Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisinin dün yapılan Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı sırasında, “değişim” diye adlandırılan sürece dair yaptığı konuşma iyi analiz edilmeli. Çünkü bir süredir devam eden ve Erdoğan’ın bu konuşmanın satır aralarından cımbızlanan ifadelerle desteklenerek sistemli bir biçimde sürdürülen linç operasyonu, AK Parti için büyük bir tehdit.
Kiminin siyasi mülahazalarla kiminin de kişisel kin ve öfkeyle destek verdiği bu operasyonun, yine Erdoğan’ın aynı konuşmada önemine vurgu yaptığı “2019 Mart ve Kasım” öncesinde AK Parti’nin altını oyma, kırgınlar ve küskünler ordusu üretme gibi bir planın parçası olduğu tartışma götürmez bir gerçek.
Kuşkusuz Erdoğan yeni dönemin, değişim iradesinin çerçevesini, “… Mart, Kasım 2019 bizim için önemli süreçler. O yüzden en küçük bir lekeye, sızmaya izin vermemeliyiz” ifadeleriyle çizdi. Ama bu ifadeden yola çıkarak, FETÖ ya da farklı örgütlerle ilişki, irtibat ve iltisaka dair elde kanıt olmadan il, ilçe ya da belde başkanları ile yöneticilerinin linç edilmesi, yeni dönem için çok farklı saiklerle görev verilmeyecek il, ilçe ve belde başkanlarının da şimdiden hain ilan edilmesi AK Parti için büyük tehdit olur. Alternatif oluşum arayışlarında gözlerin AK Parti’den çıkması muhtemel küskünlere/kırgınlara dikildiği bir yerde, böyle bir kitlenin oluşmaması için azami dikkat gösterilmeli. Bu yönde çekilen operasyonların parçası olanlara karşı da gerekli adımlar atılmalı.
Erdoğan’ın “…gönül inşa ve ihyasını özellikle halletmemiz lazım” diye vurgu yaptığı sürecin kadrolarının oluşturulduğu bir dönemde “gönül kırma”, “itibarsızlaştırma” ancak ve ancak AK Parti’de bir parçalanma süreci için tetikte bekleyenlere HİZMET eder.
Şimdiye kadar çok eleştirdim. 16 Nisan Referandumunda beklenen dahası gerekli olan performansı gösteremeyen, ciddi bir yorgunluk ve laubalilik ile tabandan kopan teşkilatlar nedeniyle, başta AK Parti Teşkilat Başkanı Mustafa Ataş olmak üzere sorumluluk sahibi olanlara dair en sert ifadeleri de kullandım. Tamamen iyi niyet çerçevesinde gelişen bu eleştirilerim kimi zaman “partiyi dışardan dizayn” olarak da anlaşıldı belki. Ta ki Erdoğan’ın, “adeta bir metal yorgunluğu sezinliyorum” ifadesiyle başlayıp “defolular” ifadesiyle son bulan “değişim” çağrılarına kadar... Partiyi dışardan dizayn etmek gibi bir maksadımız olmadığı, tam tersi partiyi dışardan dizayn etmek isteyenlere fırsat veren bir duruma yönelik tespitler yaptığımız ve bu duruma seyirci kalanlara dair eleştiri hakkımızı kullandığımız o çağrılarla teyit edilmiş oldu adeta.
Şimdi yukarıda yaptığım uyarılara da başka anlamlar yüklenecektir eminim. Bilhassa eleştirilerini kişisel kin ve öfkeleriyle şekillendirenler, eleştirel söylemleri siyasi hesaplarla şekillenenler, yukarıdaki uyarılarımın altında başka gerekçeler de arayacaklardır.
Ne söylemini ne de duruşunu birilerine göre ayarlayan biriyim.
Bu bakımdan, başta dün şiddetle eleştirdiğim AK Parti Teşkilat Başkanı Mustafa Ataş olmak üzere AK Parti’nin altını oymak için başlatılan linç operasyonunun hedefindeki herkesin onuruna ve hukukuna sahip çıkılması gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
Kimse inkar etmesin ki; bu partinin en son 1 Kasım seçimlerinde elde ettiği tarihi başarının altında halihazırdaki teşkilat mensuplarının da emeği var.
Kendimizi yerel siyasi mülahazaların, kişilerin gizli siyasi ajandalarından çıkan dedikoduların esaretine hapsedersek, binlerce teşkilat mensubunun bu emeklerini hiçe saymış oluruz ki bu vicdani bir tavır olmaz.
Tabii ki FETÖ ile irtibatı konusunda somut deliller olan kim varsa temizlenmeli, bu şekilde olanların yeni dönemin kadroları içine sızmasının önüne geçilmeli. Adam ilçe başkanı, ByLock’tan adli soruşturma geçirmiş, gözaltına alınmış, adli kontrolle serbest bırakılmış veya adam il başkanı, FETÖ soruşturmalarında adı net bir şekilde zikredilmiş, iddianamelere yansımış ve örgütle irtibatını 15 Temmuz’a kadar sürdürdüğüne dair onlarca delil var, ya da adam il-ilçe-belde yönetiminde lakin 15 Temmuz’a kadar çocuklarını örgüte ait eğitim kurumlarına göndererek örgütü dolaylı yoldan finanse etmiş… Bu tipleri isimleriyle ifşa etmekten şimdiye kadar hiç çekinmedim.
O yüzden yukarıdaki uyarılarıma kimse başka anlamlar yüklemeye kalkışmasın. Kimi yorgunluktan, kimi özel sebeplerle devam etmek istemediğinden ya da kimi doku uyuşması sorunu yaşadığından dolayı yeni dönem kadroları içinde yer almayacak olanları, aslında AK Parti’nin altını oymak olan itibarsızlaştırma operasyonuna yem ettirmemek vicdani bir sorumluluktur.
Bu yönde elbette Genel Merkez yönetimi gerekli hassasiyeti gösterecek gerekli tedbirleri alacaktır lakin en önemli görev bizlere, eli kalem tutanlara düşüyor. Çünkü bu operasyonun ana kumanda merkezi, saha olarak medya ve sosyal medyayı seçmiş durumda.
Bu operasyonu boğacak olan da medya ve sosyal medyada etkinliği olan bizleriz.
Bu uyarılar ve hassasiyetim bir siyasi mensubiyet olarak da algılanmasın. Kavramların içinin boşaltıldığı, doğruların kirletilmiş kavramlarla itibarsızlaştırılmak istendiği bir dönemde bunları ifade etmenin zorluğunun da bilincindeyim ancak bildiğim bir şey daha var ki o da 2019’un Türkiye için taşıdığı tarihi önem.
Bu önemi de yine Erdoğan’ın Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında yaptığı tespitle bir kez daha hatırlatmak istiyorum: “Türkiye’nin kaderi ile AK Parti’nin kaderi bütünleşmiştir. Biz tökezlersek Türkiye’nin de sıkıntıya düşeceğini hep beraber gördük. Ana muhalefet partisi programı ile milletimizin gönlünü kazanarak iktidara gelmek yerine AK Parti ile Türkiye’nin de kaybetmesi pahasına yönetimi ele geçirme hesabı yapıyor.”
Bu hesapların yapıldığı bir dönemde, AK Parti’nin değişim iradesinden bir küskünler ve kırgınlar ordusu çıkarma gayretlerine karşı sadece kalemi değil gövdeyi de siper etmek için illa siyasi mensubiyet hissine mi sahip olmak gerekir sizce?..