Öncelikle ben bir gazeteciyim. Niyet okumam/okuyamam, sadece haberin doğruluğuna ve kaynağın mahremiyetine odaklanırım.
Avukat Tuba Torun bu haberi yayınlamamızla alakalı tepki verirken de maalesef bilmediği ve çok fazlaca yabancı olduğu bir bölgeye girdi.
Gazeteci ve kaynak arasında ki ilişki avukat-müvekkil arasındaki ilişkiye benzemez. Avukat savunmanın kutsallığını, müvekkilin ve konunun mahremiyeti çerçevesinde değerlendirmekle mükelleftir.
Gazetecinin ise; böyle bir görevi yoktur, olmamalıdır ve zaten olamaz da.
Bize ulaşan bilgiyi belgelendirip farklı kaynaklardan teyit ettikten sonra yayınlarız. Hepsi bu!
Başkaca bir tartışmanın veya haberin içindeki “eğer varsa” çatışmalarının tarafı olmayız, olmamaya özen gösteririz.
Dünyanın neresine giderseniz gidin her hangi bir gazeteci, değil 104, sadece 4 tane amiralin dahi imzası olsa böyle bir bildiriyi yayınlamak için çaba gösterir.
Gelelim savcılık ifadesinde...
AK Partili bakanın ismini neden vermediğim sorusuna?
Diyelim ki ismi zikrettim ve muhatap bakan da inkar etti, bu durumda ben İFTİRA davasının sanığı haline gelmeyecek miyim. İlgili soruşturmada tanık durumundayken, birden sanık durumuna geçmek, böyle karanlık alanlarda, bir gazetecinin hiç de istemeyeceği bir durumla karşı karşıya kalmasıdır.
Köşe yazılarınızda veya sosyal medya paylaşımlarınızda "yanlış yazdım, yanıldım, özür dilerim" diyebilirsiniz ama savcılık ifadesindeki bu beyanın karşılığı daha stresli olur.
Keşke HALKTV moderatörü sayın Gökmen Karadağ ve program ekibi benim TV’de görmediğim Tuba hanımın tepkilerini seyirciye açıklayarak gereksiz bir algı yaratıldığını ifade edebilseydi.
Biz, hakim veya savcı olmadığımız gibi avukat da değiliz.
Haberin hukuki sürecini sadece kendisi (doğruluk payı) ve kaynağı (mahremiyeti) ölçüsünde değerlendiririz. Ötesi, gerisi veya neticesi ilgi alanımıza girmez. Çünkü biz doğal yaşam belgeselcileri gibi sadece vizörün önünde yaşananı en açık haliyle seyirciye/okuyucuya iletmekle mükellefiz. Haberin senaryosunu yazıp figürasyonla dizi haline getiremeyiz.
Bilcümle özet; kaynaklar bize haberi değerlendirmemizi almak, hukuki olarak görüşlerimize başvurmak veya akademik araştırmalarımıza konu bulmak amacıyla göndermezler/göndermiyonlar.
Gönderen de yazan da ne yapacağımızı herkesten daha iyi bilir. Zaten emekli amiral rütbesine ulaşmış imzacıların her biri bu bildiriyi bir başkasıyla paylaştıklarında, bizim radarımıza gireceğini iyi biliyorlardır. Yok bunu düşünmeden birbirilerine WhatsApp mesajı olarak yollamışlarsa, ülkemiz geçmişte deniz savunmasında "fazlasıyla iyi niyetli" amirallere teslim edilmiş diyebiliriz.
Dahası, program konuklarından eski Askeri Hakim Ahmet Zeki Üçok'un, Semih Çetin'in daha sonra bizzat bildiriyi hazırlayanlar tarafından değiştirildiği anlaşılan taslak metni üzerinden, bizim yayınladığımız "son hal" metnin bizim ya da bize bu metni ulaştıranlar tarafından değiştirilmiş olabileceği, burada metne "darbe çağrıştıracak ifadeler eklendiği" mealindeki ifadesine bakınca, gerçekten Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geçmişte çok "iyi niyetli" insanlara teslim edildiğini görmek zor değil. Zira sn Üçok'un "darbe bildirisi çağrıştırıyor" dediği ve eğer "o arkadaşlarımız yazmışsa suçlarım" vurgusunu yaptığı metin, bizim de haberlerimizde yer alan ve şüphelilerden ele geçirildiği anlaşılan soruşturmaya konu metnin ta kendisi...
İŞTE YAZIMA KONU DİYALOGLARIN GEÇTİĞİ BÖLÜM