FETÖ ile mücadele noktasında hep 17/25 Aralık 2013 milat olarak işaret edildi. Bunun hukuki bir altyapısı olmasa da bireylerin vicdani rahatlama refleksiyle başvurduğu bu miladı, “beyan esastır” desturuyla içselleştirdik. Lakin bir çok önemli isim ve kurumun 17/25’e rağmen örgütten uzaklaşmadığı, örgütle ilişki ve iltisakını devam ettirdiği de açığa çıkmış durumda.
15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişiminin bir sebebi de işte bu ilişki ve iltisakı devam ettirip, örgütün tasfiyesi yönünde gerekli olan koordinasyonu akim bırakanlardı.
FETÖ ile mücadele iradesini en güçlü dillendiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “bazı arkadaşlarımız 17/25’i anlasaydı 15 Temmuz olmazdı” mealindeki sözleri bu tezi doğruluyor.
Ancak yazıp yazmamak arasında ikileme düştüğümüz öyle spesifik örnekler var ki; başta FETÖ ile mücadelenin yargı ve kolluk ayağı olmak üzere en stratejik kamu kurumlarında, 15 Temmuz’u bile hala anlamayanların varlığına işaret ediyor bu örnekler.
Siyaset ve bürokrasinin önemli aktörlerinin bilinçsizliği bir kenara, bilhassa Yüksek Yargının 15 Temmuz’u hala anlamamış gibi adımlar atması, örgütle mücadelede ümitsizliği giderek arttırıyor.
Dünkü yazımda, örgütle mücadelenin kolluk ayağında, emniyette hem de en kozmik birimlerde yaşanan kumpas şüphesini güçlü kılan tasfiyelerden söz edip, iki de somut örnek aktardım. Bugün de yargı ayağı ile ilgili kan donduran bir örneği paylaşmak istiyorum.
İTİRAF ETMEK İÇİN 1,5 AY BEKLEDİ
15 Temmuz sonrası…
FETÖ mensubiyeti bilinenlere yönelik operasyon dalgalarında gözaltına alınıp tutuklanan bir yargı mensubu (Hakim), soruşturma savcılarına mektup yazarak itiraflarda bulunmak ister. Mektubun üzerinden 1,5 ay geçmesine karşın herhangi bir gelişme olmayınca, tutuklu FETÖ üyesi yargı mensubu, yeni bir başvuru yaparak itiraflarda bulunmak istediğini tekrarlar. Nihayet sayfalarca ifadesi alınır. İfadesinde, kendisine yöneltilen suçlamalar içerisinde yer alan bilhassa FETÖ toplantılarına, kimlerle beraber katıldığını tek tek anlatır.
Bu bağlamda, “FETÖ’ye beraber hizmet ettiği, içlerinde yargı mensuplarının yoğunlukta olduğu 30’a yakın isim" verir.
İfadeyi alan savcılık, itiraflarda yer alan yargı mensuplarının tespiti ve gereği için HSYK’ya bir dosya gönderir. Dosyada ifadenin tam metni de yer almaktadır. İlginç olan; bu dosya HSYK’de buharlaşır adeta. Ben işin o boyutunda değilim. Benim dikkat çekmek istediğim o ifade içeriği ile FETÖ mensuplarının yargılandığı en kritik davalardan birinin yargılama heyetinde yer alan yargı mensubunun hikayesi.
İTİRAFÇININ VERDİĞİ İSİM FETÖ’YÜ YARGILAYAN HEYETTE ÇIKMIŞ
İddiaya göre; 15 Temmuz öncesi başlatılmış bir FETÖ soruşturmasının iddianamesi kabul edildikten sonra yargılamanın yapılacağı mahkeme heyetine bir ismin atanacağına dair söylentiler yargı koridorlarında çalkalanmaya başlar. Yüksek yargı ve yargı çevreleri bu ismin o heyet içerisinde yer almasının çok sakıncalı olacağına dair yoğun bir pres uygular. Söz konusu kişinin, FETÖ ile ilişkisine dair ciddi bulgular ve tanıklardan söz edilir. Öyle ya; bilhassa HSYK seçimlerindeki kutuplaşma sırasında FETÖ mensubu yargı mensupları blok halinde bir araya gelmiştir, kim oldukları da bilinmektedir. Ne var ki en yakın mesai arkadaşları dahil FETÖ konusunda mücadelesi çok eskilere dayananların uyarıları dikkate alınmaz ve HSYK’da öne çıkan iki ismin referansı ile söz konusu kişi FETÖ yargılamaları açısından en önemli davalardan birinin heyetine atanır.
Gelelim işin siz deyin traji-komik ben deyim kan dondurucu boyutuna…
Tam 1,5 ay itirafçı olma talebi beklemede tutulan tutuklu FETÖ'cü Hakim’in sayfalar dolusu ifadelerinde tek tek anlattığı ve FETÖ toplantılarına birlikte katıldığını belirttiği 30’a yakın isimden biri de işte o bütün itirazlara rağmen en önemli yargılamalardan birinin yapıldığı mahkeme heyetine atanan yargı mensubudur.
HSYK Genel Kurulu’nun 1 Ocak itibarıyla “resmi olmayan kanallarla” gelen ifade sonrasında durumdan haberdar olduğu belirtilirken, halen savcılıktan Genel Sekreterliğe gönderildiği öne sürülen dosya ortaya çıkmamış olmalı ki; bu isimle ilgili HSYK şu ana kadar herhangi bir tasarrufta bulunmaz.
İddia yenilir yutulur gibi değil. Doğruluğu durumunda, başta FETÖ yargılamaları olmak üzere, örgütle mücadele açısından kırılma noktası olabilecek derecede önem arz eden bir iddia. İlginç olanı, iddiayı öğrendikten sonra ulaştığım ne sıradan yargı mensupları ne de HSYK’daki kimi çevreler iddiayı yalanladı.
Bilhassa Emniyet ve bürokraside, FETÖ’cülerin tespiti ve ihracı için oluşturulan komisyonlarda FETÖ’cülerin yer aldığı iddiaları açıklığa kavuşturulmadan, FETÖ’nün yargılandığı en önemli davalardan birinin mahkeme heyetinde, FETÖ ile suçlanan birinin yer almasını kim nasıl izah edecek?
Gerek emniyette gerekse yargıdaki bu tür skandalları kaleme aldığımızda birilerinin kimyası bozuluyor. Kin ve öfkelerini aracılar vasıtasıyla gönderiyorlar. Aleyhimizde en ahlaksız kampanyalara mihmandarlık ediyorlar. Yine edecekler. Belki FETÖ yöntemleri ile kumpas bile hazırlayacak, bizi FETÖ’cü olmakla suçlayacaklar.
Umrumda bile değil. Bu mücadelenin zaferle sonuçlanması için ödenmesi gereken ne bedel varsa ödemeye hazırım.
Bunca çarpıklık içerisinde FETÖ’nün uyuyan hücreleri başta olmak üzere hala fink atan mensuplarının yeniden bir hareketlenme içerisinde olduğu bir dönemde susacak, yanlışlıklara karşı göz göre göre üç maymunu oynayacak son kişi bile olmadığımı zannedersem anlaması gerekenler anlamıştır, anlamayanlaraysa edecek tek sözüm olur; beni bilen bilir bilmeyen de kendi bilir.