırma telaşındasınız, öyleyse İzmir ve İstanbul Askeri Casusluk mağdurlarını neden hatırlamıyorsunuz?

FETÖ’nün bu kumpastaki askerlere yönelik darbe suçlaması olmadığından mı? Ya da bu iki kumpasın aslında bütün verileri ile sadece tasfiye ve örgüte alan açma üzerine inşa edildiğini bal gibi bildiğinizden mi?

Manzarayı bir hatırlayın… Karargahın, Balyoz ve Ergenekon sürecinde örgüt tarafından yürütülen soruşturma ve davalardaki asker kişilere takındığı tavır ile İzmir ve İstanbul Askeri Casusluk kumpaslarıyla derdest edilenlere olan yaklaşımını hatırlayın.

Hiç tereddütsüz, son iki kumpas mağdurları TSK Komuta kademesi için aklanana kadar amiyane tabirle üvey evlat bile değildi.

Ve yine hiç tereddütsüz ifade edeyim ki; 15 Temmuz Kanlı Darbe girişiminin TSK içindeki bileşenlerinden biri de Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde tasfiye edileceğine dair güçlü bir toplumsal beklenti olan ancak kendilerini muhafaza etmeyi başaran darbeci damar mensuplarıydı.

Şu an medyada süreci domine etmeye çalışan, o süreçlerde tasfiye edilenleri tekrar TSK’ya döndürme yönünde algı operasyonu düzenleyenler de bunlar ve bunların dışardaki unsurları.

Yoksa eğer TSK’da bir kadro doldurma sıkıntısı varsa, ilk akla gelmesi gerekenler, kumpasa alındıklarından bu yana çığlıklarını duyuramayan, AYM kararı sonrasında tahliye olunca sayın Cumhurbaşkanı ile görüşüp TSK içindeki Fetullahçı yapıyı tek tek isim isim aktarmayı amaçlayan ancak her seferinde duvara toslayan İzmir ve İstanbul Askeri Casusluk kumpası mağdurlarıydı.

Ama maksat başka… Maksat, 15 Temmuz Kanlı Darbe girişimini FETÖ parantezine hapsedip, cuntanın TSK’daki bileşenlerini örtmek ve Balyoz/Ergenekon mağduru maskesiyle tasfiye edilmiş ayaklarını da yeniden TSK’ya kazandırmak…

Açıkça ifade edeyim ki bu plan YAŞ üzerinden Cuntacı bir damar oluşturmaktan daha tehlikeli ve daha komplike bir stratejinin ürünüdür.

Bu stratejinin bir parçası olarak da, denize düştüğümüze inandırıp yılana sarılmaya itiyorlar bizi...