17/25 Aralık’tan sonra Emniyet içerisinde bir egemenlik savaşı çıktığı, FETÖ’nün 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişiminden sonra bu savaşın ayyuka çıktığı herkesin malumu.
15 Temmuz atmosferinin getirdiği travmayı fırsat bilenlerin, 22 Kasım 2016 tarih ve 677 sayılı KHK listesi başta olmak üzere akabinde çıkan KHK’lara, bırakın FETÖ ile ilişki veya irtibatı, meslek hayatı bu örgüte düşmanlıkla geçmiş, bu yüzden tabi tutulmadığı zulüm kalmamış olanların da eklendiğini sıklıkla ifade ettim. Yine; 15 Temmuz’dan hemen sonrası Valilikler üzerinden idari tedbir kapsamında açığa alma işlemine tabi tutulan çok sayıda insanın mağdur edildiği de bilindik bir durumdu.
Emniyet içinde “FETÖ’nün yarım bıraktığını biz tamamlayacağız” diyen tayfanın, hala mevcudiyetini koruyan FETÖ hücreleriyle işbirliği içinde, bir yandan KHK listeleri diğer yandan “idari tedbir” kapsamında açığa alma işlemleriyle yürüttüğü tasfiye odaklı egemenlik savaşına kimse dur demeyince/diyemeyince, altın vuruşu da 26 Nisan 2016 günü açıklanan 9103 kişilik açığa alma listesiyle yaptığını söyletecek yeni deliller çıktı ortaya.
Malumunuz olduğu üzere; 26 Nisan 2017 günü FETÖ gerekçesiyle 9103 kişinin açığa alındığı bizzat İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından açıklanmıştı. Basına servis edilen bilgilerde, açığa alma kararı, bir “FETÖ imamı”ndan ele geçirildiği söylenen dijitale dayandırılmıştı. Kimi medya organları ve cevval gazeteciler canlı yayınlarda, bunun başarılı bir MİT operasyonu olduğunu ifade etmiş, kimi yayınlarda ise söze konu “FETÖ İmamı”nın dijitali yutmak üzereyken polisin uyanıklığı sonucu ele geçirildiği ballandıra ballandıra anlatılmıştı. Öyle ki; alınan karar “idari tedbir kapsamında açığa alma işlemi” olmasına karşın bu 9103 kişinin TC kimlik numaralarının da olduğu liste “FETÖCÜLER” diye basına el altından servis edilmişti.
Kimlerin servis ettiği noktası bazıları için muamma olsa da; daha önce kaleme aldığım yazılarda, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun TV ekranında açığa alma kararını açıklarken EGM Personel Daire’de bir yetkilinin sol kolunu havaya kaldırarak zafer edasıyla, “işte bu, kimse bu listeyi delemez artık” diye haykırdığını aktarırken aynı zamanda bu listenin servis edildiği “kliğe” de dikkat çekmiştim. Üstelik aynı kişinin, EGM koridorlarında “FETÖ’nün yarım bıraktığı işi biz tamamlayacağız” dediğini de yazmıştım.
15 Temmuz’dan sonra çıtası yükselen FETÖ ile mücadelenin tek güvenilir adresi ve yıkılmayan kalesinin sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Külliye olduğuna itiraz edecek kimse var mı? Yok! Haliyle bu mücadele sürecinin tek güvenilir adresi sayın Cumhurbaşkanı ve Külliye kabul edilirken, bu süreçte doğacak mağduriyetlerin FETÖ ile mücadeleye yönelik toplumsal desteği kesmenin yanında sayın Cumhurbaşkanını hedef alan örtülü bir operasyon olduğu tartışılmaz bile. Bu perspektiften baktığınızda, “devletin kılcallarına kadar sızmış yarım yüzyıllık karanlık bir örgütle mücadele ederken kurunun yanında yaş da yanabilir” teziyle bile açıklanamayacak mağdur kitleler oluşturma sistematiğinin hedefi daha net anlaşılabilir.
Şimdi içerisine FETÖ ile ilişki ve irtibatı 15 Temmuz’dan önce bile çok net bilinenlerin de serpiştirildiği 9103 kişiyi kapsayan 26 Nisan 2017 tarihli açığa alma kararına yeniden dönelim…
Bizzat İçişleri Bakanı tarafından kamuoyuna açıklanan ve iktidar medyasının sınır tanımayan komplo teorileriyle kamuoyuna aktardığı bu karara dair aydınlatılması gereken öyle çok kuşkulu alan var ki? Bu alanlar aydınlatıldığında, cevap bekleyen sorular cevabını bulduğunda, Emniyet içindeki egemenlik savaşı ve FETÖ ile mücadele sürecini manipüle etme maksatlı bir kumpasla karşı karşıya kalmanız içten bile değil.
Sözde gazetecilerin “MİT operasyonu” süsü verdiği, kimilerinin “dijitali yutmaya çalışırken polisin dikkatiyle yakalandı” diye aktardığı “GARSON” kod adlı gizli tanığın, KOM Daire Başkanlığında 2017/68… sayılı soruşturma kapsamında savcıya verdiği ifadede, böyle bir operasyon olmadığı net anlaşılıyor.
SAVCI GARSON’UN İFADESİNİ BİLE ALMADAN EGM’NİN AÇIĞA ALMA TELAŞI
“GARSON” 27 Nisan 2017 günü saat 13:30’da başlayan ve 6 saati aşan 35 sayfalık ifadesinde, “18/04/2017 tarihinde kendi irademle Cumhuriyet Başsavcılığınıza müracaat ederek FETÖ/PDY terör örgütünün mahrem imamları ile ilgili açıklamada bulunmak istediğimi beyan ettim. Bu kapsamda cep telefonumu ve örgüt ile ilgili bir çok bilgiyi içerir iki adet SD kartı teslim etmiştim” diyor.
Burada izaha muhtaç iki kritik nokta var:
Birincisi; 9013 kişinin açığa alınmasına dayanak gösterilen dijitalleri teslim eden GARSON kod adlı Gizli Tanık, 18 Nisan 2017 günü kendi rızasıyla Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğunu belirtiyor. Bu süreçten sonra dijitallerdeki verilerin 2 gün sonra ortaya çıkarıldığını varsayarsak 20 Nisan’da dijitallerin içeriğine erişildiğini söyleyebiliriz. Dijitallerde 200 bini aşkın emniyet personeliyle ilgili fiş tutulduğu öne sürülüyordu. 26 Nisan’da açıklanan 9103 kişilik açığa alma listesinin 25 Nisan 2017 günü Bakan onayına/bilgisine çıkarıldığını varsayacak olursak, bu listeleri hazırlayanların 5 gün içinde 200 bini aşkın emniyet personeliyle ilgili dijitallerde yer alan detayları incelediği ve “idari tedbir olarak” ilk etapta 9103 kişinin açığa alınması gerektiği kanaatine vardığı sonucu çıkarmamız lazım. 5 günde 200 bini aşkın kişiyle ilgili inceleme yapılabilir mi sizce?
İkincisi; Emniyetteki hemen herkesin mutabık kalacağı, 17/25 Aralık’tan sonra görevlerine nasıl devam ettiklerinin bile açıklanamadığı FETÖ mensuplarının serpiştirildiği 9103 kişi için açığa alma kararı 26 Nisan günü bizzat İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından açıklandı. Oysa bu kararın dayanağı olan dijitalleri “teslim eden” Gizli Tanık “GARSON”un ifadesinin bu kararın açıklanmasından 1 gün sonra 27 Nisan 2017 günü alındığı “GARSON”un Cumhuriyet Savcısı tarafından KOM Daire Başkanlığında alınan ifadesinin tutanağında açık açık görülüyor.
FETÖ’nün, kendisine yönelik mücadele sürecini itibarsızlaştırma aparatı olarak en çok “mağdur kitleler oluşturan sistemini” kullandığı bilinirken, Savcı tarafından ifadesi bile alınmamış bir “GARSON”un “servis ettiği” dijitaller üzerinden binlerce kişiyi açığa alma aceleciliğini kim nasıl izah edecek?
DİJİTAL VERİLERDE İYOT GİBİ ORTAYA ÇIKAN ÇELİŞKİLER VE YARGININ TESBİTİ
Gelelim kamuoyu ve Emniyet camiasını ikna etmek için içerisine FETÖ ile ilişki ve irtibatları herkesçe bilinenlerin de serpiştirildiği anlaşılan bu 9103 kişilik listede yer alanlara dair fişlemelerin içeriğine…
Gizli Tanık “GARSON” tarafından “servis edilen” SD kartta “sempati besleyen” şeklinde fişleme yapıldığı için hakkında iddianame düzenlenen bir polis memuru ile ilgili yargılamayı yapan mahkeme, ikinci duruşmada beraat kararı vermiş.
Beraat kararında ise; “Ne şekilde ve kim tarafından oluşturulduğu dosya kapsamından belirlenemeyen ve GARSON isimli gizli tanık tarafından teslim edilen dijital materyallerin içerisindeki bilgilerin, tek başına sanığın örgüt ile organik bağ oluşturarak örgüt mensubu olduğuna kanıt olarak ileri sürülmesi yeterli olmayıp, sanığın süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerle örgüt faaliyetlerine iştirak etmesi, örgütün nihai amacı doğrultusunda eylemlerde bulunması gerekmektedir” şeklindeki ifadeler dikkat çekiyor.
Bu arada Gizli Tanık “GARSON”un “servis ettiği” dijitallerde ismi geçen başka bir polisle ilgili tutulan fişlemede X biriminde çalıştığına dair kodlamalar görülürken hiç çalışmadığı Y biriminde çalıştığı da kodlamalar arasında yer almış. Aynı fişlemede ilgili polis memuru yüksekokul mezunu olmasına karşın “lise mezunu” diye fişleme yapıldığı görülmüş. Dahası söz konusu dijital materyallerin incelemesi sonucu, ilgili polis memurunun eşinin sigara kullanıyor almasına karşın ilgili bölümde “sigara kullanmadığı” notunun düşüldüğü görülmüş.
Mahkemenin “Ne şekilde ve kim tarafından oluşturulduğu dosya kapsamından belirlenemeyen ve GARSON isimli gizli tanık tarafından teslim edilen dijital materyallerin içerisindeki bilgilerin, tek başına sanığın örgüt ile organik bağ oluşturarak örgüt mensubu olduğuna kanıt olarak ileri sürülmesi yeterli olmadığı” hükmünü, SD kart üzerinden yargılanan polisin FETÖ’ye müzavir okul, dernek, banka gibi kriterlerin hiçbirine sahip olmayışı da destekleyince, BERAATİ yönünde hüküm tesis edilmiş.
Bu örneğin dışında, GARSON tarafından servis edilen dijitallerde örgüte yakın, sempati duyan, kendilerinden diye nitelendirilenlerin kahir ekseriyetinin yolunun örgütle hiç kesişmediğini, bırakın yolunun kesişmesini örgütle hem kavgalı olduğunu da görmek mümkün. Mesela yine bu dijitallere dayanılarak açığa alınan 15 Temmuz gazilerinden A.B’nin bırakın örgüte sempati duyması ya da yakınlık hissetmesini, 2009 yılında Emniyet içerisinde Fetullahçı bir yapılanma olduğu yönünde adli ve resmi kayıtlara geçmiş ifadeleri var. Aynı şekilde 15 Temmuz gecesi FETÖcü cuntaya karşı gövdesini siper etmiş, yaralanmış ölümün eşiğinden dönmüş gaziler var.
Bu arada ulaştığım bir başka bilgi ise “itirafçı” olan bir Emniyet Müdürü’nün “GARSON”un “servis ettiği” dijitallerin içeriğine dair verdiği ifadede. Bu ifadede söz konusu dijitallerle ilgili çok şeş söylenmiş lakin tek bir cümlesi bana yetti. İtirafçı olan müdür, dijitallerdeki kodlamalarda “F” grubunda “FETÖ’nün düşman” addettiği isimlerin yer aldığına, oysa örgüt için “F” harfinin kutsallığına dikkat çekiyor. Haksız mı sizce? Örgüt’ün harfler ve rakamlar üzerindeki kutsiyet geleneği bilinirken, örgüt liderinin isminin baş harfinin “düşman unsurlar” kodlamasında kullanılması mümkün mü?
Tabii ki dijitallere yönelik tek başına bir delil olarak bu ifadeyi öne sürmüyorum.
Bugün EGM KOM Daire Başkanlığı’nda müdür seviyesinde isimler bile, 9103 kişilik listenin kahir ekseriyeti için “yahu arkadaş ByLock, BankAsya, Okul, Gazete… hiç biri mi çıkmaz” diyebiliyor.
Benim yıllardır en sert eleştirileri yönelttiğim Personelden Sorumlu Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gülcü bile bu listenin hiçbir inandırıcılık taşımadığını kendi çevresinde beyan edebiliyor, “bu dijitallerdeki fişlemelerden yola çıkıp Emniyeti fişleme listesinin ‘düşman unsurlar’ kategorisinde olanlara teslim etmenin devlete ihanet olacağı” yönünde duruş sergileyebiliyor.
Emniyet Genel Müdür Yardımcısının bizim daha ilk günlerde ortaya koyduğumuz düşünce eksenine gelmesi, üstelik Personelden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olmasına karşın yanlışlığını gördüğü 26 Nisan açığa alma kararlarına, 11’inci ayına girerken bile müdahale edememesi, EGM bünyesinde FETÖ ile mücadeleyi itibarsızlaştırmadan tutun da bu mücadele sürecini egemenlik savaşına dönüştüren, “FETÖ’nün yarım bıraktığını biz tamamlayacağız” diyebilen kliklere varıncaya kadar bir çok karanlık elin varlığını ispattır bence. Hatta kim bilir belki EGM’de geçtiğimiz aylarda, tayin dönemi olmamasına karşın mensuplarından biri hariç tamamı dış illere o biri de Ankara içinde bir ilçeye tayin edilerek lağvedilen ve amir ve komiserlerden oluştuğu söylenen “özel birimin” sırrı bile o ellerin karanlığında gizlenmiştir belki.