Bu topraklarda yaşanan hiçbir şey tesadüf değil. Tarihin hiçbir döneminde de tesadüf olmadı. Her ne kadar ecdat mirasına dair tarihi vesikalar devlet eliyle silinse de Batıdaki tozlanmış arşivlerden çıkan veriler bu mirasın kodlarını içeren tutanaklarla dolu.
Bugün bir kişi nezdinde (ERDOĞAN) bu ülkeye yönelen saldırılarını birebir aynısını bu millet 19, 18, 17, 16 ve 15. Yüzyıllarda da yaşadı. Daha ileri taşıyayım sizleri; 1096 -1272 yılları arasındaki Haçlı saldırıları Batının bu coğrafya üzerindeki emellerine ulaşabilmek için ilk ve en sistemli saldırılardı.
Bugün de 921 yıl önce başlayıp aralıksız 176 yıl süren Haçlı saldırılarının günümüz versiyonlarıyla karşı karşıyayız.
Bugünkü saldırıların 921 yıl önce başlayan saldırıların devamı olduğunu söylemekte de hiçbir beis görmüyorum.
Bugün de tıpkı o zaman olduğu gibi Kilise dini bir sembolden öte geniş toprakları yönetme arzusu taşıyan siyasi bir otorite olduğunu AB’yi toplayarak gösterdi.
1095’te toplanan Clermont Konsili’nde, Papa’nın Hıristiyanları Kudüs’ü ve doğu topraklarını ele geçirmek için “kutsal savaşa” davet etmesini hatırlarsanız, birkaç gün önce AB üyesi ülkelerin Vatikan’da Papa’nın huzurunda toplanmasının hangi anlama geldiğini de tahlil edebilirsiniz.
Üstelik ERDOĞAN ve onun şahsında Türkiye’ye yönelik her geçen gün dozu artan saldırıların merkezinde de Papa’nın huzurda kabul ettiği AB ülkelerinin olduğu aşikarken…
Haçlı saldırılarının günümüze kadar devam ettiği gerçeğinden yola çıkıp 1800’ler ve 1900'lerin başındaki Haçlı-Siyonist ittifakına karşı İslâm coğrafyasının dört bir yanında bu mücadeleleri verenlerin çok büyük kısmının Teşkilat-ı Mahsusa mensuplarından oluştuğunu, mesela bunlardan Emir Halid el Cezayiri'nin 1847’ye kadar Cezayir'i işgal eden sömürgeci Fransız ordusuna karşı eşine az rastlanır bir direnişle mücadele ettiğini not düşelim.
Yine bir Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olan Ömer Muhtar’ın 1922'de İtalya'da iktidara gelen Faşistlerin Libya'yı sömürgeleştirme politikasına karşı 1923'te Berka'da yeni bir direniş hareketi başlattığını, Cebelü'l-Ahdar'da yaşayan aşiretlerden topladığı güçlerle İtalyan kuvvetlerine ağır kayıplar verdirerek bu direnişi 1931’e kadar sürdürdüğünü hatırlatalım.
Sovyet rejiminin Türkler’e uyguladaığı soykırıma karşı şanlı bir direniş gösteren ve kemikleri 56 yıl sonra oğlu Cengiz Aymatov tarafından Çon-Taş’tan çıkarılan Törekul Aytmatov’u da unutmayalım.
Hülasa; Salih Tunusi, Şeyh Meragi, Mağcan Cumabay, Abdülmecid Çermoyef, Azem Beyta'dan, Mirza Küçük Han ve Mustafa Çokay gibi bir çok kahraman sayılabilir bu listede.
Bunları neden hatırlattım? Çünkü bugün uyanan ruh, bu isimler nezdinde Türk-İslam sancağının Haçlı-Siyonist ittifakının saldırıları karşısında düşmemesi için gövdelerini siper edenlerin ruhu.
Bugün uyanan ruh tamı tamına Teşkilat-ı Mahsusa ruhu.
ERDOĞAN’ın bütün mazlum coğrafyaların duasına mazhar olmasına sebep olan duruşuyla uyanan bu ruh; Fas, Cezayir, Libya, Mısır, Sudan, Irak, Suriye, Yemen, Bosna, Kosova, Azerbaycan, Kafkasya, Orta Asya'da milli mücadele hareketlerini başlatan ruh.
Son dönem Türkiye’ye yönelik saldırılarının dozunu arttıran Batının, Haçlı-Siyonist ittifakının korkulu rüyası olan bu ruhun uyandığını görmek en başta Vatikan’ı telaşlandırdı. AB’yi Papa’nın huzuruna taşıyan gerçeklik işte bu telaşın ürünü.
Tamam kabul ediyorum; tıpkı 921 yıl önce 1. Haçlı saldırısı sırasında Antakya kuşatmasında rüşvet vererek satın alınan ve kaleyi içerden kuşatmalarının yolunu açan burç komutanı Rüzbe gibi hainler var.
Bugün onlar adına Anadolu’yu karış karış gezip tam da onların istediği HAYIR için çalışıyor bunlar.
Ama nafile… Uyanan bu ruhu durdurabilmek için I. Haçlı seferlerini teşvik eden Pierre L'Hermit denen keşişin torunları bile yetmeyecek.
I. Aleksios Komnenos’un günümüzdeki fedaileri olan hainler bile uyanan bu ruhun önünde duramayacak.
Zannetmeyin ki 16 Nisan’ı dört gözle bekleyen sadece bu toprakları işgal etmek için uygun zemin arayan Haçlı-Siyonist ittifakı.
O tarihi asıl dört gözle bekleyenler mazlum coğrafyalar. Emperyalizmin sömürü alanları. Kapitalizm çarkının azgın dişlileri arasına hapsedilenler. Ezilen, ötekileştirilen başkalaştırılanlar da dört gözle bekliyor o tarihi…
Türk’ün yeniden şahlanışı için ayağındaki prangaların uyanan o asil ruhla paramparça edileceğine dair bilinçle bekliyorlar…
O yüzden bir an için de olsa kendinizi yerel siyasi mülahazaların dışına atıp; Haçlı ittifakının 921 yıl sonra yeniden Papa’nın huzuruna çıkışını, 16 Nisan referandumu için aldığı pozisyonu ve onların içimizdeki adı bizden soy adı bizden ama ruhu bizden olmayan işbirlikçilerini düşünün ve öyle verin kararınızı…