Geçtiğimiz günlerde, FETÖ firarisi eski bir polisin, sosyal medya hesabından, değerli bir dostuma yazdığı mesajı okudum.
Aynen şunları söylüyordu: “Boşuna yırtınıp duruyorsunuz, yarın hepinizi bugün bizim çocuklara yapılanın aynıyla içeri tıkacaklar. Güvendikleriniz, trollüğünü yaptıklarınız uzlaşmak, kavgayı sonlandırmak için her gün heyetler gönderiyor. Uzlaşırlarsa sizi Reisiniz de onun tetikçiliğini yapan birkaç hakim savcınız da kurtaramaz.”
Deli saçması olarak gördüm, çocukları korkutmak istiyor diye değerlendirdim bu yazılanları…
Malum, o polis eskisinin fantezi dünyası geniş…
Kendini CIA’nın küresel aktör olarak piyasaya sürdüğü Atlantic Bridge yıllığına giren ajanlarından biri sanıyor hep.
Ya da Aspen Enstitüsü, Trilateral Commission eğitimlerini üstün başarıyla tamamlamış gazetecilerden belliyor kendini… Oysa James Foley kadar bile değil…
İtibar etmedim bu yüzden.
‘O kadar yeteneksiz bir CIA çaşıtı ki; daha 5’inci yılında deşifre oldu, firar etti’ diye düşündüm.
CIA ve Küresel Sistem’in yerel işbirlikçiler eliyle gerçekleştirdiği en önemli casusluk eylemi olan MİT Tırlarına baskının görüntülerini yayınlayarak, o casusluğun en önemli ayağında görevlendirilen Can Dündar’a “casusluk serbestisi” sağlayan AYM kararı karşısında iktidar partisi meclis grubunun “sevinç çığlığı atmasını”, o acemi CIA çaşıtının deli saçması iddialarıyla bir arada bile düşünmedim.
Davutoğlu’nun AYM kararı karşısında günler süren sessizliğini, James Foley özentili müflisin ‘uzlaşma heyetleri gönderiyorlar’ iddialarının yanına bile yakıştırmadım.
Davutoğlu’nun, AK Parti Genel Başkanı olarak, partinin Kurucu ve doğal lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın canına ve itibarına kasteden Fetullahçı Terör Örgütü mensuplarının gözaltına alınması ve tutuklanması süreci için; “üstüme cübbeyi yeniden geçirmeyi arzu ediyorum” diyen Bülent Arınç’la ilgili, bırakın ihraç sürecini, kınamayı çok görmesini bile o meczup CIA çaşıtının ‘uzlaşma’ iddialarıyla bir arada okumadım.
Yine Hüseyin Çelik’in, FETÖ ile mücadele kapsamında yargının atadığı kayyumlar için “Şu andaki görüntü bir gasp görüntüsüdür” diyerek FETÖ sermayesine sahip çıkan sözleriyle ilgili hiçbir kınama ya da tenkit etme gereği duymadığında da o polis eskisi CIA çaşıtının iddiaları için “acaba” diyecek bir kuşku oluşmadı.
FETÖ’nün kan davası güttüğü kabinedeki kimi isimlerin, müsteşarından genel müdürüne kadrolarını oluşturmaya yönelik atama taleplerinin sümenaltı edildiği iddialarını duyduğumda bile, bürokratik hantallıktan başka bir şey değildir diyerek üzerinde durmadım.
Belli sermaye gruplarına bağlı çalışan Ankara gazetecilerinin fikir özgürlüğünü dibine kadar kullandığı tek yer kulisler denir. O kulislerde, Valiler ve Emniyet Müdürleri kararnamesinin, yapılan kozmik çalışmalarda bir çok örgüt mensubu isme rastlandığı için iade edildiği dedikodularını da “özgürlük zehirlenmesi” saydım.
Abdullah Gül’ün, FETÖ’nün en büyük sermaye grubuna yönelik yargısal süreci hunharca eleştirmesi karşısında, hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayacağını bile bile “yürüyen süreçte benim ve arkadaşlarımın hiçbir dahli yoktur” ifadeleriyle, kamuoyu tepkisinin FETÖ’nün bir numaralı hedefi olan Erdoğan’a yöneleceğini hesap edememiştir deyip, öküz altında buzağı da aramadım.
Erdoğan’ı Ortadoğu halkları nezdinde itibarsızlaştırılması, Türkiye’nin İslam coğrafyasıyla köprülerinin daha yapım aşamasında yıkılması ve Suriye üzerinde yürüyen Küresel satrancın dışına itilmesi hamlelerinin hemen tümünde en önde yer alan İran’a yönelik “ani” ziyaretin, İran’ın ideolojik ve ekonomik sömürü alanı yapmaya çalıştığı Gana, Gine, Fildişi ve Nijerya’ya dostluk eliyle giden Erdoğan’ın seyahatiyle eş zamanlı gerçekleşmesini de “çok yönlü dış politik hamle” olarak okudum.
Bütün bunları; atılacak adımlarda herkesin vereceği KARAR farklı olabilir mukabilinde okudum.
Ancak bürokraside yapılan tercihleri, Emniyette korunup kollanan isimleri, farklı gömleklerle kendini saklayan Fetullahçı kamu görevlilerinin hızlı yükselişini, FETÖ’den mağdur olanların çığlıklarına karşı üç maymun oynanışını, FETÖ bürokrasisinin haksız soruşturmalarla görevinden ettiği isimlerin geri dönüş taleplerinin, onların görevinden edilmesine neden olan soruşturmacıların insafına bırakılmasını gördükçe, o üçüncü beşinci sınıf CIA çaşıtının iddiaları için “acaba” demekten alı koyamıyorum kendimi.
Velev ki "cebri" bir uzlaşı arayışı var; bu örgütle uzlaşmanın şeytanla yatağa girmekten ne farkı var Allah aşkına.
Kendim için korkuyor, tedirgin mi oluyorum? Tabii ki hayır!
Ne maddi ne manevi bir beklentim yok siyasetten. Bugün iktidarda B partisi olsa ülkem ve vatanım için yine doğru bildiklerimi söylerim.
Ama ülkem için, ülkemin yarınları için korkuyorum, tedirgin oluyorum elbette.
Silahlı Kuvvetler bünyesinde -her ne kadar sayıları hem de FETÖ tarafından zulme uğramış isimlerce yüzde 10’la çekilerek kamufle edilmeye çalışsa da- önemli bir yeri olan FETÖ kadrolarına dokunulmamasından tedirgin oluyorum.
Bu ülkenin ve devletin kılcallarında var olan FETÖ mensuplarının, bu çapsızlıklar ve teslimiyetçilikle ana arterleri de kontrol altına almasından endişe duyuyorum.
Ve biliyorum ki; eğer bu örgüt o ana arterlere yeniden sirayet ettiğinde, o arterlerin ve kılcalların temizlenmesi için bu ülkeye yeni bir Erdoğan belki yüz yıl sonra gelecek…
Hayırla kalın efendim…