FETÖ’nün kendinise yönelik mücadele için hemen her alanda farklı planları olduğunu örgütle mücadelede etkin ve yetkin herkes kabul ediyor.
Bu sayfada bu planlardan daha doğru bir tabirle “tuzaklardan” en önemlisinin, örgütün kripto haberleşme ağı olduğu şüphe götürmez bir gerçek olan ByLock üzerinden kurulduğunu önceki yazılarımda tek tek aktarmaya çalıştım.
Yine örgüt tarafından yazıldığı anlaşılan Kıble Pusulası ve Namaz Vakitleri programları kullanıcılarının kendi iradeleri dışında ByLock’a yönlendirildiği, Uluslararası Adli Bilişim standartlarına uygun analizlerle ispatlandı. Hatta bizzat MİT ile koordineli çalışan kimi Adli Bilişim Uzmanları, bu yönde isimler bazında yaptıkları çalışmaları ve “irade dışında”yönlendirme ile ByLock tuzağının kurbanı olan mağdurları listeleyip “Bilgi Notu” olarak ilgili kurumlarla da paylaştı. İşte bu Adli Bilişim Uzmanlarıyla ortak çalışma yürüten MİT’in bu mağduriyetleri bilmesine, HSK başta olmak üzere Yüksek Yargı’da bir çok kişiye bu durum, isim isim aktarılmasına karşın hiçbir adım atılmadı. Öte yandan yine Adli Bilişim Uzmanlarının iddiasına göre; EGM KOM Daire’nin de ByLock’ta ekran güncellemesini geciktirmesi sonucu halen yargılama süreci devam eden bir çok ismin mağduriyeti devam ettirildi.
ByLock konusunda yazdığım Devlet, FETÖ'nün devlet aklını dumura uğratan hücrelerine teslim mi oldu? - ZİHNİ ÇAKIR başlıklı son yazımda bu durumları irdeleyip, bu kadar somut delil ortadayken ve mağduriyetler isim isim belirlenmişken, hiçbir adım atılmayarak “FETÖ’nün ‘mağduriyet tabanını genişletme’ stratejisinin dinamik tutulması, insanın aklına ister istemez, devlet, FETÖ’nün, emniyet, yargı ve istihbarattaki devlet aklını dumura uğratan hücrelerine teslim mi oldu” sorusunu sormuştum.
Tabii ki bu soruyu sorarken cevap verecek yürek beklemedim kimseden. İşte o yazı serisine bugün başka bir örnekle üstelik ByLock ile alakası olmamasına karşın listeye nasıl girdiği bir türlü anlaşılamayan bir örnekle devam edeceğim.
Ülkücü camia açısından köklü bir ailenin mensubu Polis Memuru E.D…
15 Temmuz gecesi Tanık Koruma Dairesi Başkanlığı’nda görevliymiş polis memuru E.D. FETÖ’nün darbe girişiminden haberdar olur olmaz önce oturduğu apartmandaki herkese balkonlarına bayrak asmaları ve sokağa çıkmaları yönünde çağrıda bulunmuş akabinde de görevli olmamasına rağmen soluğu çalıştığı kurumda almış. Gittiğinde silah deposu kilitli, kurumun asılı olan Türk bayrağı indirilmiş.
Polis memuru E.D., önce Al yıldızlı bayrağı asmış arkadaşları ile akabinde de kilitli olan silah deposunu açtırmış.
Aileden hem de Ülkücü hareket açısından köklü ailelerden birine mensup olan Polis Memuru E.D., 2002 yılında yaşadığı bir olay sonrası FETÖ'nün Emniyet içindeki yapılanmasını üstlerime bildirdikten sonra türlü baskı, ceza ve sürgüne uğramış.
Sosyal paylaşım ağı Facebook’u daha yaygınlaşmaya başladığı ilk yıllarda kullanmaya başlayıp buradan FETÖ'nün hain bir Siyonist örgütlenme olduğuna dair paylaşımları sebebiyle uğradığı baskı, yediği ceza ve dayatılan sürgünler artmış.
17/25 Aralık öncesi ve sonrasında, kullandığı sosyal medya hesaplarından örgüte yönelik mücadele çağrısı içeren paylaşımlarının çıktıları da klasörler dolusu….
15 Temmuz gecesi sergilediği tavrı nedeniyle kahraman ilan edilip 1’nci dereceden taltife layık görülmüş.
Ne var ki; mesleğe girdiği günden başlayıp, hiçbir talimat olmadan FETÖ’nün 15 Temmuz ihanetine karşı tavrını koyan polis memuru E.D., 22 Kasım 2016 tarih ve 677 sayılı KHK ile FETÖ’cü diye ihraç edilmiş.
Tarafıma ulaşan E.D., ihraç haberini alır almaz, ismini listede görür görmez hissettiklerini aynen şu ifadelerle anlatıyor: “Bizim derdest ettiklerimiz, işlem yaptıklarımız, bayrağı indirenler korunurken, makam sahibi olurken biz ihraç olduk. Başım dik ama şaşkındım. Kendimden emindim. Kalktım Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına giderek ‘suçum varsa tutuklayın beni, yoksa iademi talep ediyorum ve beni bu listeye ekleyenlerden davacıyım diyerek’ suç duyurusunda bulundum. Yaklaşık 3 ay sonra ‘hakkınızda açılan dava yok, hakkınızda hiçbir suç unsuruna rastlanmadığından davaya yer olmadığına’ dair verilen savcılık kararı elime verildi.”
Polis memuru E.D., bu karardan sonra göreve iadesini beklerken, iade KHK’larında isminin olacağına dair umutlanırken kendi çabasıyla, 2014 yılında kullandığı telefonunda 2’si hatalı 1’i de kendisiyle ilgisi olmayan adreste çıkan 3 ByLock sinyali sebebiyle ihraç edildiğini öğrenmiş. Bunun üzerine de ilgili telefonu MORBEYİN kumpasını çözen Adli Bilişim Uzmanı Tuncay Beşikçi'ye göndermiş. O dönem MİT ile koordineli çalışan Adli Bilişim Uzmanı Beşikçi’den gelen TEMİZ raporuyla telefonunu kendi elleriyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına teslim etmiş. Savcılığın geçmişteki ‘hakkınızda açılan dava yok, hakkınızda hiçbir suç unsuruna rastlanmadığından davaya yer olmadığına’ kararına rağmen bir soruşturma olduğu anlaşılmış ve Ankara 27. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmış.
Yargılama sürecinde dosya içeriğine gelen evraklarda FETÖ'nün "düşman" listesinde olduğu, mahrem listede MML AD koduyla "düşman" olarak fişlendiği ortaya çıkmış. Ayrıca, 3 ayrı ByLock raporunda da örgütün kripto haberleşme ağı ByLock’u hiç yüklemediği ve hiç kullanmadığı, yine örgüte müzahir okul, banka, derneklerle ilişkisinin olmadığı, SGK kaydına rastlanmadığı, 1’nci derece yakınlarının FETÖ’ye dair hiç bir kriteri olmadığı delillendirilmiş ve davadan oy birliği ile BERAAT etmiş. Bu arada davanın savcısı, kararın kesinleşeceği sürenin son günü itiraz ederek kararı istinafa taşımış.
Polis Memuru E.D., mahkemenin berat kararı sonrası hakkın yerini bulacağını umarken, itiraz ettiği OHAL komisyonu, berat kararının hemen akabinde "kurum kanaati ve olmayan ByLock’a dair KOM ekranının güncellenmemesi"sebebiyle itirazın REDDİNE karar vermiş.
E.D., bu süreçte yaşadığı travmayı, “3 yıl 1 ay oldu. Şimdi yarı ölü yarı sağ Ankara'da bu süreçte kanser olan annem, sağlık sorunları ile cebelleşen eşim, çocuklarım ve al bayrakta kanı olan alnı ak başı dik ben hain damgası ile yaşama, hayata tutunmaya çalışıyoruz. Baba ocağı bildiğim MHP'de bazı vekil ve Genel Başkan Yardımcıları ve bizat Genel Başkan Devlet Bahçeli ile görüştüm. Kimse ilgilenmedi, oralı olmadı, samimi olmadı. Öz yurdumuzda öksüz kaldık” diye özetliyor.
Adeta bir anayasa gibi itibar gören Gizli Tanık GARSON’un teslim ettiği dijitallerdeki fişleme listesinde örgütün DÜŞMAN olarak kodladığı ancak kim tarafından EKLENDİĞİ bir türlü belirlenemeyen ByLock listesine eklenerek FETÖ’cü yapılan Polis Memuru E.D., nin ismi Adli Bilişim Uzmanı Tuncay Beşikçi’nin yaptığı teknik analizler sonrasında oluşturduğu listede. Bu liste ilgili herkese ulaştırılmasına karşın polis Memuru E.D. dahil o listedeki mağdurlar için kimse kılını kıpırdatmıyor. Son umudu olan OHAL komisyonu da mahkemenin berat kararını verdiğine ekrandan gördüğü gün itirazını reddediyor.
Şimdi biri bana, 15 Temmuz gecesi bayrak indiren silah deposunu açmayanlar terfi ettirilip onlara karşı gelerek herkesin silahlanmasının önünü açan kendisi ihraç edilen E.D.,’nin ByLock listelerinin oluşturulmasından başlayıp OHAL komisyonunun RED kararı vermesine kadarki süreçte yaşadıklarının bir kumpas olmadığını izah etsin.
Buradan yazamadığım kimi özel bilgiler nedeniyle bunu izah edemeyeceklerini biliyorum elbette. Ancak şunun altını bir kez daha çizmek, şu soruyu bir kez daha sormak istiyorum: Bu mağduriyetler giderilmeyerek “FETÖ’nün ‘mağduriyet tabanını genişletme’ stratejisinin dinamik tutuluyorsa”, devlet, FETÖ’nün, emniyet, yargı ve istihbarattaki devlet aklını dumura uğratan hücrelerine mi teslim oldu?