23 dakika
Twitter’ı kullanmağa çalışsam da başarılı olamıyorum. Bir kere takip et diye bir seçenek var, bense prensip gereği kimseyi takip etmem. İkincisi sürekli gündemi yakalaman lazım, benim o kadar boş vaktim yok. Çünkü zamanımdan çok işim var. Neyse altı üstü Zihni (Çakır) abiyi eleştireceğim neden bu kadar girizgah yaptım günah çıkarır gibi anlamadım.
Dün Zihni abi, Nevşin Mengü’nün ABD ile alakalı twitine daha önce sunduğu ve CnnTurk’ten atılmasına sebep (olduğu iddia edilen) habere atıfta bulunarak buram buram erkek cinselliğini öven ve kabul edilebilirlik sınırlarının dışında bir espri ile cevap vermiş. Bir an önce hatasından dönüp hanımefendiden özür dilemesini rica ediyorum. Ayrıca köşe yazılarımdan ötürü aleyhime açılan davalardan birine daha odaklanmak için bu hafta yazı yazmama kararımı bozdurdu. Şimdi aynı davadan yargılanırken (haberimi yayınladığı için suç ortağım kendisi) ben savunmamız için ders çalışırken Zihni abi kaytarmakla meşgul demek ki.
Odalar ve Borsalar
Bazı kişilerin ticaret ve sanayi odalarının seçimlerini manipüle etmek için sahte ve amaca özel şirketler kurdurduğu ve bunların özellikle meslek komite/grupları için seçilecek hedef başkan adayları için kullanılacağı son günlerde sıkça konuşuluyor. Malum hem KHK ile engellendi bu girişim hem de pek çok odanın seçimi Bakanlar Kurulu Kararı ile ertelendi. Ne zaman oldu bütün bunlar? Eylül 2017’de. Peki ben ne zaman başvurdum savcılığıa “Odaların seçimi ertelensin, tedbir alınsın ve kayyum atansın yoksa Fetö Terör örgütü buraları ele geçirecek” diye. Tam bir yıl önce Ekim 2016’da. Sonuç bu güne kadar sustum ama artık gına geldi her şeyi siyasilerden ya da dosdoğru söylemek gerekirse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki dudağı arasından beklemelerinden. Herşeyi onun başarısı veyahut başarısızlığından okuma tembelliğinden sıyrılmamız lazım.
Açıkçası hem ona hem kendimize haksızlık ediyoruz. Bir yıl önce yargıya başvurdum davanın seyrine etkim olmasın diye sustum ama şimdi buradan bağırarak söylüyorum bu örgütün (Fetö) içerdeki ve dışardaki militanlarını sessiz ve bir arada tutabilmesinin tek yolu para. Parayı bulması ve yönetebilmesi içinde tek yol STK’lar. (Bir de bu hususta Gazi Üniversitesi var ama bu başlığı sonraya bırakalım artık)
Milli Hezimet
Milli takımımızın, lisanslı futbolcu sayımızdan daha az nüfusa sahip İzlanda’ya yenilerek Dünya Kupası finallerinde elenmesi kadar 3–0 yenikken oyundan çıkan Arda’nın gülümsemesine takılmış ahali. Adam ana avrat sövdü buna rağmen Milli Takıma aldılar, baktı ki sövse de fark etmiyor oda gülüyor başka ne yapsın!
Ampute Milli Takımımız finalde İngiltere’yi yenerek Avrupa Şampiyonu oldu. Herkes bilir ki futbol ayakla değil yürekle oynanır. Helal olsun size...Ve elbette her güzel şeye kendisini bulaştırarak reklam sevdasıyla ünlü Melih Gökçek hemen devreye girerek Milli Futbolculara prim vereceğini söyledi. Adam da yürek yok cüzdan var çünkü. Ne yapsın kendini ele vermeden duramıyor!
Sevişirken Soyunmayın
İlahiyatçı Cevat Akşit “Cinsel münasebet esnasında affedersiniz eşeklerin yaptığı gibi tamamen soyunmayın. Çünkü orada melekler vardır, siz soyunursanız melekler dışarı çıkar, şeytanda odada tek kalır ve oluşacak çocukta şeytanının nasibi olur” uyarısıyla kışa yaklaştığımız şu günlerde neticesi üşüyen vatandaşların içini ısıtacak bilgiyi de vermiş oldu. Gerçi soyunan eşek görmedim ama olsun. Demek ki gizlice soyunan eşeklerde varmış.
Yalnız aynı zamanda profesör de olan Cevat Akşit’ten iki sorumu cevaplamasını istirham edeceğim. Manevi bir varlığın (Melekler) maddi dünya ile temasında kılık, kıyafet ve benzeri görseller mi yoksa Ruh ile mi irtibatı vardır? İkincisi ise buluğa erene kadar günahsız kabul edilen çocuklar nasıl şeytanın nasibi oluyor? Malumunuz İslam hukukunda çocuklar günahsız doğarken Hıristiyan inancında ise günahkar* doğarlar. Acaba diyorum hitap ettiğiniz kitleyi mi karıştırdınız yoksa cinsellikle ilgili fantezi dünyanızı mı geliştirdiniz! Aman dikkat edin sizin yaşınızda olup da bu konulara fazla kafa yoranlara çeşitli ilaçlar öneriliyor, dikkate almayın. Bırakın çenenize vursun!!!
* Davut, Mezmur 51:5’te “...Nitekim suç içinde doğdum ben, Günah içinde annem bana hamile kaldı” diye yakarır
Kabile Devleti
ABD ile yaşanan vize krizine istinaden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği bir cümleye takıldım, kaldım. “... kabile devleti değiliz”.
İşte kanıtları
Şamil Tayyar’a bu önemli mücadelesinde yalnız olmadığını yine bir Ak Parti vekili olan Hamza Dağ şu müthiş twitiyle gösterdi
Şu yaratıcılığa, zekaya ve diplomatik bilgiye hayran olmamak mümkün değil. (‘ALLAH’ım vergilerimiz harap oluyor’ diye düşünmeden edemiyor insan). Düşünün ki bütün ABD yönetimi sular seller gibi Türkçe bildiği için bu twitleri okuyarak şok üstüne şok yaşıyorlar!!! Hele Hilal Kaplan’ın CIA’yi köşeye sıkıştırıp çok önemli bir anket araştırma sonucunu açıkladığı bu twit olaya son noktayı koyuyordu.
Pırıl pırıl kabiliyetler ama bu ülke de yitip gidiyorlar, insanın içi yanıyor... Ah ah fırsat verilse bunlar Avrupa’da neleri başaracaklar da işte ellerinden tutan yok gariplerimin. Neyse ki hükümet kanadında da konunun ciddiyetinin farkında olanlarda var.
Ekonomi bakanı Nihat Zeybekçi ise vize krizinin bize olan güveni arttırdığını belirterek zekamıza verdiği değeri bir kez daha göstermektedir. (Vize verilmeyen ülkeye güvenmeyecek adamın alnını karışlarım zaten!)
Mehmet Şimşek ise vize krizinin ülkeyi şoka falan sokmayacağını sonuçta bütün dünyanın ticaret yapmak için çırpındığı ABD ile bu denli bir krizi göze alan ülkemizin makroekonomisinin etkilenmeyeceğini hatta istikrarı koruyacağını söyleyerek yüreklerimize su serpmiştir.
Bir kabile devleti olmadığımızın kanıtı da budur işte. Kabile Devletlerinde bu konuda Cumhurbaşkanı ve Başbakandan sonra konuşacak tek kişi Dış İşleri bakanıdır. Bizimkisi öyle güçlü ve örnek bir devlet ki sadece Mevlüt Çavuşoğlu (Dışişleri bakanı) konuşmadı.
Ayrıca günahını almayayım Başbakan’da konuya daha doğrusu bütün bu gündeme dair açıklamasını Afyon’da yaparak “Türkiye’nin hızını kimsenin kesemeyeceğini, Ankara – Afyon arasının 1,5 saate ineceğini ve taşeron işçilere yıl sonuna kadar kadro verileceğini” müjdeledi.
Demem o ki kadro alan taşeron işçiler, ABD’nin hızını kesemediği hızlı trenle Afyon’dan Ankara’ya 1,5 saatte gittikten sonra oradan Bolu tüneli ile İstanbul’a akarlar, derken Almanya’nın kıskançlıktan tırnaklarını kemirdiği üçüncü havaalanından bir bir kapılarını kapatan Avrupa Birliği ülkelerinden hala kapısı açık kalana gidip şöyle güzel bir tatil yaptıktan sonra da aynı şekilde geri dönerler.
Sonuç olarak benim yurttaşımın tavrı dünyanın içini titretir. Örnek mi istiyorsunuz...
Şu fedakarlığa bakar mısınız! İnsanın gözleri yaşarıyor!
Not: Batı, Nato, ABD, AB, Avrasya ve benzeri iklimlendirme çalışma ve çabalarına karşı tutumum bellidir. Yani dün 6.filoya selam duranların, bugün ABD’ne karşı tutumunu tastik ve destek beklentisine cevap verecek halim yok.