Dibine kadar siyaset hiç bana göre bir şey olmadı. Her ne kadar bir dönem işim gereği çok yakından gözlemlemek zorunda kalsam da sair zamanlarda uzaktan seyretmeyi tercih ettim. Yaşadığımız dönem ve şartlar itibariyle bazı meseleler üzerinde kalem oynatmak zorunda kalmaya zorlamasa öyle kalmaya da devam edeceğim. Değil siyasetin içinde olmak, yorumlamak babında bile.
Çok kritik, anormal derecede değişken, aşırı ölçüde hassas tarihi bir kavşağın virajını alıyoruz hep birlikte. İşte bu viraj bize siyasetten uzak kalabilme lüksünü vermiyor. Çünkü siyaset neyse geleceğimiz de o oluyor. Çünkü geleceğimizi siyasiler belirliyor. İşte bu aşamada canımızı sıkan ve yanlış bulduğumuz mevzularda feryat etmek, iyiyi desteklemek, güzelin yanında durmak, kötüye sen kötüsün demek bir entelektüel yaklaşım değil, sıradan vatandaşın bile vazifesi haline geliyor. Zira tüm ülkeyle birlikte bizim de geleceğimiz söz konusu, bizimle birlikte tüm ülkenin geleceği de söz konusu. İkisi birbirine geçmiş. Toplu yani kolektif düşüncenin ön planda olması gereken zamanlar. Kolektif kaygıların, kolektif bilincin, kolektif yaklaşımların sergilenmesi gereken zamanlar. Parti, herhangi bir oluşum, şucu bucu ayrımı gözetmeksizin… Bunu kavramak işte bizi kolektif bir şekilde hareket etmeye zorluyor. Zamanın ruhunu okumak denilen ifade sanıyorum tam da bu olsa gerek.
Zamanın ruhunu en iyi okuyanlardan ve bir önceki paragrafta ifade etmeye çalıştığım şeyleri önceleyen şahsiyetlerden biri bu dönemde Sayın Devlet Bahçeli’dir. Bizi bu viraja sokan gelişmeleri bir siyasi fakat her şeyden önce samimi bir Türk Vatandaşı olarak (çünkü bir siyasi muhalif olduğu bir partinin her türlü eksisini kendi artısı yapmak için çabalayabilir ve bu arenada bu ona anasının sütü kadar helaldir, fakat sade bir Türk Vatandaşı vatanını hesapsız sever) değerlendirebilen nadir isimlerden biridir. Onu farklı kılan nedir peki? Muhalefet olmasına rağmen değil elini gövdesini taşın altına koyabilmesidir. İktidar elbette tüm unsurlarıyla böyle bir tabloda teyakkuza geçer. Çünkü vatana yapılan her türlü hamle onların üzerinden sahnelenmek istenmektedir. Mesela 15 Temmuz işgal girişimi onlar bahane edilerek yapıldı. Görünür sebep bu fakat arka plan tüm millet ve vatan. Bu, şükür ki daha ilk geceden tüm unsurlarıyla bütün milletimiz tarafından fark edildiği için herkes sokaktaydı. Bu fark edildiği için bu işgal girişimi başarılı olamadı. Durumu çok daha önceden fark eden ise siyasi ve fakat muhalif siyasi bağlamında Sayın Devlet Bahçeli ve MHP’dir. O viraj ilkin bombalar patlatılarak alınmak istendi çünkü. O viraj MİT tırları ihanetiyle alınmak istendi çünkü. O viraj 7 Haziran seçimlerinden sonra bir kaos ortamı planlanarak alınmak istedi çünkü. Bunların hepsinde iktidar eğer siyaseten yalnız bırakılsaydı, Türkiye çoktan teslim alınmış olacaktı, 15 Temmuz’a da gerek kalmayacaktı. İşte vatandaşın sağduyusu ile siyasetçinin sağduyusu arasındaki fark budur. Bir vatandaş bunları bilse de bir şey yapamayabilir ama bir siyasetçi çok şey yapabilir. O siyasetçi işte Sayın Devlet Bahçeli’dir.
Peki, MHP’den kopmalar yaşandı, iş yeni bir parti kurmaya kadar gitti, bazı sol kesim ve entelektüelleri Sayın Bahçeli’yi yerden yere vurdu vesaire vesaire… de, Sayın Bahçeli neyi yanlış yaptı? Veya ne yapmasaydı? Mesela hükümet meselesi gibi görünen fakat dolaylı yoldan milletin ve devletin bekasını ilgilendiren konularda kenara mı çekilseydi? Mesela, HDP ile koalisyon mu yapsaydı? Mesela 15 Temmuz ve öncesinde 15 Temmuz’un bağıra bağıra geldiğini fark ederek, Fetö’ye karşı hükümetin (aslında devletin, çünkü bu meseleler hiç eğip bükmeyin devletin beka meselesidir) yanında mı yer almasaydı? Bu, MHP’den ayrılanlar Sayın Bahçeli’nin hangi siyaset anlayışına kızdılar da tepki olarak partiden ayrıldılar? Bu sorunun cevabını sağlıklı alabilmek için soruyu tersten sormakta fayda var. Bu yüzden bir kez daha soralım. Sayın Bahçeli ne yapmasaydı? Tüm bu meselelerin sonu Fetö’ye dayanıyor sağlıklı bir tahlilde. Sayın Bahçeli Fetö’ye karşı devletin yanında yer aldığı için mi bu kopmalar yaşandı? Bu sorunun cevabı niye mühim? Çünkü siz bir dava idealiyle de bir partide öteden beri siyaset yapmışsanız, öyle basit ayrıntılar için ocağınızı terk etmezsiniz. Çok kuvvetli bir sebebiniz olmalı. Çünkü sizin partinizi diğerlerinden farklı kılan ayrıntılar var. Diğer partilerden kopmalar yaşanır, o, bu partiye, bu şu partiye geçer bunlar anlaşılabilir fakat siz sağlam ilkelerle siyaset yapan ve vatanını her şeyin önüne koymuş, ölmeden önce ölmeyi seçmiş, tüm alt kurumlarıyla, adeta bir okul, ekol halini almış, fikri zemini de çok kadim bir partiden ayrılıyorsunuz. Bunun sebebi çok hakikatli, çok geçerli, çok anlamlı olmalı. Bu cevabı vermek zorundasınız. Sayın Bahçeli ne yapmasaydı? Ne yapsaydı? sorusuna basit siyasi literatür içinde verilebilecek çok cevap bulunabilir. Fakat dışarıdan bir gözlemci olarak yeniden soruyorum, Sayın Bahçeli ne yapmasaydı? Bu sorunun cevabı zor ve bunun cevabını şu çetin süreci iyi tahlil ettiğimizde verebileceğinizi zannetmiyorum.
MHP üzerinde oynanan oyunları yine dışarıdan bir gözlemci olarak çok önceden fark eden ve kendi çapımda uyarılarda bulunan biriyim. İki iki daha dört kadar net gerçek, başından beri MHP parçalanmak isteniyor. Benim savımsa şu. MHP birilerinin dediği gibi stepne filan değil bu ülkenin mihenk taşıdır. Bölünmemelidir. Yakın tarih beni haklı çıkarmış, gerek 7 Haziran gerek 15 Temmuz’da bu mihenk taşı mevzusu bizzat iktidar tarafından da müşahede edilmiştir. Mevzu vatan olduğunda MHP, gerisi teferruat diyen bilgeliktedir. MHP’nin neden parçalanmak istendiğini de bu süreçler sonunda daha rahat cevaplayabilirsiniz. Benim bu noktada, bir Türk Vatandaşı olarak bu konuda gösterdiğim hassasiyetin sebebini de. Bu bağlamda MHP’nin tarihsel işlevi, kutsal misyonuna layıkıyla verdiği cevap tarihin ileriki dönemlerinde daha net anlaşılacaktır.
Ekseriyetle MHP’den ayrılanlarla kurulan yeni İYİ Parti’nin bu sürecin devamı olduğunu söyleyenler var. Bunun değerlendirmesini şimdilik partililere ve tarihin şaşmayan fütürist terazisine bırakıyorum. Yani bu gelecekte daha iyi anlaşılacak diyorum. Tarih bir gelecek bilimidir diye araya kendi savlarımdan birini daha sıkıştırarak. Fakat şunları da ifade etmek istiyorum. İYİ Parti hem bilimsel, hem teknik, hem de fikri bağlamda asla MHP’nin aynısı olamaz. Böyle bir iddiaları var diye demiyorum. Oluşan algıya dair bu söylemim. Mantık olarak da bu mümkün değil. Sen beğenmediğin için bir partiden ayrılıp yeni bir parti kurmuşsun. Öyleyse sen o partinin parti programı dahil, siyasetini beğenmediğin gibi (yoksa ayrılmazdın), tüm değerlerini de –artık- beğenmiyorsun. Öyleyse zerre kadar öykünmemeli, ne tabanına ne de siyasetçilerine oynamamalısın. Değerlerini de kullanmamalısın. Yepyeni fikirlerle, yeni ideolojilerle ve yeni söylem-değerlerle ortaya çıkmalısın. Öyle ya. Neden beğenmediğin partiyi yeni bir partiye taşıyasın? Mantıken izahı olabilir mi bu durumun? Ayrıca bu anlaşılamaz bir şey değil. Bilakis. Madem mevcut siyasetin tıkandığını düşünüyorsunuz, yepyeni fikirlerle ve değerlerle ortaya çıkmalısınız. Belki de iyi olacak bu siyaset adına. Bunu siz belirleyeceksiniz. Fakat zerre kadar ilkelerini ve siyasetini beğenmediğiniz partiye öykünmemelisiniz. Yoksa saçma olur yeni parti anlayışı. Adı üstünde yeni. Tanım ağır. Bu tanımın içini doldurmalısınız. Yeni dediğiniz şey, eskiye bir tepki olarak doğar. Öyleyse buyurun içini doldurun bu yeninin. Bahçeli ne yapmasaydı eski olarak? Yukarıda geniş geniş izah ettim. Öyleyse bu yeniyi bu soruyu cevaplayarak izah edebilir ve bu sorunun cevabıyla içini doldurabilirsiniz.
Böylece şeffaf, açık, gizli ajandası olmayan dürüst bir parti olarak yola başlayabilir, partiye karşı yapılan tüm eleştirilere de açıklık getirmiş olursunuz. Bahçeli ne yapmasaydı? Siz bu bağlamda yeni olarak ne yapacaksınız ve Bahçeli’nin yapmasını istemediğiniz neyi yapacaksınız? Allah korusun yeni bir 15 Temmuz yaşanması durumunda mesela.