Nasıl ki her insanın bilinçaltı vardır ve bencilce istek/arzu/öfke gibi beklentilerini tatmin etmek ister, insanın kurup içinde yaşadığı herşeyde bundan nasibini alır. Çekirdek ailenin bile derin kökleri ve hatta felsefesi vardır. Anne bir açıdan anne tarafı başka bir açıdan olaya dahil olurken aynı şey baba ve tarafı içinde geçerlidir.
Bu açıdan baktığımız da her sivil toplum kuruluşu gibi AK Parti içinde de derin bir yapılanmadan bahsetmek normaldir. Ancak bu “derin” kavramını uzun yıllardır süre gelen ve bir nevi terörize edilen “derin” ile karıştırmayın. Erdoğan ve arkadaşları yola çıktığında amaçları bir hâyır kurumu değil siyasi parti üzerinden iktidar olmaktı. Başardılar, hatta bunu en uzun süre başaran iktidar dahi oldular. Bugün ise en sert kırılmanın bir adım gerisindeler. İstifa beklentileri/talepleri şuan kamuoyunun gündeminde ama AK Parti içinde ki derin parti iktidarı ikiye bölünme tehlikesi de dahil her türlü senaryoyu konuşuyor.
Herkes bütün süreci Melih Gökçek üzerinden konuşsa da istifaya zorlama hatta medya üzerinden sürekli psikolojik taciz özellikle Derin AK Partinin geliştirdiği bir taktik savaşı. Gökçek taifesi ise istifa edebilir ama karşılığında ya başdanışmanlık ya da kabine de yer beklentisini pompalıyor medyaya. Erdoğan istifa telebine karşı çıkanlara hukuki ve siyasi güvence vermek zorunda. Unutulmamalıdır ki yerine aday hazır olsa da Gökçek’in de gerek yerel gerekse genel siyasi otorite üzerinde büyük bir etkisi mevcut. Yani sahadan çekilse bile alandan çekilmeyecektir. Birilerinin iddia ettiği gibi dosya ya da belge şantajıyla Erdoğan’ın dikkatini dağıtması da mümkün değil (Ki baba-oğulun istihbarat birimleriyle olan ilişki ve iletişimi gerçekten tedirgin edici bir halde ama bambaşka bir konu).
Külliye, Genel Merkez ve Belediyeler arasında mekik dokuyan teklif ve şantajlarla dolu bir gündemin ortasında ABD ve benzeri cepheler Erdoğan için fazladan açılmış pencereler gibi görünse de anlaşılan o ki 2019’un da şifreleri bunlar. Daha önceki seçimlerde darbecileri, ulusalcıları, Halk Partisini, Kılıçdaroğlunu, HDP’ni ve derken Fetö’yü ringe çıkaran Erdoğan açısından kamuoyuna sunacağı yerli bir rakip yok gibi. Referandumda kenara çekilen Kılıçdaroğlu ve Halk Partisi yüzünden halkı ikna da oldukça zorlandığı sonuçlardan epey belli oldu. O dönem AB üyesi ülkelerini içine çekmeğe çalıştığı Dövüş Kulübü stratejisi ise kendi seçmeninde bile ters tepti.
Yine kendi seçmeninin nezdinde özellikle Suriyeli mülteciler ciddi bir tepki oluşturdu. Çünkü Suriyelilerle en fazla karşı karşıya kalan kitle orta sınıf ve bu sınıfa tabi olanların önemli bir bölümü Erdoğan’ın destekçileri. Kısacası ekonomik sorunların üstüne binen sosyal endişeler, parti içinde kontrolü ele alma çabası derken ABD ile vize krizi kısa vadede kürsülerden yapılacak ateşli konuşmalar için beklentileri karşılayabilir ama uzun vadede büyük sorunları karşısına çıkarabilir. ABD yaptırım listesini oluşturduğunda sorunlar öyle milli silah kullanma sevdalarıyla falan çözülemez. Yer altı kaynaklarının gücüne rağmen Katar’ın içine düştüğü uçurum belli. Şimdilik suları soğuk tutan hala ABD dış politikasının oportünist tavrı. Suriye’de masada olmak isteyen ABD için Türkiye güçlü bir müttefik ve bu krizi daha fazla büyütmek istemiyorlar ancak Yankee’ye güven olmaz. İlk fırsatta hemde kazığın büyüğünü atmaktan çekinmezler. Dünya tarihi Amerika’nın sırtından vurduğu ülke ve liderlerle doludur.
Ayrıca bal gibi bildikleri bir gerçek vardır. ABD’de ülkenin içini Başkan yönetebilir ama dış politikayı ona bırakmazlar. Yani büyükelçi Bass’ın söylemleri Amerikan yönetimini bağlamıyor diye düşünmek çok fazla iyimserlik olur. Dünya’nın her ülkesinde seçimden galip çıkan iktidar koltuğuna otururken Amerika’da 3 aylık eğitim daha doğrusu onların deyimiyle geçiş döneminde yeni başkan CIA, Pentagon ve diğer güç odaklarınca eğitildikten sonra yapacaklarını ve yapamayacaklarını iyice anlamış şekilde koltuğuna oturur.
Avrupa bile Atlantik ötesiyle bu kadar görünür bir çatışmayı göze alamazken bizimkiler pek bir gözükara...
Şimdi dönelim yazının başlığına ve Derin AK Partinin beklentilerini tahmin edelim. Muhafazakar siyasiler; Ev toplantıları ya da coşkulu salon mitingleriyle başladıkları yolculuklarını iktidar dönemleriyle birleştirdiklerinde ilk on yıl onlara açılan ulusal ve uluslararası alanda güzelce güneşlenip yüzüp eğlendiler ama tatil bitti, geri dönüş çilesi başladı. Ayrıca genel ve yerel iktidarın (Hükümet, Belediye, İl ve İlçe teşkilatları vb) nimetlerinden güzelce nasiplendiler. Şimdi ise Erdoğan bir çoğuna “yeter, bırak git” diyor. Bugün oturduğu koltukta “her şey” olan birisine yarın koltuktan kalktığında “hiçbir şey” olmamayı teklif etmek kolay olabilir ama kabulu zor bir durumdur.
Son olarak Erdoğan’ın makyajlı kasa AK Parti teklifinin de seçmende ki karşılığı ne olacak o da ayrı bir muamma. 15 yıllık tek başına iktidardan sonra başta eğitim olmak üzere pek çok konuda özür dileyerek “Daha iyisini yapacağız emin olun” yakarışlarını düşünecek olursak, 2019’dan itibaren geçerli saydığımızda 5 yıl içinde bir çok sorunun çözülmesi ne kadar mümkün ya da halktaki karşılığı gerçekçi mi?
Oldukça sert geçecek bir kış bizi bekliyor gibi...
Not : Transatlantik anlaşması için Trump’ı ikna etmeğe uğraşan Avrupa’ya rağmen vize krizinde direnen Türkiye gerçekten sıradışı bir durum arz ediyor! (Almanya dahil sürekli pes/pas durumundadırlar ABD’ne karşı. Son otomotiv krizi bunun görünür yüzüdür bir tek İran – Nükleer silah anlaşmasında tavır koyabildiler).