Emniyette ‘kumpasla tasfiye mekanizması’nın kararttığı bir hayat daha!

ZİHNİ ÇAKIR

Bugüne kadar gündeme getirdiğim mağduriyetleri de FETÖ ile mücadeleye sekte vuran müdahaleleri de belgeleriyle ortaya koymaya gayret ettim.

Genellemeler üzerinden insanların kafasında soru işaretleri bırakmak, yılgınlığa yol açmak, mücadeleyi itibarsızlaştıracak altı boş söylemler yerine, somut olguları belgeleriyle kamuoyuna aktarmaya gayret ettim.

Bu bağlamda Emniyet içerisinde bir yapının bilinçli ve sistemli bir şekilde Ülkücü-milliyetçi kadroları FETÖ yaftasıyla tasfiye ettiğini, FETÖ’nün Emniyette egemen olduğu dönemlerde biri Hukuk diğeri de Personel birimi üzerinden bilerek ya da bilmeyerek örgütün kadrolaşmasında önemli rol oynadıklarını, 2015 ve 2016’da bile yüzlerce FETÖ’cünün bu iki ismin bulunduğu Yüksek Değerlendirme Kurulu kararı ile terfi ettirildiğini ve bir çoğunun halen tutuklu ya da ihraç olduğunu defaatle yazdım. Bütün bu tabloya bakınca Emniyette skorborda oynama ve FETÖ’yle mücadeleyi itibarsızlaştırma kokan mağduriyetlerin mümesillerinin de bu iki isim (Mehmet Akdeniz ve Mustafa Gülca) olduğu şüphesi taşımıyor değilim.

Bugün size o mağduriyetlere -açık isim yazmadan- bir örnek aktaracağım. Eğer İçişleri Bakanlığı yetkililerinin, Bakan Süleyman Soylu’nun vicdanında bir karşılığı olursa ve irtibata geçilirse, ismini vermeye hazır olduğumu da not düşeyim.

İsmini açık olarak yazmıyorum zira; sırf ben sahip çıktım, durumunu kamuoyu gündemine taşıdım diye, meslek hayatı FETÖ ile mücadeleyle geçtiği halde bir iftiraya dayalı olarak FETÖ’cü diye ihraç edilip, yapılan bütün araştırmalarda ihraç kararına dayanak oluşturacak bir gerekçe bulunamamasına rağmen, iki ayrı dönüş KHK listesinden son dakika ismi çıkarılanlar var.

Nereden biliyorum derseniz; haklarında belgelere dayalı haberler yaptığım için bana karşı kin besleyen Emniyet Genel Müdür Yardımcılarından birinin söylediği ve benim burada yazmaya utandığım sözlerinden biliyorum…

Gelelim ismini “Seyyah K” şeklinde kodladığım kardeşimizin durumuna. Tam 10 ay önce “FETÖ” gerekçesiyle açığa alınan Seyyah K, Devlet Parasız Yatılı Okullarında okuyarak büyümüş, devletine “baba” demiş milliyetçi bir kardeşimiz.

Üniversite sınavında Sosyal Bilgiler Öğretmenliğini kazanmış, gece okumuş gündüzleri pazarlarda pazarcılık yapmış, mısır, kuruyemiş, lokum satmış ama kimseye muhtaç olmamış. Hatta burun büktüğü reklam afiş dağıtımı yapmış, 86 gün sigorta priminin yattığını öğrenince sevinmiş.

O sigorta priminin zamanı geldiğinde başına dert olacağını nerden bilebilirdi ki!

Üniversite hayatı bitmiş, öğretmen olarak atanamayınca polislik sınavını ikinci girişinde kazanmıştı Seyyah K.

6 aylık bir eğitim sonunda kura ile ilk görev yeri Zonguldak’a atanmıştı. Anne babası ayrı olduğundan, ekonomik olarak sıkıntı içerisinde yaşadıklarından kendi düğününü bile kredi çekerek yapmıştı.

Seyyah K için hayat mücadelesi o zaman başlamıştı.

Herkes referans ile kaymaklı bol taltifli KOM, İstihbarat, TEM gibi emniyetin gözde şubelere geçerken, o revaçta olmayan Lojistik Şubede görevine canla başla devam ediyordu. Hayalinde, FETÖ’cüler dışındakiler için imkansız olan KOM Şubede çalışmak ve Yurt Dışı Misyon Koruma Sınavını kazanıp elçiliklerde görev almak vardı. Bu yöndeki her başvurusu olumsuz sonuçlanıyor, sebebini araştırdığında “cemaat abilerinden referansın yoksa imkansız” cevabıyla karşılaşıyordu.

Seyyah K, atıl bir pozisyonda mesleğini yapmak yerine vatanı için ölmeyi göze alarak, açılan Bomba İmha Uzmanlığı sınavı için Özel Harekat Uzmanından kurs alır, sınavı kazanır ve Kursa gider. İki buçuk ay Bomba İmha Uzmanlığı Kursu alır, başarılı olur, ancak kurs bitimine bir hafta kala FETÖ duvarına çarparak 11 arkadaşı ile beraber kurstan elenir.

Öyle ki; onun elenmesine sebep olanlar bugün FETÖ’den tutuklanmış meslekten ihraç edilmiştir.

Bu arada Seyyah K Doğu görevi için Van’a tayin olur. İki yıl çalıştıktan sonra MİT ve Emniyet İstihbarat Raporları temiz, performans puanları çok iyi olduğu ve milliyetçi vatansever bir müdürün referansıyla KOM Şubeye tayin olur. O mesleğe başladığı günden itibaren çok istediği Şubede çalışacağı için sevinmiş ve mücadele hırsı bir o kadar artmıştır. Bir yıl KOM Şubede canla başla çalışır.

15 Temmuz sonrası FETÖ ile mücadelede gösterdiği performans göz doldururken hiç anlamadığı bir şekilde Koruma Şubeye tayin edildiğini öğrenir. Bu tebligatı aldıktan sadece iki gün sonra da Valilik kararıyla açığa alındığı yazısı tebliğ edilir. Tam da o günlerde bir çocuğu dünyaya gelmiştir. Sevinç ve hüzün arasında araftadır Seyyah K.

Çocuğunun sevincini unutur, hayatı zindana döner, en sancılı günler başlar. Açığa alma sebebini araştırdığında, meslek hayatı boyunca mücadele ettiği, zulmüne ve mobbingine maruz kaldığı Fetullahçı Terör Örgütüne üye olmaktan, yani o çok sevdiği uğruna ölmek için gözünü bile kırpmayacağı Vatana ihanetten yargılandığını öğrenir. Dünyası başına yıkılmıştır. Ama herşeye rağmen “baba” dediği devletine küsmez, yeise kapılmaz ve er geç haklılığının suçsuzluğunun ortaya çıkacağına inanır ve mücadeleye başlar.

BÜTÜN "İDDİA"LARIN "İFTİRA" OLDUĞU ORTAYA ÇIKIYOR

Araştırmaları sonucu, bir öğretmenin, “bir kez sohbet toplantısında simaen görmüş olabilirim” ifadesinin bulunduğunu öğrenir. Daha kapsamlı araştırmaları sonrasında, iki kumpasçı polisin, iftira atarak, itirafçı zırhına saklanarak kendi işledikleri suçlardan indirim alabilmek ve soruşturmalara yön vermek için sevmedikleri husumetli oldukları kişilerinde isimlerini vererek, ters fişleme yaparak, yalan ifadelerle kişileri mağdur ettiklerini çözer. Bunlardan biri de kendisidir yani Seyyah K.

İsnat öyle bir isnattır ki; “Kurban ve Burs parası toplar sohbet toplantısını yönetir” diyen Ö.F.T’yi hiç tanımamaktadır. Hatta tarihi ile birlikte isnat edilen suçun gerçekleşebileceği tarihlerde Seyyah K. Bomba İmha Uzmanlığı kursundadır. Bir kişinin aynı anda hem Zonguldak’ta hem Ankara’ olamayacağı, bunun hayatın olağan akışına aykırı olduğu delilleri ile ispatlanır. Hem öğretmenin “itiraf” diye verdiği beyanların hem de Ö.F.K’nın iddiaları delilleriyle çürütülerek hepsinin birer kumpasa dayalı iftira olduğu ortaya çıkar. Bütün hepsinin delilini AVAZTÜRK’teki haberde görebilirsiniz.
http://www.avazturk.com/emniyette-kumpasin-ipucu )

Seyyah K ile ilgili geriye isnat edilebilecek suç kriteri olarak Bylock ve Bank Asya ilişkisi kalır. Bu yönde yapılan yazışmalar ve hazırlanan raporlarda Seyyah K’nın ByLock kullanıcı listesinde olmadığı, BankAsya ile hiçbir ilişkisinin olmadığı hatta FETÖ’ye ait kanalları paketinde tutan D Smart aboneliğinin de araştırıldığı ve abone olmadığı ortaya çıkar.

Bütün iddia ve iftiralar belgeleriyle çürütülünce, Seyyah K için yeni bir suç aracı geliştirilir. 2006 yılında üniversite öğrencisi iken reklam broşürü dağıttığı ajanstaki 86 günlük sigortası...

Şaka falan değil. Van 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama dosyası diyor bunu. Seyyah K’nın 2006 yılında üniversite öğrencisiyken geçimini sağlamak için kapı kapı broşürlerini dağıttığı reklam firmasının FETÖ ile iltisakı tespit edilmiş ve o firmadaki 2006 tarihli 86 günlük sigortalılıktan dolayı bu kardeşimiz FETÖ Üyesi olmak ve uğruna canını vermeye hazır olduğu vatana ihanetten yargılanıyor ve o nedenle de 10 aydır açıkta.

Kallavi bir internet ve youtube temizliği yapılmış olsa da Emniyet Genel Müdürü Selami Altınok'un, 2013’te Aksaray Valisi’yken “hasta yatağındaki annesini bırakıp geldiğini söylediği Türkçe Olimpiyatlarında kürsüye çıkarak Fetullah Gülen’e övgüler dizdiği”ni, bizzat kendi ifadesiyle, “Türkçe Olimpiyatlarının, 5 veya 6’sını izlediğini, 3-4 tanesinin de hazırlık noktalarında bulunduğunu” hatırlayınca, bir polisin 2006’da üniversite öğrencisiyken kapı kapı reklam afişi dağıttığı firmanın FETÖ iltisakı 15 Temmuzdan sonra anlaşılmasına rağmen bu firmadan 86 günlük sigortası var diye açığa alınmasının, FETÖ üyeliği ve vatana ihanetle yargılanmasının hiçbir izahı yok.

"KUMPASLA TASFİYE"DE HEDEF İKTİDAR VE ERDOĞAN MI?

Ve Seyyah K tek değil. Sadece bana ulaşan ve kimini gündeme getirebildiğim böyle onlarca isim var, hepsinin de ortak özelliği ülkücü-milliyetçi olmaları ve FETÖ karşıtlıkları…

Emniyet Genel Müdürünün 2013’te Aksaray’da bizzat hazırlıklarına katıldığı Türkçe Olimpiyatlarına hasta yatağındaki annesini bırakarak katılmasını ve Fetullah Gülen’e yönelik muhabbet dolu ifadelerini 17/25 Aralık’tan 4-5 ay önceye denk geldiği için bir kenara bırakıyorum peki; FETÖ’cülerin düne kadar Emniyet Teşkilatında en taltifli, bol kaymaklı KOM, İstihbarat, TEM gibi Şubelerde çalıştığını görmeyenler, bunun hesabını bile vermeyenler, Seyyah K gibi tescilli FETÖ düşmanlarının tasfiyesine neden tepkisiz kalır, neden çanak tutar?

Emniyet teşkilatında ömrü FETÖ ile mücadeleyle geçenler ve FETÖ’nün zulmü altında hayatı zindan olanların kahir ekseriyeti, yıllardır FETÖ ile kol kola olan KOM, TEM, İstihbarat Şubelerinde dirsek temasında olanların halen aktif olarak operasyonel şubelerde çalıştığını söylerken, Seyyah K örneğinde olduğu gibi gizli bir elin sopayı sürekli Ülkücü-Milliyetçi kadrolara vurmasına kim izin verir, neden kimse müdahale etmez?

Adaletin en önemli dinamiğinin “isnat edilen suçu ispat mükellefiyeti” olduğu bir yerde, iftiraya uğrayanın “suçsuzluğunu ispatla mükellef kılınmasının” vicdanları sızlattığını ya birileri görmüyor ya da görmesi gerekenler sistemi böyle kurmuş olmalı. Ancak üzülerek ifade edeyim ki; bu durumdan en çok hem siyasi iktidar hem de FETÖ ile mücadele kararlılığının vücut bulduğu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan zarar görüyor, süreç de itibarsızlaştırılıyor.

Ben Seyyah K nezdinde aktardığım ve KHK veya Valilerin tasarrufuyla hayata geçirilen ve her türlü delile rağmen aylarca giderilmeyen bu mağduriyetleri başka bir pencereden okuyamadım, varsa okuyanınız buyursun arkadaş…