AK Parti’de değişim süreci başladı. Ortalıkta bir çok il başkanının istifa ettiği ya da istifasının istendiği gibi söylentiler dolaşıyor.
Hiç şüphesiz Recep Tayyip Erdoğan’ın, 16 Nisan referandumu sonrası partisinin başına yeniden geçmesi bu değişim iradesinin fitilini ateşleyen olguydu.
2 yıllık Ahmet Davutoğlu dönemindeki “kontrollü” dizayn başta olmak üzere bir çok nedenden yozlaşmış mevcut teşkilat yapısıyla 2019’daki kritik dönemecin başarıyla atlatılmasının mümkün olmadığını görmek için siyaset bilimci ya da siyaset sosyoloğu olmaya bile gerek yoktu.
AK Parti teşkilatlarındaki yozlaşmanın sebeplerini, Erdoğan’ın, “metal yorgunu”, “davayı idrak edemeyenler” ya da “defolular” diye tanımladığı teşkilat mensuplarına yaslamak mümkün. Ancak bu tanımlamaların “FETÖ” parantezine hapsedilmesi, bundan sonraki sürece dair çizilen rotayı anlamamızı zorlaştırır.
Doğrudur, Erdoğan’ın işaret ettiği ve muhakkak tasfiye edileceği anlaşılanlar içinde FETÖ ile ilişki ve irtibatı bulunanlar da var; ancak sadece bunlarla sınırlı değil o güruh.
Mesela AK Parti’nin kuruluş misyonuna aykırı eylemler içerisinde olanlar var. Partinin siyasi gücünü ekonomik çıkara dönüştürmeye çalışanlar var. Bilhassa Yerel Yönetimlerde, tüyü bitmemiş yetimin hakkını, yaşanılan şehrin kupon arazilerini FETÖ başta olmak üzere illegal yapılanmalara parsel parsel peşkeş çekenler var. Kimi kamu arazisi kimi şahsa ait arazilerdeki emsal artırımlarıyla FETÖ’ye milyarlarca liralık rant sağlayıp bunun hesabını bile vermeyenler var.
Sandık sath-ı mahalline girildiğinde cebinden ve çoluk çocuğuyla birlikte geçireceği zamandan harcayarak, elde edilen seçim zaferlerinin gizli kahramanlarını olanlara, yani tabana karşı tepeden bakan, kibirli ve AK Parti’nin kucaklayıcı tavrına aykırı hareket edenler var.
AK Parti programındaki, “Siyaset bir rant aracı görüntüsünden kurtarılacaktır” ilkesinin tam tersi hareketle, siyaseti bizzat kendileri rant aracına dönüştürenler var.
İşte bunların yanında bir de FETÖ ile ilişki, irtibat ya da iltisakı olanlar, 17/25 sonrası yapılan onca uyarıya rağmen FETÖ ile ilişkisini kimi aidiyet duygusuyla kimi de maddi kaygılarla sürdürmeye devam edenler var.
AK Parti teşkilatlarını bir virüs gibi saran bu tipler, sadece AK Parti’ye oy verenlerde değil; dönemsel olarak AK Parti’ye oy vermiş ya da oy verebilecek, AK Parti’nin temel olarak benimsediği muhafazakar demokrat kimliği nedeniyle kendine yakın hisseden kesimlerde büyük bir hayal kırıklığına sebep oldu. Muhafazakar demokrat-muhafazakar milliyetçi diye tanımlayabileceğimiz mahalle mensuplarında ciddi endişeler oluşturdu.
Bugün mesela AK Parti teşkilatları ağırlıklı olmak üzere bu parti içerisinde kümelenen, rantçı, bölücü ve FETÖ hücreleri nedeniyle ortaya çıkan endişeleri, umutsuzlukları, hayal kırıklıklarını ve tepkileri doğru okuyup buna göre bir siyasi söylemle ortaya çıkacak siyasi bir oluşum ya da potansiyel lider, AK Parti’nin mahalledeki sarsılmaz egemenliği için büyük bir tehdit olabilir.
Unutmayalım ki AK Parti’yi 2002’de iktidara taşıyan ve iktidarını her seçimde daha da güçlendiren şey, toplumun ötekileştirilenlerini, başkalaştırılanlarını, ceberrut devlet anlayışı içerisinde potansiyel tehdit kabul edilenlerini ve dahi umutsuzlarını kucaklamasıydı. Bu kesimleri sisteme dahil ederek aidiyet duygularının güçlenmesini sağlamasıydı.
Yerel Yönetimlerden başlayan sandık zaferlerinin en önemli itekleyici unsurlarından biri de şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından sergilenen net tavırdı. İnsan odaklı siyaset ve hizmet ile hayata geçirilen sosyal politikalardı.
Bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları ile başlayan değişim süreci sağlıklı tamamlanmaz, değişim sadece bireylerin tasfiyesi ve yerlerine yenilerinin monte edilmesiyle sınırlı kalır, deforme olan vizyon, misyon ve mantalite restorasyonu ertelenirse, AK Parti bütün kazanımlarını 2019’da telafi edilmez bir şekilde kaybedebilir.
İstişare mekanizmasının Erdoğan dışındaki tüm kademelerde yok sayılması, kimine göre güç zehirlenmesi kimine göre iktidar yorgunluğu sebebiyle tabanla teşkilatlar arasında kalın duvarların örülmesi, yeni ötekileştirilmiş ve başkalaştırılmış kitlelerin oluşturulması kendi başına “metal yorgunu”, “davayı idrak edemeyenler” ya da “defolular” diye tanımlanan ve yanlış bir yaklaşımla “FETÖ” parantezine hapsedilen sorunların bir sonucu değil; aynı zamanda AK Parti’nin 2001’deki kuruluş ruhu ve 2002’den 2015’e kadar süren vizyonundan sapmanın bir sonucuydu.
Değişimin de bu çerçevede sadece kadroların yer değiştirmesiyle sınırlı kalması yerine 2001’deki kuruluş ve 2002’den 2015’e kadarki toplumun tüm kesimlerini kucaklayan mecraya taşıyacak siyasi ve felsefi restorasyonla desteklenmesi elzem.
AK Parti’ye gönül veren tabandan değişim mekanizmasının içinde rolü bulunan parti yöneticilerine kadar herkesin, Erdoğan’ın değişim iradesinin sahip olduğu bu perspektifi doğru okuyabilmesi ise en önemli koşul.
Ancak o şekilde 2019 için taşınan endişeler ortadan kalkıp Yeni Türkiye’nin inşa sürecinin akamete uğramasının önüne geçilebilir.