Uzun zamandır yargı çevrelerinden ya da hiç tanımadığımız halde FETÖ konusunda verdiğimiz mücadele nedeniyle hüsn-ü zan besleyenlerden benim de içinde bulunduğum kimi isimlere karşı ciddi bir kumpasın hazırlandığına dair uyarılar alıyorum.
Bu kumpasın emniyet ve yargı ayakları üzerine oturduğu, FETÖCÜ polislere muhbirliğiyle nam salan bir gazeteci müsveddesi ve kim olduğu herkesçe malum Fidel Okan eliyle de kamuoyu algısı oluşturulması sürecinin başladığı gibi kimi detaylar bile verildi hatta. Bir iki ti’ye alan paylaşım yapmak dışında çok önemsemedim, gülüp geçtim.
Neticede verdiğimiz mücadele ortada. Yaşadıklarımızdan kamuoyu fazlasıyla haberdar.
Muğla’da, ortaokulun son iki yılında, lisede ve üniversitede bu örgüt mensuplarının “İN’lerine davetlerini” bile reddedecek kadar mesafeli bir duruşum oldu hep.
1990’da girdiğim Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde aynı sınıfta olduğum ve TRT’deki FETÖ yapılanmasının baş mimarlarından sayılan Ahmet Böken ve tayfasının bırakın “inlerindeki” sohbetleri, Ramazan aylarındaki iftar davetlerini bile reddetmiştim.
Üniversite yıllarında bunlarla iş tutup bir elin parmaklarını geçmeyen biz ülkücülere düşmanlık besleyen, hali hazırda iktidara yakın medyada etkin konumlarda bulunan kimi isimler, o dönemi çok iyi hatırlayacaktır. Bugün anti-FETÖ’cülükte nam salanların TRT ekranlarında fink attığı dönemde, TRT’nin kapısından bile geçmemize izin verilmiyordu.
Sayın ERDOĞAN’a bile o dönem “bu davanın savcısı benim” dedirten Devlet içindeki vesayet odaklarının tasfiyesi ve yargı önüne çıkarılması algısıyla başlayıp, 2009’dan sonra amacından saptırılan Ergenekon sürecindeki kısa dönemlik “acaba” ve bu acabanın etkisiyle kaleme alınmış 1-2 yazı dışında, FETÖ’ye yönelik bakışım hiç değişmedi. Hatta o “acaba” sürecini tetikleyen en önemli faktörlerden biri de örgütün tabanı diye tabir edilen, etrafımızdaki muhafazakar-mütedeyyin yaşam tarzı sürdüğünü zannettiğimiz lakin 17/25’le birlikte takiyyeci olduklarını anladıklarımızdı.
Herkesin örgüte ait medya organlarının birinden çıkıp diğerinin canlı yayınına koşuşturduğu Ergenekon sürecinde, örgüt TV’lerinde halen TGRT’de program yapan Sami Dadağlıoğlu’nun bir programı hariç hiç birinde yer almadım. O sürece dair kitaplar TİMAŞ üzerinden piyasaya sürülürken, bu yayınevinden tek bir kitabımı yayımlatmadım. Dahası kaleme aldığım kitapların, örgüte ait hücrelerde, “ablalar” “abiler” tarafından yasaklandığını bile çokça duydum.
Örgütün kontrolündeki Emniyet İstihbarat eliyle hazırlanan kitaplara birilerinin imza attığı dönemde yazdığım kitaplar, ya açık kaynaklara dayanıyordu ya da 28 Şubat döneminde bizzat tanık olduğum olay ve olgulara. Soruşturma ve yargılama sürecindeki tanıklığım da bu çerçevenin dışında değildi zaten.
Firari FETÖ teröristi Zekeriya Öz dahil Ergenekon süreci savcılarının, gazeteci ve kitap yazarlarıyla yaptığını sıklıkla işittiğim “özel toplantıların” tek birinde bile yer almadım.
Örgütle hiçbir bağım olmadığından, “Danıştay saldırısında cemaat içindeki bir grubun da olabileceğini sorgulamaya başlayıp tasfiye edilen Ergenekon’un yerine yine cemaat içinden bir yapının monte edildiğini” dile getirdiğim bir dönemde -ki bunun en önemli tanığı gazeteci Kenan Kıran’dır- bizzat Zekeriya Öz’ün talimatıyla 2008 Mayıs’ında gözaltına alınıp, FETÖ elebaşının CIA ajanı olduğu yönündeki bir yazı sonrası başlayan bir kumpas dosyanın 2008’de ısıtılmasıyla cezaevine gönderildim. FETÖ'nün kraliyet dönemi sayılan bir süreçte, yıllar öncesine ait basit bir kefalete dayanan konunun manipüle edilmesi sonucu cezaevine konulmam bile dikkat çekici bir olguydu anlamak isteyene.
Örgüt bununla da yetinmeyip, o dönem kontrolü altında olan Aktüel Dergisi’nin kapağından halen firari olan örgüt tetikçisi Tuncay Opçin imzasıyla, bugün ayarını bozduğum kimi sözde AK Partililerle kripto FETÖ'cülerin de itibarsızlaştırma aracı olarak kullandığı ve içeriği, gözaltı sırasında PKK’ya ait belgelerin de bulunduğu gibi iftiralarla dolu bir itibarsızlaştırma yazısı yayınlattı.
Öte yandan gazetecilik mesleğindeki 1 yıl hapis (eski parayla) 900 milyon TL de tazminattan ibaret ilk cezayı da örgüt elebaşının CIA Ajanı olduğuna dair 1996’da yayınlanan bir yazı nedeniyle 1997’de almıştım. Dikkat buyurun; henüz herkesin “hocaefendi” dediği bir dönemden bahsediyorum.
Eğer Ergenekon sürecinde -devletin bütün imkanlarının seferber edilerek- oluşturulan o algı kasırgasıyla tabandan tanıdıklarımızdan kaynaklı “acaba” dönemini bir kenara bırakırsak, FETÖ konusunda zerre miskal vicdani rahatsızlık duyacağım bir dönemim yok.
Günah çıkarmak için falan aktarmadım bunları size. Sadece tarihe not düşmek adına aktardım...
Yine; bütün bu gerçeklikler ortadayken, hayatı FETÖ ile mücadeleyle geçmiş yargı mensupları ve FETÖ ile mücadeledeki duruşumuz nedeniyle muhabbet besleyenlerin de sıklıkla uyardığı ve emniyet ve yargı sacayağına oturtulup FETÖCÜ polislerin muhbirliğiyle nam salan bir gazeteci müsveddesi ve kim olduğu herkesçe malum bir avukat bozuntusu üzerinden “FETÖ’nün ters algı operasyonu” diye adlandırılarak kamuoyu algısı oluşturulmaya çalışılan, düzmece bir “rapora” dayandırılması planlanan kumpasın arka planını anlayın diye aktardım.
Bu “rapor” diye adlandırılan ve bir kumpasın zemini olduğu anlaşılan zırvalıkta benimle birlikte yer alanlar arasında Ömer Turan, Fatih Tezcan gibi isimlerle bazı sosyal medya hesaplarının da olduğu öne sürülüyor. Hatta başka bir kaynaktan gelen bilgiye göre, bu kumpasın zemini olan sözde “rapor”la ilgili çalışma, Ahmet Davutoğlu’na yönelik muhalefetimizle eş zamanlı başlatılmış.
Davutoğlu’nun, “PKK 2013 Mayıs’ına dönerse her şey konuşulabilir” sözlerini, yeni bir “çözüm süreci” heveslerini, FETÖ ile mücadele konusundaki zafiyetlerini, onun ekibindeki isimlerin ERDOĞAN’a yönelik söylemlerini AVAZTÜRK’te yayınlayınca nasıl hedef olduğumuzu, grup toplantılarında tehdit edilip fitneci yaftasına maruz kaldığımızı herkes hatırlayacaktır.
Aynı dönem, Davutoğlu’nun, AK Parti grup konuşmalarında bizleri kastederek, “her adımımızı takip ettirdiği, içlerinden bizimle irtibatlı olanların da bulunduğu” yönünde sarf ettiği sözleri ve milletvekillerinin önüne AVAZTÜRK ekibinde yer alanların HTS kayıtlarıyla telefon trafiklerimizin yer aldığı klasörlerin konulmasıyla, bu kumpas “raporda” yer aldığı belirtilen, “kimi milletvekillerinin de bizlerle bağlantılı olduğu” mealindeki ifadeleri bir arada düşününce, kumpasta düğmeye nasıl ve hangi saiklerle basıldığını anlamak zor değil.
Bütün bunları geçtim, birilerinin, sosyal medya ya da özel iletişim üzerinden 1-2 kez dışında hiçbir etkileşimim olmayan Fatih Tezcan’la, teşrik-i mesaim AVAZTÜRK’te 2,5 aylık yazarlığıyla sınırlı ve halen sert tartışmalar yaptığım Ömer Turan’la, binlerce kişinin etkileşim içinde olduğu ve bir dönem FETÖ ile mücadele konusundaki paylaşımları nedeniyle herkes kadar etkileşimde olduğum ancak Ömer Turan’la yaşadığım tartışmalar üzerine engellediğim Üst Akıl Oyunları isimli hesapla bir olup “FETÖ’nün ters algı operasyonlarına hizmet ettiğim” gibi bir zırvalığa imza atmak için ancak FETÖ’nün sosyal medya operasyonlarını kamufle etme telaşına kapılmış olmalılar.
Üstelik buna, bu rapor zırvası konusunda sosyal medyayı konsolide edenlerden birinin Fidel Okan olduğu gerçeğini de ekleyince, fotoğrafın büyüğü zannedersem ortaya çıkıyor.
Bu arada; Ömer Turan konusunda ne düşündüğümü sosyal medyadan takip edenler bilir lakin “şöhret budalalığının esaretine düşmüş kullanışlı bir aptal” olduğuna dair şüphelerim bulunan o zatın FETÖ’cü olduğunu söylemek için ancak birilerinin kendi FETÖ ilişkilerini örtme telaşına kapılması lazım. Hakeza Fatih Tezcan’la çok bir muhabbetim olmamakla birlikte, onu FETÖ’ye hizmet etmekle suçlamak için birilerinin FETÖ’yü örtme çabası içinde olması lazım.
Öyle zannediyorum ki; dönemsel şartlara göre modifiye edilmiş yeni dönem FETÖ algı operasyonlarının ilk halkasının bizim ve dolayısıyla AVAZTÜRK üzerinden başlatılması sıradan bir durum değil. Öyle anlaşılıyor ki; bu yeni dönem kumpası tetikleyen önemli sebeplerden biri de Yargı-Ordu-Emniyet başta olmak üzere birilerinin "gidenin yerine bizim adamları koyalım" anlayışını reddip, devletin ve milletin adamları artık göreve gelsin duruşumuzdan milim taviz vermeyişimiz.
Özetle; FETÖ ile mücadele konusunda zafiyetleri her gün yeni bir olguyla ortaya çıkan yargı ve emniyet sarmalında hazırlığı yapılıp, kime hizmet ettiği herkesin malumu olan Fidel Okan ve FETÖ’cü polislerin muhbirliğiyle nam salan bir gazeteci müsveddesi eliyle kamuoyu algısı oluşturulmaya çalışılan “FETÖ’nün ters algı kumpası”, FETÖ yaftasını çiviyle çaksan tutmayacak olan bana yapışmaz, duruşumuzdan milim geri adım attıramaz, lakin FETÖ’nün yıllarca uyguladığı yöntemlerle birebir örtüşmekle birlikte dönemsel koşullara göre modifiye edilmiş bu kumpas hazırlığının içinde, kıyısında köşesinde merkezinde her kim varsa, hepsini dut gibi açığa çıkarır, çıkaracak da.
Görün bakın Mevlam neyler, neylerse güzel eyler…