Fatih bu sözü komutanlarıyla yaptığı bir istişare sırasında söylemiştir. Atalarımdan beri devletimizin çerağı (mumu) kâfirlerin yüreğini çok yaktığımız için onların yüreğinin yağıyla aydınlanmıştır.
Zülfünün zencirine bend eyledi şahum beniKulluğundan itmesün azad Allahum beniŞahım beni saçının zincirine bağladı. Allahım beni kulluğundan azad eylemesin.
Fatih'in yazdığı bu beytin manası şöyledir: "Niyetim Allah uğruna cihad etmektir. Sadece İslam dini uğruna çalışmaktır gayretim.".
Trabzon'u fethe giderken kendisine elçi olarak gelen Akkoyunlu Uzun Hasan'ın annesi Sare hatunun sarp yamaçlarda atından inip yaya olarak dağlara tırmanması üzerine Fatih Sultan Mehmed'e söylediği: "Ey oğul bu Trabzon'a bunca zahmet nedendir? Burasını gelinime bağışla" sözü üzerine ilk Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşazade'ye göre şöyle demiştir. "Ana bu zahmet din yolunadır. Ahirette Allah huzuruna varınca inayet ola. Zira elimizde İslam kılıcı var. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmezsek bize gazi demek yalan olur.".
Fatih sırlı bir padişahtı, sır olarak sakladığı şeyi kimseye söylememesiyle meşhurdu. Bir defasında seferin nereye yapıldığını sormak isteyen birisine karşı söylenen bu söz ile sırrına sahip çıkmanın önemini anlatmak istemiştir. Hele ki devlet idaresinde sır saklamak bir erdemdir..
Daha ilk saltanatının sonunda, 1446 yılında vezirlerin, özellikle de Çandarlı Halil Paşa'nın baskısıyla babasını tahta çağıran bir mektupta bu sözü söylediği ifade edilen II. Mehmed'in mantık ilmine hakimiyeti de hayranlık vericidir. Muhatabına hareket imkânı bırakmayan bu ifade onun zihninin keskinliğini de ifade eder..
Yıl 1452'dir. Genç Sultan İstanbul'a Karadeniz'den gelebilecek yardımların yolunu kesmek için, dedesinin babası Yıldırım Bayezid'in müthiş bir uzak görüşlülükle Boğazın Asya tarafına yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın tam karşısına bu defa Rumeli Hisarı'nın yapım emrini vermiştir. İnşaat devam ederken gelen Bizans İmparatoru Konstantin'in bir elçi göndererek burasının Galata Cenevizlilerinin mülkü olduğunu ve inşaat yapamayacağını hatırlatan elçiye söylediği rivayet edilir. Bu sözden korkan Bizans İmparatorunun onun öfkesini yatıştırmak için hisarda çalışan ameleye yiyecek gönderdiği söylenir..
İstanbul'un fethinden sonra asıl büyük fethe, yani ilim ve irfan yoluyla fethi kalıcı hale getirecek ikinci fethe girişen Fatih Sultan Mehmed 10 yıl sonra Fatih Medreselerini yaptırırken vakfiyesine asıl hünerin bir şehir kurmak ve orada yaşayanların kalplerini âbâd etmek olduğunu ustaca böyle ifade etmişti. Şehrin sadece taştan, topraktan, betondan ibaret bir yapı olmadığını, orada yaşayanların kalplerinin de imar edilmesi gerektiğini ifade eden bu hoş formülü belediyelerimizin duvarlarına yazmakta fayda vardır..
Sultan Mehmed "Fâtih" olduktan sonra İstanbul'un fethine tek bir kelimeyle tarih düşürmüştü. Âhirûn kelimesi sonrakiler, ahir zamandakiler gibi anlamlara geliyordu. Belki de büyük Sultan İstanbul'un fethinin ahir zamandaki bir çiçeklenmeyi sağlayacağı ümidiyle hicri takvimle fetih tarihi olan 857 yılını veren bu kelimeyi bulmuştu. Nitekim İstanbul'un ilk belediye başkanı sayılan Hızır Bey Çelebi de bu esrarengiz kelimeyi hoş bir beyit içinde şöyle formülleştirmişti:Feth-i Stanbul'a fırsat bulmadılar evvelûnFeth idüp Sultan Mehemmed didi tarih "Âhirûn".
Kuşatmanın en bunalımlı anlarından birinde söylenmiş olan bu söz, Venedik'ten gelen üç geminin Osmanlı donanmasını yararak Haliç'ten içeriye gıda ve asker yardımı getirmesi üzerine söylenmiştir. Bu noktada genç Sultan, orduya ve komutanlarına çöken moral bozukluğu atmosferini dağıtmak için bir yandan Şeyh Akşemseddin'e fethin müyesser olması için dua ricasında bulunurken öbür yandan askeri tedbirler alıyor, karadan gemileri yürüterek Bizans'ın moralini çökertiyordu. İşte tam bu aşamada söylenmiş olan bu söz, aynı zamanda İstanbul alınamazsa kendisinin iktidarının, itirabarının ve Osmanlı'nın cihan devleti misyonunun da biteceğini ima ediyordu..